Son dönemde askerlerimiz neden sık sık yemek zehirlenmesine uğruyorlar?
Ayrıca onlar için hazırlanan kavurmalara at etini kimler, niçin ve nasıl karıştırıyorlar?
Bunun iki nedeni var:
Biri, hırsızların bildim bileli Mehmetçiğin etine göz dikmeleri, diğeri ise, gözünü para hırsı bürümüş vurguncuların giderek sınır tanımadıkları gıda terörü!..

* * *

Hırsızlık konusunu yaşadığım bir örnekle anlatayım:
Vatani görevimi yedeksubay olarak, 24 ay süreyle, İstanbul-Tuzla’daki Piyade Okulu’nda yaptım.
O zamanki rütbesi binbaşı olan, değerli insan merhum Kemal Altınbaş’ın emrinde, 3’üncü Bölük Takım Komutanı idim. Görevim yedeksubay adaylarını eğitmekti.
Yıldızı takıp teğmen olmuştum ki, bir hafta sonu nöbetim yaklaşırken Okul Komutanı Tuğgeneral Nedim Dikmen makamına çağırdı. General Dikmen, babacan ve dürüst bir insan olmasının yanı sıra, tatlı sert bir komutandı. Hemen konuya girdi:
“Teğmenim, destek kıtalarının erat mutfağında askerin etinin çalındığı ihbarları geliyor ama hırsız veya hırsızlar bir türlü yakalanamıyor. Sana özel görev veriyorum. Hafta sonu nöbetinde başka işlerle uğraşmayacaksın ve Mehmetçiğin etine göz diken bu namussuzları suçüstü yakalayacaksın. Haydi göreyim seni!..”
“Emredersiniz!.. Size söz veriyorum eğer gerçekten bir hırsızlık varsa, Mehmetçiğin etini çalanları mutlaka yakalayıp size teslim edeceğim komutanım” dedim.
Nöbetin başladığı cumartesi günü lapa lapa yağan kar altında, yüzlerce askere yemek pişirilen erat mutfağına girip çıkanları görebilecek bir yere gizlendim. Saatler geçiyor, soğuktan iliklerime kadar titriyorum ama gözüme olağandışı bir görüntü çarpmıyor.
Derken bir şey dikkatimi çekiyor.
Personelin biri parkasıyla mutfağa giriyor, kilo almış gibi çıkıyor ve doğruca otoparkın arka taraflarına doğru gidip tekrar geliyor.
Bir... İki... Nihayet üçüncüde önünü kestim. “Çıkar bakalım parkanı” dedim. Önce direndi ve “Siz beni bu soğukta nasıl soyunmaya zorlayabilirsiniz” demeye kalktı. Komutandan yetki aldığımı, anormal bir durum yoksa hemen parkasını giyebileceğini söyledim.
Parkayı çıkarır çıkarmaz dahili elbisenin altındaki iri şişlikler gözüme çarptı.
“Bunlar nedir?..”
Hiiçç... Sadece kilo almışım, yani şişmanlamışım!..
“Dahili elbiseni de çıkar da, ne kadar şişmanladığını görelim?..”
Direnince düğmeleri kendi ellerimle çözmeye başladım.
Bir de ne göreyim?
Göğsünün sağ tarafına bir but, sol yanına başka bir but, diğer taraflarına da parça etler yerleştirip üzerine dahili elbiseyi giymemiş mi?..
Utançla suratına baktım. “Şimdi bu etleri mutfağa götürelim de seni fazla kilolarından kurtarayım” dedim.

* * *

Ardından göze çarpmayan bir yere park ettiği otomobiline gittik.
Bagajını açınca 35-40 kiloluk bir et yığınıyla karşılaştık!..

* * *

Pazartesi sabahı, mutfaktaki ortaklarıyla birlikte üç kişiden oluşan “et çetesini” Okul Komutanımız Nedim Dikmen Paşa’ya teslim ettim.
“Görev yerine getirilmiş, çete çökertilmiştir komutanım...” dedim.
Komutan rahatlamış bir yüz ifadesiyle “Teğmenim bundan böyle seni okulun alım satım komisyonunda görevlendiriyorum” dedi.

* * *

Demem o ki, gariban askerin yediği et, daima hırsızların hedefi olmuştur.
Bunun azı çoğu yoktur. Mehmetçiğin etine uzanan eller en ağır şekilde cezalandırılmalıdır...