Bir o eksik kalmıştı, onu da bi güzel açıklayıverdi AKP mebusu, ohh rahatlayıverdik!..

Dersim, İstiklal Mahkemeleri, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Sait filan derken bi baktık, aaa aslında biz İstiklal Savaşı da yapmamışız, tümü üfürmeymiş iyi mi?.

-Savaş palavra olunca, Cumhuriyet’te hayal oluyor tabii!..

AKP’nin Ordu Milletvekili İhsan Şener, geçen gün İnsan Hakları Komisyonu’nda aynen şunları söyledi:

- Belki bunlar tartışılacak ama mesela Yunan tarihinde bir Ege Savaşı yok. Bunu biliyor musunuz? Yunan tarihinde Ege’de Türklerle bir savaş yok. Bizim tarihimizin en önemli savaşlarından biri Yunanlara karşı verilmiş olan savaştır. Biz milli güvenlik akademisinde oralardaki şehitlikleri dolaştık. Bütün şehitlikler temsili... O zamanki İngiliz sefirinin İngiltere’ye çektiği telgraflar var. Bunlar bütünleştiği zaman tartışacağımız şeyler çıkıyor.

Mebus arkadaşın bu saptamalarına göre bir savaş yok, savaş yok olunca şehit, gazi filan da yok.. E, bu durumda şehitlikler de temsili.. Arkadaş “her şey yalan” diyecek, dolandırıyor, kıvranıyor ama bi türlü söyleyemiyor..

-Biz söyleyelim o halde...

Bu durumda, 15 Mayıs 1919’da Yunan birlikleri İzmir’e çıkmamıştır.. İzmir işgal olunmadığı için, ilk kurşunu atan Hasan Fehmi de palavradır yani.. Rumların tükürük ve hakaret yağmuru altında “yaşasın Venizelos” diye bağırmadığı için süngülenerek şehit edilen Süleyman Fethi Bey de koca bi yalandır haliyle..

-Pasaportun önünde Efsun askeri eliyle kan kırmızı kesilen deniz ise bir ham hayal...

Türk Milleti de yalan demek!..


O zaman, İzmir’i işgal etmemiş Yunan ordusunun Aydın’a, Nazilli’ye, Uşak’a, Tire’ye yani Batı Anadolu’ya tecavüz etmesi de mümkün değildi.. Eskişehir’i, Bursa’yı ele geçirmesi, bir ara Polatlı önlerine kadar gelmesi ve Türkler tarafından durdurulması da masaldı bu durumda...

Padişah Vahdettin’in emri, Mustafa Sabri yobazının yazımı, Şeyhülislam Dürrrizade alçağının fetvasıyla Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idama mahkum edilmesi, Yunan ordusunun “Halife’nin Ordusu” ilan edilmesi de koca bir fanteziydi demek ki.. Anadolu’nun İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşılmış olması da yalandı öyleyse.. İngiliz desteğinde Yunan ordusunun Batı Anadolu’yu adım adım ele geçirdiğinin adeta günlük halinde İngiliz, ve Avrupa gazetelerinde tefrika edilmesi de koca bir balondu o halde...

Bütün bu olmayan işgal ve barbarlıkların son raddesinde, Birinci ve İkinci İnönü zaferleri, Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Afyon’un, Eskişehir’in, Bursa’nın, en sonunda İzmir’in alınması, Yunan komutanların esir düşmesi, Mustafa Kemal’in İzmir girişinde, Belkahve’de İsmet Paşa’ya “Bir rüya görmüş gibiyim” demesi, Mudanya Ateşkes Antlaşması, Lozan Antlaşması, iki kez işgal edilen İstanbul’un kurtuluşu, Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti’nin doğması da olsa olsa bir faraziye idi demek ki..

-Demek ki biz hayali bir cumhuriyette, fasaryadan bir ulusuz öyle mi?..

Demek ki Yunan Başbakanı Venizelos, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurreisi Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterirken, derin bir rüya içindeydi..

-İnsanda biraz utanma, azıcık sıkılma olur...

En büyük Atatürkçüleri  iyi tanıyalım!..


Bunların ağababaları da böyleydi ancak bu denli cüretkar, bu kadar terbiyesiz değillerdi..

Prof. Etiketli İdris Küçükömer, 70’lerde, Türklerin emperyalizme karşı savaş vermediğini, olan bitenin yalnızca bir Türk-Yunan savaşı olduğunu söylediğinde hiç utanmadan alkış tutmuşlardı.. Ama artık bu da yetmiyor olsa gerek; “İstiklal Savaşı yoktu”ya kadar geldiler. Ama asıl istedikleri bu da değil...

-Ah, bir “Atatürk’de yoktu” diyebilseler...

İhsan Şener’e çağrı: o temsili şehitliklerin bir bir isimlerini, o zamanki İngiliz sefiri diye yuvarladığınız kişi kimse ismiyle gönderdiği telgrafları bi zahmet açıklayın da aydınlanalım. Yoksa mazallah “müfteri” damgası yersiniz, ayıp olur...




 

Atatürk, Cumhuriyet, Aydınlanma Devrimi ve bu iktidarın tüm bunlara bakış açısıyla ilgili pek çok yazı yazdım. Yukarıda okuduğunuz onlardan biri. Özellikle seçtim; bugün Atatürkçülüğü kimselere bırakmayan, Anıtkabir’e yüzlerce otobüs kaldıranların Kurtuluş Savaşımıza, Cumhuriyet’e nasıl baktıklarını, neler söylediklerini bilin istedim. Kuşkuya düşenler, TBMM İnsan Hakları Komisyonu arşivlerinde bu konuşmanın tamamını gayet kolaylıkla bulabilirler!.. O muhterem zat hâlâ vekil mi, şu anda nerelerde bilmiyorum ama çok iyi bildiğim bir şey var:

-O kafa hâlâ orada!..