Sevgili okurlarım,
Kamuoyu son günlerde iki olaya odaklanmış durumda. Bunlardan biri Reza Zarrab’ın Amerika’da yargılanması sırasında ortaya çıkan mide bulandırıcı rüşvet iddiaları. Diğeri ise CHP’nin açıkladığı Man Adası’ndaki off shore hesaplar...

Kuşkusuz Türkiye’nin karşılaştığı badireler bunlarla sınırlı değil. Ülkemizin bekasını tehdit eden ağır ve yakıcı güvenlik sorunlarını göz ardı etmememiz gerekiyor. Bunların başında da, PKK’nın Suriye’deki uzantıları olan PYD/YPG tarafından güney sınırlarımız boyunca, ABD’nin de desteğinden yararlanarak, kurulmak istenen Federe Kürt Devleti geliyor. Bu sorun kısa süre önce Rus, Türk ve İran devlet başkanlarının katıldığı Soçi Zirvesi’nin gündemine de yansıdı.

Bu bakımdan bugünkü söyleşimizde tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ ile global yankıları olan bu zirveyi ve olası gelişmeleri ele alacağım.

* * *

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ üçlü zirvenin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Astana sürecinin garantörlerinden olan Rusya, Türkiye ve İran’ın devlet başkanlarının, “Suriye Krizi”ne siyasi bir çözüm bulmak amacıyla Rusya’nın Soçi kentindeki zirvede bir araya gelmeleri, sizin de belirttiğiniz gibi, Atlantik’in her iki yakasında da dikkatle izlenen önemli bir olaydır. Sonuç bildirgesinde taraflarca kabul edildiği belirtilen yol haritası, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin kurulmasını, bir anayasa hazırlanmasını, seçimlere gidilmesini, çatışmasızlık düzeninin sürdürülmesini, Suriye’nin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını, IŞİD, El Nusra ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından tanımlanan diğer terör örgütlerinin üç ülke tarafından yenilgiye uğratılmasını öngörüyor. Bildirge aynı zamanda, Suriye’de yeniden inşa ve yapılandırma çalışmalarına başlanmasını öneriyor. Taraflar, üçlü zirveyi barış sürecini başlatan önemli bir adım olarak görüyorlar. Putin’in, Beşar Esad’la zirveden önce uzun bir görüşme yapması, bilahare Esad’ın zirve sonuçlarını kabul ettiğini açıklaması, Esad rejimini Astana sürecinin dördüncü tarafı haline getirdi. Yani Esad, velinimeti Putin sayesinde barış sürecinde masada yerini garantiledi gibi... Putin baş aktör ve oyun kurucu olarak öne çıkarken, İran da bu süreçte tartışılmaz biçimde ağırlığını ortaya koydu. Soçi Zirvesi sonuç bildirgesinin, Suriye krizinde BMGK’nin ana belgesi olan 18 Aralık 2015 tarihli 2254 sayılı kararıyla uyum halinde olması, Astana süreciyle Cenevre Konferansı arasında işbirliğini ve koordinasyonu kolaylaştırıyor.

(U.D.): Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantıları olan PYD/YPG’nin (YPG, PYD’nin silahlı gücü) söz sahibi bir aktör konumunda Astana sürecinde ve barış masasında yer almasına karşı çıkıyor. Bu talebi yerine getiriliyor mu?

