ANALİZ

Amerika gezisi iptal edilmeli


Amerika Bakanı Trump, dur durak dinlemiyor.

Ağız ishali olmuş gibi her gün daha da beter konuşuyor.

Sürekli Türkiye’ye hakaretler yağdırıyor, tehdit ediyor.

Buna karşı iktidarın henüz sesi sedası çıkmadı.

Nedense derin bir sessizlik içindeler.

Aynı şekilde yandaş tetikçi medya da Amerika’ya karşı suspus olmuş durumda.

Belli ki saraydan bu yönde talimat gelmiş.

Bu nedenle yapılan hakaretlere rağmen kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.

Bugünkü gazeteleri ve televizyon yayınlarını çok merak ediyorum.

Trump, dün itibarıyla Türkiye’ye yönelik yaptırımları içeren Beyaz Saray kararnamesini imzaladı.

Bu kararname ile üç bakan, Milli Savunma, İçişleri ve Adalet bakanlarına yönelik yaptırımlar uygulanacak.

Bu bakanların varsa Amerika’daki mal varlıkları dondurulacak. İleriki tarihlerde Amerika’ya girmelerine de izin verilmeyebilecek.

AKP iktidarının çok bel bağladığı, “100 milyar dolarlık ticaret hacmi görüşmeleri” askıya alınacak.

İktidar ve yandaşları bu kararnameye rağmen hâlâ sessiz mi kalacaklar bilmiyorum.

Sanıyorum her şeye rağmen Amerika’dan bir medet umuluyor.

Çünkü Türkiye giderek daha büyük bir açmazın içine giriyor, sonuçta belki de bu girdaptan Amerika sayesinde çıkacaklarına inanıyorlardır.

Nitekim Trump’ın, kararnameyi imzaladığı sırada Erdoğan’ın Wall Street Journal’da yazdığı yazı ile dünyaya çağrı yapması bu ihtimali güçlendiriyor.

İktidar, çaresiz Amerika’nın ipine sarılıyor.

Oysa artık ok yaydan çıktı.

İlk günden beri Türkiye’nin bir tuzağa çekilmekte olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Ama iktidar ve yandaşları, yanlarına ne yazık ki muhalefeti de alarak kaba bir milliyetçilik oyunu oynamaya başladı.

Peki nereye kadar?

Erdoğan, 13 Kasım’da Amerika’ya davetli.

Beyaz Saray kararnamesinin yayınlanmasından sonra bu gezinin mutlaka iptal edilmesi gerek.

Eğer bu iktidar gerçekten dik duruyorsa, kimseden korkusu yoksa, kimseden medet ummuyorsa; Erdoğan, Amerika’ya gitmekten vazgeçmeli. Eğer çok gerekiyorsa Trump’a “Söyleyecek bir şeyin varsa sen gel, bizim davetlimiz ol” denilmeli.

Saraya yakın bazı kaynaklarımdan edindiğim bilgiye göre, konu sarayda tartışılmaya başlanmış.

Bir kesim danışmanlar bu gezinin mutlaka yapılması gerektiğini söylüyormuş.

Gerekçe olarak da “Amerika ile bağlantının kopması halinde haklılığımızı anlatacağımız başka platform kalmayacak. Amerika yaptırıma başlasa bile bizzat kendi evlerine gidip gerçeği yüzlerine söylemek bize çok puan kazandırır” görüşünü savunuyorlarmış.

Bazı danışmanlar ise, bu görüşe katılmakla birlikte “Amerika’da çok ağır muamele görebiliriz, Trump, Cumhurbaşkanımızı çok zor duruma düşürebilir. Bu riski göze almayalım, ayrıca kamuoyuna da gitmemek çok iyi mesaj verir” diyorlarmış.

AKP’liler, muhtemelen Amerika ziyaretinin iç politikaya yansımalarını daha çok hesap edeceklerdir.

Benim böyle bir derdim olmadığı için “Gitmesin Amerika’ya, bizi daha fazla yerin dibine sokmayın” diyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Türk Silahlı Kuvvetleri, “İmamın ordusu” olamaz


FOX TV muhabiri tank komutanına soruyor:

“Komutanım, hareket ne tarafa?”

Tank komutanın cevabı:

“İslam güneşinin doğduğu her yere!”

Böyle bir şey olamaz.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusudur.

Görevi, İslam’ın kılıcı olmak değildir.

Türk Ordusu’nun İslamiyet’i yaymak gibi bir görevi yoktur.

Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkesinin bölünmez bütünlüğünü dış düşmana karşı korumakla görevlidir.

Gerektiğinde dış düşmanları çıktıkları inlerine kadar kovalar ama asla işgalci olmaz.

Türk Silahlı Kuvvetleri, şu sıralarda ülkemizin başına musallat olan teröre karşı geniş çaplı bir operasyon yapmaktadır.

Bu operasyon siyasi anlamda Türkiye’nin başını sıkıntıya sokacak olsa bile, bunun suçu ve sorumluluğu Türk Ordusu’na ait değildir.

Ancak ne yazık ki içine sızdırılmış bazı nifak unsurları, güzide ordumuzun vasıflarını bir kenara iterek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “İmamın ordusu” olmasını sağlamaya çalışmaktadır.

