Sevgili okurlarım,
Dün, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile yaptığım röportajın ilk bölümünü okudunuz.
İlker Başbuğ ilk bölümde, Osmanlı Devleti’nin Ege Denizi’ndeki 24 adayı 6 ay gibi kısa sürede hangi nedenlerle kaybettiğini açıklamış ve adeta ibret dersi niteliğinde tarihi tespitlerde bulunmuştu.
Bugün okuyacağınız son bölümde de çok çarpıcı değerlendirmelerine devam ediyor.

* * *

UĞUR DÜNDAR: Sayın Başbuğ, 25 Aralık 1995 günü başlayan Kardak Kayalıkları Krizi ile, “Egemenliği Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar” sorunu, Türkiye’nin gündemine girdi. “Egemenliği Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar” ne anlama geliyor?

İLKER BAŞBUĞ: Bu sorun, oldukça karmaşık bir konudur. Ancak bu konuda “yeterli ve doğru fikir” ifade edebilmek için ilk önce “yeterli ve doğru bilgilere” sahip olunması gerekir. En iyi şekilde anlayabilmek için de 20 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile 1947 Paris Antlaşması’nın ilgili maddelerine bakılması zorunludur.

Zira Lozan Barış Antlaşması’nın 6, 12, 15, ve 16’ncı maddeleri bu konu ile ilgilidir.

6. madde şöyledir:

“İşbu Antlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça, deniz sınırları kıyıya üç milden daha yakın olan ada ve adacıkları da içine alacaktır.”
Bu madde genel bir madde olup, hem Türkiye hem de Yunanistan için geçerlidir.
Lozan Antlaşması’nın yapıldığı zaman karasuları 3 deniz mili idi. Bu maddede, özellikle karasularının içinde kalan ada ve adacıkların o ülkenin hakimiyeti altında olacağı ifade edilmektedir.
Yunanistan bu maddeyi yanlış yorumlamaktadır. Bu maddeden hareket ederek, üç milin dışındaki ada ve adacıklar üzerinde Türkiye’nin hakkı olmadığını ifade etmektedir. Bu görüş hiçbir zaman geçerli olamaz.
Ege Adaları’nın esas durumunu ortaya koyan Lozan Antlaşması’nın 12. ve 15. maddeleridir.
Lozan Antlaşması’nın 12. ve 15. maddeleri adalarla ilgili olarak yazılan özel hükümleri içermektedir.

12.madde ise şöyledir:


“Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları dışında, Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları Londra Antlaşması’nın 5. maddesi ve Atina Antlaşması’nın 15. maddesinde belirtilen adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak üzere doğrulanmıştır.”
Bu maddenin önemli hususları da şunlardır:

- Bu madde ile söz konusu adaların; Londra ve Atina Antlaşmaları’na dayanarak Yunanistan’a bırakıldığı teyit edilmektedir.

Uğur Dündar’a konuşan İlker Başbuğ, son gelişmeleri değerlendirdi. Uğur Dündar’a konuşan İlker Başbuğ, son gelişmeleri değerlendirdi.


YUNANİSTAN LOZAN’IN 12’NCİ MADDESİNE BAKARAK ADACIK VE KAYALIKLARDA HAK İDDİA EDEMEZ

- Bu maddede “Adacık” ve “Kayalıklar” yer almamaktadır.
Bu maddeden hareket ederek Yunanistan söz konusu 6 adaya bağlı veya bitişik olduğunu ileri sürerek, herhangi bir adacık ve kayalığın kendisine ait olduğunu ileri süremez.

- Diğer önemli olan husus ise Londra Antlaşması’nın hükümlerinin saklı kalması ile kast edilen hususun ne olduğudur. Londra Antlaşması’na göre; o esnada sadece Yunanistan işgali altında olan adalar Yunanistan’a bırakılmıştır.
Halbuki; Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’ın işgal etmediği adalar da bulunmaktadır. Bunların belli başlıları şunlardır:
Koyun, Paşa, Vaton, Gavati, Andipsara, Hurşid ve Fornoz adaları.

ADA, ADACIK VE KAYALIKLAR OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN HALEFİ TÜRKİYE’NİNDİR

Üstelik ne Lozan Barış Antlaşması’nda, ne de başka bir antlaşmada bu adaların Yunanistan’a devredildiğini gösteren bir hüküm de bulunmamaktadır.
Hem Londra Antlaşması’nın saklı kalan “işgal edilmiş” olması koşulu çerçevesinde hem de antlaşmalarla devredilmeyen ada, adacık ve kayalıklar elbette Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyetindedir. Bu konu bu kadar nettir.

Gelelim 15’inci maddeye:
Bu madde ile Türkiye İtalya’nın işgali altındaki Stampalia, Rodos, Kalki, Skarpanto, Kazos, Piskopis, Miziros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Simi ve İstanköy adaları ile bunlara bağlı “adacıklar” ve Meis Adası üzerindeki bütün haklarından İtalya lehine vazgeçmiştir.
Bu maddenin önemli hususlarını da belirtelim:

- Söz konusu adalar Uşi Antlaşması ile 1912’de İtalya’ya geçici olarak bırakılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu bu durumu düzeltmedi. Lozan’da bir noktada, Uşi Antlaşması’nda yer alan ve defakto olan durum teyit edildi.

