2 Şubat 2009...
Televizyon kameraları önünde “O”ndan söz ederken gözleri ışıldıyor, kahramanlıklarını büyük bir hayranlıkla anlatıyordu:

★★★

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarihinde başka hiçbir subaya nasip olmayan 3 adet altın “Üstün Cesaret ve Feragât Madalyası” sahibi...
Kuzey Irak’taki terör operasyonları sırasında düştüğü 25 pusudan, çatışarak mucizevi kurtulma başarısı...
Yüksek irtifa paraşütçüsü...
Su altı komandosu...
6 adet “Üstün Birlik Yetiştirme Beratı”...
180 adet takdirname...
Sayısız rozet ve başarı şeridi...

★★★

Hele Kuzey Irak’taki bir pusudan kurtuluşu var ki, benzerine Hollywood filmlerinde bile rastlanamaz:
Terör operasyonundalar...
Eksi 40 derecede, donmuş bir dereden geçerken buz kırılıyor ve yarı beline kadar suya girmek zorunda kalıyor.
Kurtulmak için başını kaldırdığında bir de ne görsün? Terörist elinde otomatik silahla tepesinde dikilmiyor mu?..
“Sonun geldi” deyip tetiği çekiyor ama sadece “tık” diye bir ses çıkıyor.
Tüfeğin tutukluk yaptığını anlar anlamaz sudan ok gibi fırlıyor ve sayısını unuttuğu bir ikili mücadeleyi daha kazanarak operasyona ara vermeden devam ediyor...

★★★

Bu öyküyü stüdyoda adeta bir roman kahramanından bahsedercesine anlatan konuğum; Gazi Serdar Öztürk...
Terörle mücadelede bir gözünü kaybettiğinden TSK’dan üsteğmen rütbesiyle ve malulen emekli olmuş. Hukuk fakültesini bitirerek, emekliye ayrıldıktan sonra hukuk okuyup avukatlık yapmaya başlayan emekli Albay Levent Göktaş’ın bürosunda görev almış.
Avukat Öztürk’ün Star TV’ye gelip, “Onu tanıdıktan sonra hayran olmamak mümkün değildir” dediği komutanı Levent Göktaş’ı anlatmasının nedeni, bu büyük kahramanın Ergenekon (!) Operasyonları kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmış olması...

★★★

Arena için yaptığımız röportajın çarpıcı bölümlerini o akşam Star TV Ana Haber Bülteni’nde de ekrana getiriyoruz.

★★★

Tahmin edeceğiniz gibi, ertesi sabah, FETÖ’cüler başta olmak üzere tüm yandaş basında boy hedefi yapılıyoruz.
Ne Levent Göktaş’ın sahte kahramanlığı kalıyor, ne de Serdar Öztürk’ü konuk ettiğimiz için bizim hainliğimiz...
Koro hep bir ağızdan hepimizi linç ediyor, cadı avı bir başka kurban ıçin ağlarını örmeye başlıyor.

★★★

Nitekim son kurban ağa takılmakta gecikmiyor.
Serdar Öztürk bir seyahatte iken, bürosuna baskın yapan polisler, arama sırasında sonradan düzmece olduğu ortaya çıkan meşhur İrtica İle Mücadele Eylem Plânı’nı elleriyle koymuş gibi buluyorlar!
Elleriyle koymuş gibi deyimine bakmayın! Usulen yazdım! Çünkü daha önceden büroya gizlice girip yerleştirdikleri belgeyi bulmuş gibi yapıyorlar!..
Yani milyonların gözü önünde acılarla, ölümlerle, intiharlarla ve yuvaların dağılmasıyla sürüp giden korkunç oyuna yeni bir insanlık suçu bölümü ekliyorlar.

★★★

Sayfalar dolusu yazabilirim ama fazla uzatmayacağım.
FETÖ’cü polis, savcı ve yargıçlar, Levent Göktaş’ın ardından Serdar Öztürk’ü de zindana yolladılar.
Hayatımda bu kişilerin hiçbiriyle tanışmamış, telefonda bile konuşmamış olmama karşın, beni de Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in baş sanık (!) olduğu dosya ile irtibatlandırıp içeri tıkabilmek için akıllara durgunluk verecek tezgâhlar kurdular...

★★★

Nihayet önceki gün, değerli bir savcı Yargıtay’ın “Ergenekon adlı bir terör örgütü tespit edilememiştir” şeklindeki görüşüne uyarak yıllardır acı çektirilen yurtsever subay, aydın ve siyasetçinin bu FETÖ kumpasından beraatlerini istedi.
Savunmalarını yapamadan hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyor, acı çeken herkese de geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum.
Darısı diğer kumpas mağdurlarının başına...