23 Nisan 1920.
Hacı Bayram Camisi’nde mahşeri kalabalık toplanmıştı.
Bizzat Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan ve yurdun her köşesine ulaştırılan “millete açık davetiye”de şöyle deniliyordu:
“Allah’ın izniyle Nisan’ın yirmiüçüncü cuma günü, cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.”

*

“Heyeti temsiliye namına, imza...
Mustafa Kemal.”

*

Meclis binası tamamlanmamış bir binaydı.
İnşaatına 1915’te başlanmış, yarım kalmıştı.
Pencerelerinde cam yoktu.
Çatısında kiremitleri yoktu.
İç sıvası bile yapılmamıştı.
Elektrik yoktu.
Başkanlık kürsüsünün arkasındaki duvarda yarık vardı, soğuk giriyordu, Ali Fuat paşa’nın seccadesi oraya çivilenmişti.
Bir okuldan sıralar getirilmişti, soba kurulmuştu, kahvelerden gaz lambaları toplanmış, tavandan sarkıtılmıştı.
Ankara’da kiralık ev yoktu, zaten para da yoktu, milletvekilleri öğretmen okulunda 25 kişilik koğuşlar halinde kalıyorlardı. Karyolalar yetmemişti, yer yataklarında yatıyorlardı. Battaniye benzeri örtüler bulup çayırda yatanlar vardı, çoğu sıtmaya yakalandı.
Yemek ciddi sorundu.
Adam başı 55 kuruş toplayıp, tabldot sistemi kurmuşlardı. Esnafın sebzesine meyvesine çökmüyorlardı, parasını ödemeden ekmek bile almıyorlardı.
Meclis tutanakları dilekçe kağıtlarının arkasına, hatta kese kağıtlarına yazılıyordu.

*

Saray varken...
Meclis böyle kuruldu.

*

Meclis kazandı.
Saray kaçtı.

*

Bu yazıyı henüz siz oy vermeye gitmeden önce yazıyorum ama, aslında seçimden sonra tekrar okumanızı istiyorum.

*

Meclis her şey demektir.

*

Meclis’i kazanmayı asla küçümsemeyin.
Ne kadar önemli olduğunu tarih gösterdi, bir kez daha gösterecektir.
Meclis varsa, sarayın var olabilmesi mümkün değildir.

sozcu-banner-1