CANIMI SIKAN ŞEYLER

O adamı artık gönderemezsiniz


Yandaş medyanın önde gelenleri çarşamba akşamı büyük bir mutlulukla şu haberi duyurdular;
“Cumhurbaşkanı Erdoğan bu akşam Amerika Başkanı Trump’la bir görüşme gerçekleştirdi.”
Haberde daha sonra saraydan yapılan açıklamaya da yer verilmişti.
Saray açıklamasında, “İki lider bölgemizdeki son olayları ele almışlar, iki ülke arasındaki iş birliği konularında görüş alışverişinde bulunmuşlardır”  deniliyordu.
Açıklamanın sonunda ise Rus S-400 füzelerinin de konuşulduğu, Erdoğan’ın “Bu konu ile ilgili ortak bir çalışma masası kuralım önerisini tekrarladığı” belirtiliyordu.
Demek ki Erdoğan’ın ilk önerisi reddedilmiş ki, tekrarlama ihtiyacı duymuş. Acaba bu ikinci başvurusu Trump tarafından kabul edildi mi, bunu da yakında göreceğiz.
O gece medyaya verilmeyen bir ayrıntı vardı.
Herhalde Erdoğan ve danışmanları “O konu pek önemli değil zaten, kamuoyunun bilgisine sunulmasında bir yarar yok” diye düşünmüşlerdi.
O da şuydu: Bu telefonlaşmadan bir süre sonra bu görüşme ile bağlantısı ilk anda kurulamayan bir “tahliye olayı” gerçekleşti.
Türk asıllı ABD vatandaşı Serkan Gölge, 2016’daki 15 Temmuz olayından kısa bir süre sonra tutuklanmış ve yargı önüne çıkarılmıştı.
Amerika Uzay Ajansı NASA’da çalıştığı belirtilen Serkan Gölge, yargılama sonunda 7.5 yıl hapse mahkum edildi.
Tutuklu olan Gölge hakkındaki mahkumiyet kararı “her nedense” bir süre sonra 5 yıla indirildi.
İşte Erdoğan’la telefon görüşmesi sırasında Trump, hapisteki bu kişinin derhal serbest bırakılmasını istemiş.
Tabii bunu kamuoyu bilmiyor.
Saray bunu kamuoyundan saklasa bile Trump sırrı açık etti.
Tek bir konuda açıklama yapmak üzere Amerikan medyasının önüne çıktı ve “Memnuniyetle öğrendim ki Türkiye’de tutuklu bulunan vatandaşımız serbest bırakıldı. Buna ister mahkum, ister rehine deyin ama artık kurtuldu ve en kısa zamanda ülkesine gelecek” dedi.
Bu konuda ne saray, ne Adalet Bakanlığı yetkilileri, ben bu yazıyı yazdığım saate kadar bir açıklama yapmamıştı.
Galiba medyadan pek soran da yok.
Zaten yandaş tetikçi medya sorsa ne olacak?
Ülkemizin ne hale getirildiğini görüyorsunuz değil mi?
Amerika Başkanı açıyor telefonu, “Bizim vatandaşımızı mahkum etmişsiniz, onu hemen bırakın ve gönderin” diyor.
Erdoğan, - “yargının ne kadar bağımsız” olduğunu anlattığı gün üstelik - Trump’ın bu talimatını aynen yerine getiriyor.
Öyle sanıyorum ki, FETÖ sanığı bu kişi önce ev hapsine alındığı için birkaç gün geçmesi beklenecek ve ondan sonra da ülkesine geri gönderilecek.
Buradan muhalefete seslenmek istiyorum.
İktidar Türkiye’nin onurunu, itibarını düşünmeyebilir.
Ama muhalefetin görevi ülkesinin gururunun, onurunun, itibarının ve çıkarlarının korunduğunu denetlemektir.
O kişinin ülkesine geri gönderilmesi büyük bir rezalet olacaktır.
Bu nedenle muhalefet konunun takipçisi olmalı ve o kişinin mahkumiyetinin sonuna kadar ülkesine gönderilmemesini sağlamalıdır.
Bu konuda ülkesini seven AKP’lilere de görev düşmektedir.
Lütfen siz de sorun; “Bu kişi hangi pazarlıkların sonucu alelacele hapisten çıkarılmıştır ve ülkesine gönderilme söze verilmiştir?”