(Ş.E.): Gerek Cenevre, gerekse Astana süreçlerinde PYD/YPG’nin masada olmasını savunan Moskova, “Soçi Zirvesi”nden sonra kısa süre içinde geniş tabanlı bir Ulusal Diyalog Kongresi (UDK) düzenlemeyi öngörüyordu. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, omurgası ve vurucu gücü YPG tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Gücü (SDG) ile bir masaya oturmam deyince, kongre daha ileri bir tarihe bırakıldı. Rusya, bölge Kürtlerinin tam anlamıyla ABD kontrolüne girmesini engellemek için PYD/YPG’ye sahip çıkıyor ve Türkiye’ye rağmen UDK’ne katılmalarını istiyor. Bu nedenle, hem PYD’nin kamufle edilmiş şekilde ve başka bir isimle katılımını sağlayacak, hem de Türkiye’nin itirazlarını önleyecek bir ara formül arıyor. Yani, halen, PYD/YPG’ye alternatif teşkil edecek ve bir Kürt grubu aranıyor. Bulunacak grubun Ankara’yı ne ölçüde tatmin edeceğini bekleyip göreceğiz. Öte yandan, ABD de, PYD/YPG ile yaptığı işbirliğinin geçici olduğunu söyleyerek Türkiye’ye oyalama taktikleri uyguluyor. Ancak kanımca Washington, PYD/YPG’yi ve hedeflerini desteklemekten vazgeçmez.

(U.D.): Söyledikleriniz, ABD’nin ve Rusya’nın PYD’ye yönelik çok kuvvetli bir rekabet içinde olduklarını ortaya koyuyor. Washington, PYD/YPG’yi ve hedeflerini neden hararetle destekliyor?

ABD VE RUSYA, PKK’NIN SURİYE UZANTILARINI SAHİPLENME YARIŞINDA

(Ş.E.): ABD’nin Suriye’de mevcudiyetini gerektiren dört stratejik hedefi var. Bunlar, PYD/YPG’ye sahip çıkmasını zorunlu kılıyor. Birincisi; Amerika İran’ın Suriye’deki ve Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmak istiyor. Washington Post kısa süre önce yayınladığı bir makalede ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PYD için kuracağı yerel yönetime yerleşerek askeri varlığını sürdüreceğini yazdı. Esasen Pentagon’da yetkili ağızlar, “Biz Suriye’den çekilmeyeceğiz, IŞİD’den sonra da kalacağız” diyorlar. The Moscow Times (23 Kasım 2017) gazetesi de, Putin ve Trump’ın IŞİD’le savaş sonrası dönem hususunda mutabakata vardıklarını belirtiyor. Bu pazarlığa göre; Moskova’nın, Kuzeydoğu ve Güney Suriye’de ABD’nin askeri varlığına müsamaha göstermesi karşılığında Washington da “Esad gitsin ısrarından” vazgeçecekmiş! Moscow Times, bu mutabakatın, halen SDG ve ABD birlikleri tarafından kontrol edilen Rakka bölgesi için de geçerli olduğunu yazıyor.

03szt04a_ant_ist_ank_adn_trb

(U.D.): Peki sizce bu yorumlar gerçek mi?

TRUMP VE PUTİN SURİYE’DE SİYASİ ÇÖZÜM İÇİN ANLAŞTI

(Ş.E.): Evet, bu yorumları ciddiye alıyorum!.. Rusya, ABD askerlerini güç kullanarak Suriye’den çıkarmayı göze alamaz. Pragmatik bir tutumla buna razı olur ve karşılığında bir şeyler ister. Esasen Trump ile Putin, Suriye krizine siyasi bir çözüm bulmak hususunda anlaşmış bulunuyorlar. Bu mutabakatı ortak bildiriyle ilan da ettiler. Yani Soçi’deki uzlaşı ve yol haritası, Putin ile Trump arasındaki pazarlık sonucunda varılan mutabakata dayanıyor. Aralarındaki tansiyona rağmen Suriye konusunda ABD ile Rusya arasında işlek bir diyalog var. ABD’nin Suriye’deki ikinci hedefine gelince; bu hedef, “Tahran-Beyrut-Hizbullah” koridorunu kesmektir. ABD yönetimi, Suriye’den Amerikan güçlerinin çekilmesiyle Suriye’nin tamamının Esad’ın kontrolüne geçeceğini ve bu durumda İran’ın, “Tahran-Beyrut-Hizbullah” koridorunu rahatça kurup işleteceğini düşünüyor. Bunu engellemek için Washington, Kuzey Irak’ta askeri varlığını idame ettirecek bir PKK/PYD özerk yapılanmasını zorunlu görüyor.

