Vitrinde bir piyade tüfeği...

Üzerinde Lee-Enfield Rifle, 7.7 mm yazıyor.

İlk bakışta tüfeğin dipçiğindeki irili ufaklı çentikler göze çarpıyor.

Londra’daki Kraliyet Savaş Müzesi’nde (Imperial War Museum) sergilenen bu silahın ve üzerindeki çentiklerin tüyler ürperten bir hikayesi var.

Acı hikayeyi değerli Beyin Cerrahı Prof.Dr. Cengiz Kuday, oradaki kayıtlardan yola çıkarak şöyle anlatıyor:

* * *

“Bu tüfek Çanakkale Savaşları sırasında İngilizlerden ele geçirildikten sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya hediye edilmiş. Enver Paşa tarafından da Hicaz Emiri Şerif Hüseyin’e verilmiş. Silahın son sahibi kim biliyor musunuz? Arabistan Kahramanı olarak ünlenen İngiliz Casusu Lawrence!..”

Şimdi sıkı durun! Çünkü hikayenin tüyler ürperten bölümü bundan sonra başlıyor!..

“I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu Mekke ve Medine gibi kutsal şehirlerin savunması için Cemal Paşa’yı görevlendirmişti. Hicaz’da ise Peygamberimizin sülalesinden geldiklerini iddia eden Şerif Ailesi hakimdi. Hicaz da kutsal bir yer olduğundan Osmanlı’ya vergi ve asker vermez, buna karşılık Osmanlı Hazinesi’nden altın çekerdi. Hicaz’ın istediği altınlar, padişahın özel hediyeleriyle birlikte Saray’dan Surra Alayı adı verilen birlikler ve törenlerle gönderilir, Şerif ailesi mensupları yaz aylarını Boğaziçi’ndeki muhteşem yalı ve köşklerde geçirirlerdi.

Ama gelin görün ki Saray’ın baş tacı ettiği bu aile, 2 Haziran 1916 günü yukarıda anlattığım tüfeği ateşleyerek Osmanlı’ya karşı isyan başlatacak, sonra da casus Lawrence’a hediye edeceklerdi!..”

* * *

04ugurbey2

Dipçikteki bazıları büyük, bir bölümü de küçük olan çok sayıdaki çentiğe gelince...

Müzeden verilen resmi bilgiye göre; büyük çentikler bizzat Lawrence’ın sıktığı kurşunlarla şehit düşen Türk subaylarını, küçük çentikler ise şehit edilen Türk askerlerini gösteriyor!

Giderek yayılan Hicaz kalkışması öylesine vahşi bir isyandı ki, asiler, Mekke’de hastanede yatan Türk askerlerini hasta yataklarında katletmişlerdi.

Buna karşılık Fahri Paşa komutasındaki bir avuç Türk askeri Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kabrini, onun sülalesinden geldiklerini söyleyip emperyalistlerle işbirliği yapan, sırtlarını İngilizlere dayayıp Osmanlı’yı sırtından hançerleyen hainlere karşı korumak için I.Dünya Savaşı’nın en zorlu mücadelelerinden birini vermişlerdi.

Ve bir de marş bestelemişlerdi:
“Bırakmayız Medine’de
yatanı,
Can veririz, kurtarırız
vatanı...”

* * *

Peki bugün bu göz yaşartan hikayeyi niçin yazıyorum?

Milli Mücadele döneminin “Mütareke İstanbul’unda” emperyalist işbirlikçisi Şeyhülislam Mustafa Sabri, Mustafa Kemal’in katlinin Şer’an caiz olduğu fetvasını vermişti. Halka Milli Mücadele’ye katılmak yerine işgalci İngiliz ve Yunan askerlerine teslimiyeti öğütleyen fetvası Yunan uçaklarıyla yerleşim bölgelerine atılmıştı. Buna karşılık Ankara Müftüsü ve Ankara Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’nin kurucusu Börekçizade Rıfat Efendi ile Denizli Müftüsü Hulusi Efendi başta olmak üzere birçok Anadolu müftüsü, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’ye destek sağlamanın her Müslüman’ın görevi olduğu yolunda fetvalar yayınlamışlardı.

* * *

Ama gelin görün ki, hain Mustafa Sabri’nin adını taşıyan bir tabela, günümüzde Anadolu’daki bir İmam Hatip Lisesi’ne konuldu. Toplumun büyük tepkisi, hatta infiali üzerine sadece bir gün duran tabela, apar topar indirildi.

* * *

Demem o ki,
Her kim işgalci emperyalistlerin işbirlikçisi hainin adını lisemize uygun gördüyse, Lawrence’ın tüfeğinden çıkan kurşunlarla şehit düşen Türk subay ve askerlerini gösteren çentiklere bir daha baksın.

Sonra da gidip aynaya tükürebildiği kadar tükürsün!..