Şanlı ordumuzu, bu kadar
hassas bir operasyonun hem içerde hem dışarda bir din savaşı veriyormuş görüntüsü altına sokmak, bu ülkeye yapılacak en ağır ihanettir.

Silahlı Kuvvetler’in komuta kademesinin, ordumuzu ‘İmamın ordusu’ gibi göstermeye cesaret edenlere haddini bildirmesi, varsa bunların devamını ortaya çıkararak büyük bir temizlik yapması gerekmektedir.

KOMİK

Bu adam, ne söylediğinin farkında bile değil


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın kardeşi, TÜBİTAK Yönetim Kurulu üyesi Lütfü Haluk Bayraktar, Suriye operasyonu nedeniyle Türkiye’ye silah satışını durduran Avrupa ülkelerine yönelik çok ilginç sözler söyledi.

Damadın kardeşi diyor ki, “Silah şantajı kendilerini vurur.”

Neden?

Çünkü eğer Avrupa ülkeleri silah satmazlarsa Türkiye kendi silahını kendi yaparmış.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra da böyle olmuş.

Silah ambargosu olunca Türkiye kendi silahını yapmaya yönelmiş.

Şimdi aynı şey olurmuş.

İyi de bunu bir tehdit gibi söylemenin alemi var mı?

Ayrıca Türkiye’nin kendi silahını yapması için ki, pek çok etkili ve güçlü silah da yapıyor, ille de ambargo yemesi mi gerekiyor?

İktidar, bazen kendini övmek isterken böyle komik durumlara da düşüyor.

Hatta çok sık düşüyor.

FIKRA GİBİ

“Yeliz Bey”, engin bilgisiyle şimdi de Tele1’e bulaşmış


Attığı tuhaf tweetlerle ve daha beter bazı tweetlerinde kullandığı “Yeliz” takma adıyla tanınan AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, aklını Tele1’e takmış.

Partisinin kimi tetikçilerinin her zaman yaptığı gibi tehdit ve hedef gösterme yolunu seçen Çamlı, attığı tweette şöyle demiş: Tele1 bir diye bir TV kanalizasyonuna rastladım, kin nefret ve irin saçıyor. ABD, İsrail, Avrupa, CHP, PKK, FETÖ ağzıyla, nifak ve pislik saçıyor. Savcılarımız da rahat olsun..

Belli ki yayınları pek beğenmemiş.

Beğenmeyince ne yapıyorlar biliyorsunuz; hemen savcılara çağrıda bulunuyorlar.

Yeliz Bey, sadece savcılara çağrı da yapmamış bu kez, “Siz rahat olun” diyor. Yani “Korkmayın arkanızda biz varız” diye kendince cesaret veriyor.

Hayır, bu adam kalabalıklara karşı ciddi ciddi “Benim dedem olmasa, bu Trump var ya Trump, bakkala gidip ekmek aldığında paranın hesabını yapamazdı” diye bilimsel konuşmalar yapmış olmasa, bu tehdidini çok ciddiye alacağım.

Oysa, şimdi bu tavrı sadece komik buluyorum.

Bir milletvekiline yakıştıramıyorum.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Operasyondan bir baskın seçim çıkar mı?


Biliyorsunuz, henüz ortada operasyon konusu yokken AKP’nin bir baskın seçime hazırlandığı konusunda ciddi duyumlar aldığımı ve bunu gösteren pek çok belirti olduğunu yazmıştım.

Hatta bunu pekiştirmek için “Bir gece ansızın gelebiliriz” şarkısını hayata geçirebileceğini” de söylemiştim.

Şimdiki gelişmelere bakınca bu ihtimalin güçlendiğini hissettiğimi belirtmeliyim.

Bir kere çok garip işler olmuyor mu
size göre de?

Siyasette 24 saat bile çok uzundur belki ama bu kadar baş döndüren değişiklikler de alışılmış değil.

Amerika ne oldu da 3 yıl boyunca gözümüzün içine baka baka besleyip büyüttüğü, silah ve mühimmata boğduğu PYD’yi bir anda sattı.

Suriye Devlet Başkanı, iki gün önce “PYD bize hainlik yaptı, şimdi kendilerine ihanet edenleri düşünsünler” dedikten sonra ne oldu birdenbire PYD ile anlaşma imzaladı?

Amerika operasyona izin vermişken neden birden celallendi ve Türkiye’ye yaptırım uygulamaya karar verdi?

Türkiye’de iktidar neden Amerika’ya karşı hâlâ suskun?

Garip sorular değil mi bunlar? Ama cevaplarını da bilmiyoruz.

İşler bu kadar karışmışken, biraz sakinleşme ile birlikte iktidarın baskın seçime gitmeyeceğini kim söyleyebilir. Zaten siyasi kulislerde, “mart ayında yapılacak bir seçimden” söz ediliyor.

Benim gözlemime göre, bu kadar büyük bir oyuna giren Erdoğan, mart ayına kadar beklemez, bunu göze alamaz, süper baskın seçim yapabilir.

Şaşırmayın.