ABD’de görülen Reza Zarrab davası, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın da tutuklanmasıyla seyir değiştirdi.
Öncelikle;
Atilla’nın da davaya dahil olması, ana duruşma sürecini yine ileri attı. Önce Ocak 2017, ardından 21 Ağustos 2017 olarak belirlenen ana duruşma tarihi, Atilla’nın avukatlarının da delilleri inceleyip, savunma hazırlayabilmelerini sağlamak üzere daha ileri bir tarihe atılacak gibi görünüyor.
Ancak Zarrab/Atilla davası, ana duruşması hiç yapılmadan bile sonlanabilir.
ABD’de sanıkların savcılıkla anlaşıp, dava edildikleri suçla ilgili olarak verdikleri yeni bilgiler karşılığında, cezalarının indirilmesine olanak tanıyan bir hukuk sistemi var.
Reza Zarrab davada tek tutuklu sanıkken, savcılıkla anlaşma şansı daha azdı.
Ancak Atilla’nın da yakalanması ile artık davanın iki tutuklu sanığı oldu.
Sisteme göre, savcılıkla anlaşan ilk sanık, daha yüksek ceza indirimi alıyor, hatta vereceği bilgilerin önemine göre, serbest kalma ihtimali bile bulunuyor.
Yani davada Atilla ya da Zarrab, hangisi daha önce “itirafçı” olursa, ceza indiriminden o kişi daha fazla yararlanacak.
Savcılığın eli, tutuklu sayısı arttığı için artık daha güçlü.
Nitekim, Zarrab ve Atilla, aynı duruşmada hazır bulunmalarına rağmen birbirleriyle hiç iletişime geçmedi. Aralarına avukatların oturduğu iki sanık, adeta “birbirlerini hiç tanımıyormuş gibi” davrandı. Duruşma sonunda ise Atilla, Türk gazetecilere “Benim bu davayla hiç ilgim yok” bile dedi.
Üstelik son duruşmada, savcılığın yaptığı sürpriz çıkış da unutulmamalı;
Savcı Yardımcısı Lockard, “Zarrab’ın isnat edilen suçları işlemek için Türkiye’de ve İran’da üst düzey yetkililerle birlikte çalıştığını kanıtlayacağız” dedi.
Zarrab’ın iki avukatı, Giuliani ve Mukasey’in Ankara’ya kadar gelip, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesi, işte tüm bu gelişmeler ışığında değerlendirilmeli.
Dava uzadıkça karmaşıklaşıyor, Ankara’yı daha çok içine çekiyor.

Erdoğan ABD’ye gidecek ama…


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mayıs ortasındaki Washington ziyaretinde, ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump ile görüşeceği konular hemen hemen belli.
- Görüşmede Zarrab konusunu açacağını bizzat Erdoğan’ın kendisi söyledi.
- Türkiye’nin PKK terör örgütünün devamı dediği PYD’nin Suriye’de iyice yerleşmesi ve Amerikan Ordusu’nun Suriye’deki PYD yapılanması ve Amerikan ordusunun PYD’ye desteği kesinlikle görüşülecek bir başka konu. Buna, Türkiye’nin Irak’taki Sincar bölgesine, PKK üslerine yaptığı son sınırötesi hava harekatı da elbette eklendi.
- Fetullah Gülen’in iadesi, gündemin elbette olmazsa olmazı.
- İran’ın Ortadoğu’da giderek artan yayılmacı politikaları da, hem Trump’ın, hem de Erdoğan’ın gündeme getireceği bir başka konu olacak.
Ancak her iki ülkeyi de yakından ilgilendirse de, farklı nedenlerle her iki liderin hiç gündeme getirmemeyi tercih edeceği görüşme maddeleri de var;
- Mesela; Trump, kendisine ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak “Ne zaman tanıyacağı” sorusuna, “Bana aynı soruyu bir ay sonra sorun” yanıtını verdi. Erdoğan’ın ziyaretine kadar, Trump seçim kampanyasında vadettiği bu konuyu hayata geçirebilir. Hayatı boyunca Filistin davasının en büyük destekçilerinden biri olan, Kudüs’ü İsrail’in değil, Filistin Devleti’nin başkenti olarak gören Erdoğan acaba Amerikan Başkanı’nın bu vaadine/ tavrına bir tepki gösterir mi? Az olasılık. Çünkü Erdoğan cephesi Washington ziyaretinden bir “başarı öyküsü” bekliyor.
- Görüşülmeyecek bir başka konu da Rusya ile bağlantılı; Trump’ın önce Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı, ancak Rusya bağlantıları nedeniyle görevinden ayrılan emekli General Flynn bağlantıları, her iki liderin de özellikle uzak duracağı konular olacak. Ne Erdoğan, damadı Enerji Bakanı Albayrak ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Flynn ile yaptığı “Fetullah Gülen’i ABD’den gizlice kaçırmak” konulu toplantıyı gündeme getirir;
Ne de Trump, kendi başkanlığını bile sallamaya başlayan Flynn’in Rusya bağlantılarını...…