(U.D.): İran’ın Suriye’deki etki alanının sınırlı kalmasının İsrail için de büyük önem taşıdığını unutmamak gerekiyor.

İSRAİL SURİYE’DE FEDERAL PKK-PYD DEVLETİ İSTİYOR

(Ş.E.): Evet, bu nedenle de İsrail, ABD’nin Suriye’den çıkmasını kesinlikle istemiyor ve Suriye’de federal statüde bir PKK/PYD devletinin kurulmasını kuvvetle destekliyor. Şimdi, ABD’nin Suriye’de askeri mevcudiyetini idame etmek istemesinin üçüncü ve dördüncü nedenlerine geliyorum. Üçüncü neden; ABD’nin federal statüye ve güce sahip bir aktör olarak sivrilecek PYD’yi, Suriye’nin şekillenmesinde ve Ortadoğu politikasının uygulanmasında kullanmak istemesidir. Dördüncü neden ise; PYD’yi Rusya’ya kaptırmamaktır!..

(U.D.): Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski hataları telafi etmeye ve bu bağlamda Türkiye’nin güney sınırları boyunca bir PKK/PYD yapılanmasının oluşumunu var gücüyle engellemeye çalışıyor. Sizin yaptığınız detaylı analiz ise ABD’nin ve Rusya’nın stratejik çıkarlarının böyle bir yapılanmayı üreteceğini ortaya koyuyor. Bu oyunu bozmanın bir yolu yok mu?

ABD SURİYE’DE KALDIKÇA PYD-YPG TASFİYE EDİLEMEZ

(Ş.E.): Önce, halen PYD/YPG’nin, Suriye topraklarının % 30’unu, petrol kaynaklarının da % 50’sini kontrol ettiğini ve büyük bir kısmı ABD silahlarıyla donatılmış 60 bin kişilik eğitimli bir orduya sahip bulunduğunu belirteyim. ABD’nin desteğine sahip olduğu sürece, böyle bir kuvvet Suriye stratejik denkleminde kayda değer bir ağırlık taşıyacaktır. Bu noktanın altını çizdikten sonra PYD/YPG yapılanmasına yerleşecek olan ABD’nin yerel ve bölgesel etkilerine bir göz atalım. Bu konumdaki ABD, elindeki Kürt kartıyla Suriye’ye, İran’a ve Türkiye’ye karşı bir tehdit odağı oluşturacak ve işine geldikçe teröristlere destek vererek bu ülkelerin huzur ve istikrarını bozacaktır. Esasen bu tehdidi gördüğü içindir ki İran, birden heyecana kapılmış ve Genelkurmay Başkanı’nı Türkiye’ye ortak önlemleri görüşmek amacıyla göndermiştir. ABD Suriye’de mevcudiyetini muhafaza ettiği sürece Türkiye’nin sınırlarında oluşacak bir PYD/YPG yapılanmasını tasfiye etmesi asla mümkün olmayacaktır. Bölgede kalıcı ABD mevcudiyetinden en ziyade zarar görecek ülke Suriye’dir. Ülkesinin kuzeydoğusunda yerleşik bir ABD ve güneyinde de İsrail oldukça, Suriye kendisini bir kıskaca sıkışmış hissedecektir. Görüldüğü üzere, jeopolitik dinamikler, Türkiye ile Suriye’yi, karşılaştıkları ortak tehdide karşı güçbirliği oluşturmak için birbirlerine doğru itmektedir. İki tarafın güvenlikten doğan hayati önemde ortak çıkarları vardır. Bu nedenle Ankara’nın inisiyatifi ele alarak gecikmeden Suriye’ye barış elini uzatması ve iki ülkenin Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü için ortaklaşa mücadele vermeleri gerekiyor. Aklın yolu budur!..