Vefat ettiğinde, 93 yaşındaydı.
Mesleğinde yarım asrı çoktan geride bırakmış, tüm gurur verici ödülleri almış olmasına karşın, hayata gözlerini kapadığı güne kadar gazetecilik yapmıştı.
Hem de ne gazetecilik...
“Sixty Minutes-60 Dakika” adlı, dünyanın en saygın soruşturmacı televizyon gazeteciliği programının efsaneleşen emektarıydı...
Sadece Amerika’yı değil, dünyayı sarsan haberlere imza atmıştı.

* * *

Mesleğine öylesine aşık, öylesine enerji doluydu ki; 85 yaşına geldiğinde çalıştığı CBS kanalıyla 7 yıllık bir sözleşme yapmıştı!..

* * *

Beni efsane haberci Mike Wallace ile tanıştıranlar, Türkiye’de soruşturmacı televizyon gazeteciliği yaptığımı belirtince, elini omuzuma koyup babacan bir tavırla şunları söylemişti:
‘’Bak genç adam, madem aynı yolun yolcusuyuz, iftiralarla adeta kum torbası gibi saldırılara uğramanın işimizin doğasında olduğunu bilmelisin. Ama bunlar sakın seni üzmesin. Aksine sevinmelisin! Çünkü birilerinin kuyruğuna basmadıkça, kimse sana saldırmaz! Hatta adın bile anılmaz!
Uğraştığımız güç odaklarının kirli eldivenleri, düğmeye basıldığında hepimizi adeta kum torbası gibi dövebilmek için iftira üretim merkezlerinde hazır bekliyorlar. Çünkü savaşın iki cephesiyiz!.. Bir yanda gerçeklerin üstünü örtmek isteyenlerin, diğer cephede ise hiçbir şey saklamadan gerçeği olduğu gibi halka göstermeye çalışanların yer aldıkları bir savaşın!..
Senin işin daha da zor ve daha tehlikeli! Çünkü Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yasa dışı işler yapan odaklar, sadece iftirayla da yetinmezler. Gazeteciyi susturmak için önce işinden attırmayı denerler. Olmadı, ellerine geçirdikleri güçle korkunç tuzaklar ve kumpaslar kurup, cezaevine tıkmaya çalışırlar. Hatta öldürmeyi bile denerler!
Ama şunu unutma; hakikatten daha büyük güç yoktur!
Hakikatten ayrılmadıkca seni hiçbir güç yıkamaz!..”

* * *

Doğrusu o genç yaşımda çok etkilenmiş, ama zamanla söylediklerinin daha korkuncunu yaşayabileceğimi, akıllara durgunluk veren iftiralara uğrayabileceğimi hiç düşünememiştim.

* * *

İlk yazım bir dergide 1963 yılında yayımlandığına göre meslekte yarım asrı çoktan geride bırakmış sayılırım.

* * *

Çok gençtim. TRT’deki ilk haberlerimden biri için Antalya-Kemer’e gönderilmiştim. Çünkü vurguncular, sarp kayalık tepelerdeki arsaları, gazetelere verdikleri ilânlarla sanki deniz kıyısındaymış gibi satıyor, böylece vatandaşın hem parasını hem de hayallerini çalıyorlardı. Kamerayı çalıştırıp bu kayalıklardan denize doğru ilerlemeye başladım. Kağıt üzerinde deniz kıyısı gibi anlatılan yerden gerçek deniz kıyısına ancak 3 saatte ve üstüm başım parçalanmış halde inebildim!
Haberim tek kanallı televizyon kanalında büyük ilgiyle izlendi, mağdurlardan gelen telefonlar santralı kilitledi.
Ertesi sabah gazeteleri açtığımda Ilıcakların Tercüman’ında bir de ne göreyim?
Meğer orada arsalarım varmış ve onları satabilmek için masum (!) insanları karalamışım!..
Oysa o tarihte gerek benim, gerekse kan bağımın bulunduğu yakınlarımın Akdeniz kıyılarında tek santimetrekare toprağı yoktu!
Hiçbir zaman da olmadı!..
Bu uğradığım ilk iftiraydı...

* * *

Sonra güç odaklarına, vugunculara, yasa dışı çıkar oluşumlarına, terör örgütlerine, yolsuzlukla köşeyi dönenlere, yetim hakkı yiyenlere ve bunlara göz yuman, hatta ortak olan iktidarlara yönelik haberler yaptıkça ifiralar çeşitlendi ve saldırılar yoğunlaştı.
Merhum Bülent Ecevit dönemi hariç, gelmiş geçmiş tüm siyasi iktidarların hışmına uğrayarak işimden oldum. Susurluk gibi çetelerin ölüm listelerine sokuldum. Hakkım olmayan tek kuruşa el uzatmadığım ve kaynağında vergilendirilen emek ürünü kazançlar sağladığım için onlarca vergi denetiminden alnımın akıyla çıktım.
Ama ardımda en ufak bir kirli iz bırakmadığım için korkup pes etmedim. Devletin hafızasına kayıt düşmek için müfterilerin tümünden yargıda hesap sordum...

* * *

Hayatımın en korkunç linçlerine ise FETÖ’nün kumpas davalarında uğradım. FETÖ’cülerin iftiralarla namusuma, hatta aileme kadar dil uzatıp saldırmaları karşısında feryadımı Star TV ekranlarından tüm Türkiye’ye duyurdum. FETÖ’nün cadı avı sürecinde sürekli olarak zindana atılacak gazeteciler listesinde yer aldım!..

* * *

İktidarın FETÖ’cüleri temizleme operasyonu başladığında “Oh çok şükür kabustan kurtuldum” diyerek derin bir nefes aldım.
Ama yurtsever, Atatürkçü gazetem SÖZCÜ’yü hedefleyen iftira davası ile patronumuz Burak Akbay FETÖ’cülükle yaftalanıp, sevgili kardeşim Gökmen Ulu ve SÖZCÜ çalışanı Mediha Olgun tutuklandığında yanıldığımı anladım.

* * *

Hele dün Gökmen’in tahliye sevincini yaşarken kripto FETÖ’cü olduğu ve kumpas davalarında FETÖ savcılarının adeta özel kalemi gibi çalıştığı öne sürülen bir yandaşın imzasını taşıyan haberi okuyunca şaşkınlığın tarif edilemez boyutunu yaşadım.
Ne yapmışım biliyor musunuz?
FETÖ’nün iftira ve linçlerle itibarsızlaştırıp yok etmeye çalıştığı, 15 Temmuz’daki hain kalkışmada da
öldürülecekler listesine aldığı ben, FETÖ’ye yardım etmişim!..
Hem de neyle?
Reza Zarrab hakkında artık havada uçan kuşların bile bildiği konuları köşemde yazarak!..
Yani yarım asırdır sürdürdüğüm işimi yaparak!..
Ne diyeyim? Allah insanı iftiranın yakışanından korusun!
Pes doğrusu...
Yaşasın Türkiye, yaşasın Atatürk’ün Cumhuriyet’i, yaşasın demokrasi!..
Darağacına bile gitsek, son sözlerimiz bunlar olur.
Böyle biline!..