AKP’nin zor ev ödevi


Türkiye, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi tarafından denetime alındı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Türkiye’nin denetime alınmasını oylarken, tekrar normal statüye dönebilmesi için bir de “ev ödevi” hazırlanmaya başlandı bile. Bakın Avrupa Konseyi’nin Türkiye’nin önüne koyacağı ev ödevinde neler var;
- OHAL hemen kaldırılmalı.
- Ülkenin KHK’larla yönetilmesine son verilmeli.
- Hapisteki tutuklu seçilmişler (parlamenter ve belediye başkanı) ile gazeteciler serbest kalmalı, tutuksuz yargılanmalı.
- KHK’larla kamudan ihraç edilen bireylerin durumunu görüşmek üzere acilen bir komisyon kurulmalı.
- Bireylerin “terör örgütüyle bağlantılı oldukları” iddiasıyla mallarına el konulması uygulamasına son verilmeli.
- Gözaltında işkence iddiaları araştırılmalı ve işkence yaptıkları belirlenenler yargılanmalı.
Avrupalı kaynaklara göre, bu sadece başlangıç.
Buna ek olarak bir de Avrupa Konseyi çatısı altında görev yapan Venedik Komisyonu’nun Türkiye’de hukukun durumu ve güçler ayrılığı konusunda yazdığı rapor var. O raporda eleştirilen tüm unsurlar da (hakimlerin bağımsızlığı, yargı mensuplarının atanma sistemi, cumhurbaşkanına verilen olağanüstü yetkiler) teker teker Türkiye’nin önüne koyulacak.
Türkiye denetime girdi; ama çıkması bu ortamda çok zor görünüyor.

ANKARA FISILTISI

Gülen’in iadesinden vaz mı geçildi?


Referandum sonrası yeniden alevlenen idam cezası tartışmaları, ABD’de de yakından izleniyor.
Ancak tartışmalar, ABD’de kafaları karıştırmış durumda.
Amerikalı yetkililere göre, Türkiye ile FETÖ lideri Fetullah Gülen’in iadesi konusundaki prosedür hâlâ işliyor. Amerikalı hukukçuların, Türkiye tarafından iade için gönderdikleri tüm belgelerin incelemesi devam ediyor.
Ancak bu prosedür devam ederken Türkiye’nin idam cezasını geri getirmesi, Washington’un iade ihtimalini neredeyse imkansız düzeyine getirecek.
Kafa karışıklığının nedeni de bu; Amerikalı yetkililer şu soruyu soruyorlar;
“Türkiye’de AKP hükümeti Fetullah Gülen’in iadesinden vaz mı geçiyor da idam cezasını geri getirmeye çalışıyor?”
NOT: Hepimizin 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun….