Rusya ile Türkiye arasındaki uçak krizi, Suriye nedeniyle çıkmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’dan “özür” demeden özür dilemesiyle bu kriz geride bırakıldı. Ancak Suriye konusundaki sorunlar bitmedi.
Şimdilerde Ankara-Moskova hattındaki en büyük sıkıntı, Rusya’nın PYD-YPG’ye verdiği destek.
Uçak krizinden sonra Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin’le tam beş kez görüştü.
Beş görüşmede de, Ankara’nın terör örgütü PKK’nın devamı olarak gördüğü PYD-YPG’ye Rus desteğini gündeme getirdi.
Hatta Moskova’da bulunan PYD ofisinin kapatılmasını da Putin’den resmen istedi. Bunu ilk olarak Ağustos 2016’da gündeme getirdiğinde, Putin’in “ilk kez sizden duyuyorum” dediğini bile açıkladı.
Ancak aradan aylar geçmesine, beş farklı yüz yüze görüşme yapılmış olmasına, Putin’in bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan böyle bir ofisin varlığını “öğrenmesine” rağmen o ofis hâlâ kapatılmadı.
Erdoğan, Soçi’de geçen haftaki görüşmede, bu kez Rus askerlerinin PYD-YPG’ye sağladığı silah desteğini, bu örgüt militanlarını koruyup kollamasını gündeme getirdi.
Hatta görüşme sonrasında “Elimizde fotoğraflar vardı, Putin’e takdim ettik” bile dedi Erdoğan...
Peki bu fotoğrafları gören Putin bu kez ne yanıt verdi dersiniz?
“Askerimiz böyle bir şey içinde olamaz...”
Putin’in, Erdoğan’ın masaya koyduğu fotoğraflara rağmen “Askerimiz böyle bir şey içinde olamaz” dediği saatlerde, Rus askerleri PYD-YPG kontrolündeki Afrin bölgesinde, YPG’li militanlarla birlikte devriye geziyordu.
Üstelik, Putin’in teklif ettiği, bizimkilerin de adeta “üzerine atladığı” çatışmasızlık bölgesi ile Rus askerlerinin PYD-YPG’ye yönelik bu koruması, birlikte devriye gezmeleri de resmen “meşrulaştırılmış” oldu.
Şimdi Erdoğan ya da bir başka Türk yetkili Moskova’ya “Rus askerlerinin PYD-YPG’yle ne işi var” dediğinde, yanıt net olacak: “Ankara’nın da onayı ve imzasıyla çatışmasızlık bölgesi kurmadık mı? İşte Rus askerleri, o çatışmasızlık bölgesini koruyor...”
Türkiye’nin imza koyduğu bu “çatışmasızlık bölgesi” unsurunun bir getirisi daha olacak Ankara’nın Suriye politikasına...
Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan diyordu ya “bir gece ansızın gelebiliriz...”
O çatışmasızlık bölgesi ile Mehmetçiğin Afrin’deki PYD-YPG mevzilerine “bir gece ansızın gitmesi” de hayal oldu.
Siz Rusya ile aşılan “domates krizi” için sevinmeye devam edin.
Rusya ve ABD’nin el birliğiyle Türkiye’nin hemen güneyinde bir Kürt oluşumu kotarılıyor.
Artık adına “özerk bölge” mi, “federe bölge” mi, yoksa doğrudan doğruya “devlet” mi dersiniz... “Üst akıl” eminim o oluşuma da “uygun” bir isim bulur.

Siyasal İslam’ın çöküşü


İsrail, Mavi Marmara gemisine saldırdığında gerek o dönem Başbakan olan Erdoğan, gerekse tüm AKP’li yetkililer yeri göğü inletmişlerdi.
İsrail’in “haydutluğundan” girip, “terörist devletliğine” kadar demediklerini bırakmamışlardı.
Hatta Erdoğan o dönemde “Mavi Marmara’ya biz izin verdik” de demişti.
Ancak yaklaşık 6 senelik bir krizin ardından, Erdoğan ve AKP İsrail’le barışmaya karar verdi.
Anlaşmalar yapıldı, İsrail’den Mavi Marmara’da ölen ve yaralananlar için tazminatlar alındı.
Diplomatik ilişkiler normalleşti, İsrail’le bakan düzeyinde geliş-gidişler başladı.
Ve Başbakanlığı döneminde “Mavi Marmara’ya biz izin verdik” diyen Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla “Mavi Marmara İsrail’e giderken bizden mi izin aldı” açıklaması bile yaptı.
İş öyle bir raddeye vardı ki, bir zamanlar Mavi Marmara’ya övgüler düzen yandaş gazeteciler, gelinen son noktada Mavi Marmara’da ölenlerden “manyaklar” diye bahsetmeye başladı.
AKP, Mavi Marmara olayının gerçekleştiği 2010 yılında sahiplendiği, koruduğu, hatta parçası olduğu Müslüman Kardeşler/İhvan çizgisini 2017’ye gelindiğinde yalnız bırakmaya hatta terk etmeye başladı.
Mısır’da Sisi’nin Müslüman Kardeşler’e yönelik yaptığı darbeyi önceleri çok sert kınayan Türkiye, bugünlerde sessiz sedasız, Sisi yönetimini tanımaya hatta küçük çaplı işbirliğine bile başladı.
Üstelik AKP iktidarı, Müslüman Kardeşler’le yolunu sadece kendisi ayırmakla da kalmadı;
Hâlâ Müslüman Kardeşler çizgisinde olan yurtdışındaki farklı hareketlere de “tutumlarını değiştirmeleri” telkin edilmeye başlandı.
İşte kuruluşunda kendisini “Müslüman Kardeşler’in parçası” olarak ilan eden Hamas’ın, geçen hafta bir bildiri yayınlayarak yolunu Müslüman Kardeşler’den ayırması da böyle gelişti.
Diplomatik kulislerde, Hamas’ın hem İsrail devletinin var olma hakkını tanıyan, hem de Müslüman Kardeşler’den kendini ayıran bildirisinde en büyük etkinin Ankara’dan geldiği konuşuluyor.
Hamas’ın bildirisi ile Müslüman Kardeşler/İhvan kalesi, Tunus’tan ve Mısır’dan sonra resmen Filistin’de de düşmüş oldu.
Siyasi İslam’ın önlenemez çöküşüne, bir halka daha eklendi.
Gerisi de gelecektir.
Türkiye’deki referandum sonuçlarını, bir de bu açıdan okuyun...

ANKARA KULİSİ

Taner Yıldız sürprizi


AKP kulislerinde gündemdeki konu kabine değişikliği...
16 Nisan referandumu sonrasında AKP mahallesinde, devletin tüm imkanları kullanılmasına rağmen beklenen sonucun alınamamasının nedeni tartışılıyor. Saray yandaşları, ima yoluyla “sorumluları” da işaret etmeye başladı.
AKP’nin kurucusu, ilk Başbakanı ve çıkardığı ilk Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün adı bu çerçevede çok telaffuz edilmeye başlandı.
Özellikle CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, 2019’da Erdoğan’a karşı olası cumhurbaşkanı adayı olarak Gül’ün adını zikretmesi, kulisleri iyiden iyiye hareketlendirdi.
Saray’ın olası “Gül etkisini” daha şimdiden kırmak için kabine değişikliğini kullanabileceği konuşuluyor kulislerde...
Bu çerçevede, Gül’e yakın isimlerin kabineye alınarak, “etkinin” kırılmasının planlandığı ifade ediliyor.
Abdullah Gül’e yakın isimlerden Ali Babacan’ın “Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı” yapılacağı kulislere sızmıştı. (Babacan’ın Saray’la pazarlıklarda, kabineye girmek için tek bir şart öne sürdüğü, Saray’daki Yiğit Bulut ve Cemil Ertem gibi danışmanların işine karışmayacağının güvencesini istediği de konuşuluyor)
İkinci isim ise yine Gül’e çok yakın isimlerden Taner Yıldız...
Yıldız’ın da kabineye, bir başka Kayserilinin Özhaseki’nin yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na getirileceği konuşuluyor.