Hafta sonunu üzgün geçirdim!
Bir ülke tarihine bu kadar nasıl ihanet eder?
En baştan anlatayım:
Yıl, 2015.
İnci Pazarkaya, Almanya’da sahafları gezerken gözüne bir kitap takıldı:
“Soldatenblut- Vom Baltikum zu Kemal Pacha.”
Yazarı, Hans Tröbst isminde Alman idi.
Leipzig’de 1925 yılında basılan 330 sayfalı kitabın adını Türkçeye şöyle çevirebiliriz: “Asker Kanı- Baltık’tan Kemal Paşa’ya.”
İnci Hanım Almanca kitabı 2016 başında eşine yılbaşı armağanı olarak verdi.
Yüksel Pazarkaya Almanya’da edebiyat doktorasını yapmış; Stuttgart Üniversitesi’nde tiyatro kurmuş ve altı yıl yönetmiş; gerek bu üniversite ve gerekse ABD-Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış şair ve yazardı. Kitap çok ilgisini çekti; “bazı bölümleri Türkçeye çevireyim” diye düşündü. Ama okuma ilerledikçe belirli bölümleri çevirmenin kitaba haksızlık olacağını düşünerek tüm kitabı çevirdi. Adını, “Mustafa Kemal’in Ordusu’nda Bir Alman Yüzbaşı” koydu!
Kitap; TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından bir kültür hizmeti olarak 1.500 adet olarak yayınlandı.
TÜYAP Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Ünal’ın hediye ettiği kitabı “yaz okumalarım” arasına koymuştum. Geçen hafta okumaya başladım bırakamadım...
İlk cümlede yazdığım neye kahrolduğum/kederlendiğim konusuna geleceğim. Ancak...
Önce size kitaptan bahsetmeliyim...

Üç cephe


Hans Tröbst (1891-1939)...
Birinci Dünya Savaşı’nda Alman Ordusu’nda görev yapan Yüzbaşı idi.
Savaş yenilgisi ardından Versay Antlaşması’yla Almanya’nın topraklarının işgalini; ve kimsenin karşı koymayan teslimiyetçiliğiniiçine sindiremedi. Üstelik rütbeleri sökülen anlı-şanlı Prusyalı subayların üç kuruş için kendilerini küçük düşürecek işler yapmaya başlamasına tahammül edemedi.
Oysa...
Öğrendi ki;
 Almanların savaş müttefiki Türk subaylar, Sevr Antlaşması’na karşı Mustafa Kemal’in önderliğinde Anadolu’da direniş örgütlemeye başlamıştır.
Emperyalist işgalcilere karşı mücadele eden Türklerin safında savaşmak için Anadolu’ya gitmeye karar verdi.
1920 yılının sonbaharında elinde küçük bavuluyla zorlu yolculuğa çıktı. 1921 baharında İstanbul’a varabildi. Anadolu’ya nasıl geçecekti? Dikkatli olmak zorundaydı:
İngilizler açtıkları “çağrı büroları” tuzağıyla Anadolu’ya gitmek isteyen yurtseverleri Malta’ya sürgüne gönderiyordu!
Savunma Bakanlığı’nda görüştüğü Türk subaylar da “casus olabilir” diye Alman subayı Tröbst’e güvenmedi. O dönem herkesin herkesten şüphelendiği günlerdi...
Yüzbaşı Tröbst’ün İnebolu’ya ve buradan Ankara’ya ulaşması sıkı kontroller nedeniyle güç gerçekleşti. Kızsa da sebebini Ankara’ya ulaştığında anladı; İngilizler, “destek” maskesiyle Ankara’ya gönderdiği casuslar Mustafa Kemal’e suikast teşebbüsünde bulunuyordu! Anadolu isyanının, sömürgesi altındaki Müslüman ülkelerde de ayaklanmaya sebep olacağından çekiniyorlardı.
Tröbst şöyle yazdı:
-”Üç cephede birden savaşmak gerekiyordu: Gerideki düşmana; Ermenilere karşı, içerideki düşmana; bozgunculara, barış gevezelerine ve bilgiçlik taslayanlara karşı ve nihayet dış düşmana; Yunan’a, Fransızlara İngilizlere ve İtalyanlara karşı...”

Hangisi bizden


Alman Yüzbaşı Tröbst’ün yaşayarak yazdığı....
-Mustafa Kemal’in güvensizliği yok eden büyük komutan olduğu ve Binbaşı Nazım gibi Türk subayının ölüme koşan fedakarlıklarını yanaklarınız ıslanarak okuyorsunuz...
-Başta Yunan Ordusu olmak üzere işgalcileri Anadolu insanına yaptıkları zulmü ve asker kaçaklarını hınç duyarak okuyorsunuz...
Mehmetçik’in destanıyla gurur duyuyorsunuz...
-”Sakarya Savaşı on iki gündür devam ediyordu. Türkler burada, kendilerinden üç kat üstün  düşmana karşı savaşıyorlardı. İngiliz dostları Yunan’ı en modern silahlarla aşırı ölçüde donatmıştı. Ama şimdiye kadar dişe dokunur herhangi bir avantaj elde edememişlerdi...”
Sonuçta:
Sakarya’da Türk’ün makus talihi yenildi; 1693’den beri geri çekilen Türk Ordusu ilk kez ileriye hamle yaptı. İlk hedefi Akdeniz idi...
-”Düşman çekilirken demiryolu iyice tahrip etti, az sayıdaki ağacı devirdi, halkı katletti ve sistematik olarak ülkeyi çöle çevirdi...”
Zafer tüm bu zulme rağmen kazanıldı.
-”Dünya Kurtuluş Savaşı’nı şaşkınlıkla izledi, dünya kendi kendine soruyordu: Bu nasıl mümkün oldu? Evet, yenilmiş ve yıkılmış bir ülke en korkunç savaşlardan birinin hemen ardından silaha sarılmış; muktedir İngiltere ve uydularının dikte ettiği, sonsuza kadar geçerli olmasını istediği barış antlaşmasını paramparça etmişti... Bu Türk kahramanlık savaşı bugün biz Almanlar için özel anlam taşıyor: Ardımızda kalan onursuz yılları unutalım, tekrar kendimize ve kendi gücümüze güvenelim...”
Emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşımız yıllarca dünya mazlumlarına örnek gösterildi/gösteriliyor. Ve fakat “içimizden” biri dedi ki:
-”Keşke Yunan galip gelseydi!”
Bu lakırtıyı kimin ettiğini yazmaya gerek yok. Üzerinde durulması gereken -İngilizlerin koruması altındaki- bu fesli yobazın pulunu basmaya kimlerin karar verdiğidir!
Atatürk’ün sözünü anımsatırım:
“Vatana ihanetin nedeni olmaz; er ya da geç bedeli olur.”

plusbanner2x