Söz konusu adalara “bağlı adacıklar” maddede yer almaktadır. Ancak adalar ismen yer alırken, adacıklar ismen yer almamaktadır. Daha da önemlisi bu maddeye ilişkin haritada, İtalya’ya bırakılan adalar “kırmızı” ile altları çizilirken, adacıkların altı aynı şekilde çizilmemiştir.

- Bu madde kapsamında en önemli olan husus ise egemenliği devredilmemiş çok sayıda müstakil adanın bulunmasıdır. Bu adalar ise şunlardır:
Eşek Adası, Nergiscik, Bulamaç, Keçi, Koçbaba, Ardıçcık, Kendiroz, Kandilli, Kızkardeşler, Sirina, Üç Adalar, Safran ve İstakida adaları.
Antlaşmalarda, egemenliği Yunanistan’a devredilmeyen bu adalar da elbette Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Bunun aksini iddia etmek doğru değildir.
Madde ise şöyledir:
“Türkiye, işbu Antlaşmada tanınmış adalardan başka bütün adalar üzerindeki her türlü haklarından ve sıfatlarından vazgeçmiş olduğunu bildirir. Bu adaların geleceği ilgililerce düzenlenmiştir ya da düzenlenecektir.”
Yunanistan bu maddeyi de kendi lehine kullanmaya çalışmaktadır. İlk önce bu madde, “tamamlayıcı mahiyette” bir hüküm içermektedir. Ege Denizi’nde uygulanamaz.
Adalar üzerindeki egemenlik konusu 12. ve 15. maddelerdeki özel hükümlerle düzenlenmiştir. Bir konuyu düzenleyen özel hükümler varken, genel düzenlemelere başvurulamaz. Genel hükümden hareket edilecekse de 12. ve 15. özel hüküm maddelerine gerek kalmazdı.
Bunun yanında 16. madde sadece “adaları” ilgilendirmektedir. “Adacıklar” ve “Kayalıklar” bu madde de yer almamıştır.


PARİS ANTLAŞMASI’NDA İHTİLAF KONUSU ADACIKLAR VE KAYALIKLAR YOKTUR

Şimdi de 1947 Paris Antlaşması’na bakalım:
Bu antlaşmanın 14. maddesine göre, İtalya aşağıdaki adalar ile bu adalara bitişik adacıkları Yunanistan’a bırakmaktadır.
Stampalia, Rodos, Kalki, Skarponto, Kazos, Piskopis, Miziros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Simi, İstanköy ve Meis.
Bu maddede adacıklar ismen yer almamıştır, kayalıklar ise yoktur. Dolayısıyla; bu maddeden hareket ederek, Yunanistan bu adalara bitişik adacıklar ve kayalıklar üzerinde bir hak iddia edemez.

TÜRKİYE ADA, ADACIK VE KAYALIKLARLA İLGİLİ HAKLILIĞINI YUNANİSTAN’A ACİLEN VE SERT DİLLE BİLDİRMELİ


Sonuç:

- 1912 yılından beri işgal edilmiş, 1912 Uşi ve 1913 Atina Antlaşmaları ile üzerindeki hâkimiyet haklarından vazgeçilmez
olan, Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sürecinde de işgal altında bulunan “adaların” hâkimiyetinin barış masasında geri alınabileceğini ve bu adaların Lozan Barış Antlaşması ile verildiğini ileri sürmek akla ziyan bir harekettir.

Antlaşmalarla egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.

- Son yıllarda, Yunanistan’ın egemenliği kendisine devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar üzerindeki faaliyetleri oldukça artmıştır. Adeta Türkiye’ye meydan okur bir şekle dönüştürmüştür.

- Türkiye’nin cereyan eden bu davranışlara karşı ne yaptığı konusunda ise Türk kamuoyunun net bir bilgisi bulunmamaktadır.

- Uluslararası ilişkilerde, devletlerin yapılan yanlışlıklara “zamanında” gerekli tepkiyi göstermesi önemlidir. Aksi takdirde, bu durum ilerde aleyhimize delil olarak kullanılabilir.

Yapılacak ilk iş; bu konuya ilişkin görüş ve isteklerimizin diplomatik yolla sert bir şekilde Yunanistan’a acilen bildirilmesidir.

- İkinci yapılacak iş ise son yıllarda Yunanistan’ın bu konuda neden bugün daha aktif olduğunun değerlendirilmesidir.

Türkiye’nin ciddi iç ve başta Suriye olmak üzere dış sorunlarla karşı karşıya olduğu ortadadır.

- Bir devletin barış döneminde “caydırıcı” nitelikte; “siyasi”, “ekonomik” ve özellikle “askeri” güce sahip olması hayatidir.

- TSK’nın değerli personeli 2007 yılından itibaren yürütülen komplo davaları sonucunda maalesef ordudan uzaklaştırılmış ve boşaltılan yerler ise FETÖ’cüler tarafından doldurulmuştur.

FETÖ’nün kanlı 15 Temmuz kalkışması da en büyük darbeyi TSK’ya vurmuştur.
Bunun yanında, 15 Temmuz sonrası çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile maalesef TSK’nın emir ve komuta düzenine zarar verilmiştir.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi; toplumu bütünleştirerek “İç Kalesi”ni sağlamlaştırmış, dış sorunlarını azaltmış ve TSK’nın emir ve komuta düzenini düzeltmiş ve TSK’nın yaralarını sarmış bir Türkiye karşısında, Yunanistan’ın rahat şekilde Ege Denizi’nde at koşturmaya devam etmesi mümkün değildir. - BİTTİ -