SORDUM ÖĞRENDİM

Bahçeli İstanbul’da kampanyaya ne zaman başlayacak?


İktidarın payandası olma rolüne soyunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir süre önce Binali Yıldırım’ın mutlaka seçilmesi gerektiğini söylemiş ve “İstanbul’a mitil atacağız” demişti.
Yani Bahçeli, Yıldırım’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na oturtabilmek için İstanbul’a yapışacaklarını ve sonuna kadar çalışacaklarını söylüyordu.
Ancak aradan 15 günü aşkın süre geçmesine rağmen Bahçeli, İstanbul’da kampanya başlatmadığı gibi MHP de hiç ortalıkta görünmüyor.
Önceki gün bazı MHP’li tanıdıklarımla iftar öncesi bir sohbete katıldım.
“Hayrola Binali Yıldırım için hiç çalışmıyorsunuz?” diye gülerek takıldım.
“Şimdilik böyle” dedi biri.
Ben de merakla “Ne oldu ki?” diye sordum.
“Valla” diye söze girdi, “Kesin doğru mu bilmiyorum ama duyduğumuza göre emir yukarıdan gelmiş” dedi.
Tabii “emir yukarıdan” deyince ben de Bahçeli’nin talimatı sandım.
Meğer sarayı kastediyorlarmış.
Bahçeli’ye denmiş ki, “Devlet Bey çabalarınızı takdirle izliyoruz ancak sizin İstanbul’da çok görünmeniz Kürt seçmenleri olumsuz etkileyebilir. Bu oylardan bir kısmını bizim ittifaka kaydırabilirsek seçimi kazanırız. Şu mitil işini iptal etseniz çok iyi olur.”
Devlet Bahçeli bir başka bahara kadar “beka sorununu” askıya almış galiba.
Bana öyle geldi.

ÖNERİ

Arananların ödülünü yükseltin biraz, fiyatlar çok düşmüş


Hafta içinde Tele1’deki sabah programında gazetelere göz atarken kaçak cemaatçilerle ilgili bir haber dikkatimi çekti.
Unutmuşum; 2016’da bu kaçaklara ödül konmuştu.
Hani eski Amerika’nın vahşi batısındaki “Wanted” ilanları gibi, firari savcı Zekeriya Öz’ün yakalanmasını sağlayana 750 bin lira verileceği belirtiliyor.
Akın İpek için de aynı miktar ödül konmuş.
2016 yılının ortalama dolar fiyatına baktım.
3 lira. Oysa şimdi 6 lira.
Yani bu cemaatçi kaçakları yakalayanlar ödül konulduğu yıl 250 bin dolar tutarında ödüle kavuşacaktı.
Oysa ödül bedeli bugünkü kurdan ancak 125 bin dolar ediyor.
Fiyatı tekrar yükseltmek ve 1.5 milyon lira yapmak lazım.
Bak buradan söyleyeyim, ödül yarı fiyatına düşünce kelle avcıları kılını kıpırdatmaz vallahi.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Erdoğan’ı alkışlayan adam herkesi öfkelendirdi


Belki bazıları “Neden herkes diyorsun?” diye sorabilir.
Çünkü Erdoğan’ı alkışlayan kişi öyle bir kişi ki, aklı başında AKP’lilerin bile öfkesini, tepkisini çekmiştir.
Görüntüyü pek çoğunuz izlemiştir.
Erdoğan yeni “Yargı Reform Paketi Stratejisi Belgesi”ni açıklıyor.
Paketin bir yerinde, “Belli bir hizmet süresini dolduran avukatlara yeşil pasaport verilecek” diyor.
Barolar Birliği Başkanı da birkaç yıl önce tüm Türkiye’nin önünde yediği fırçayı unutmuş olmalı ki, büyük bir coşkuyla oturduğu yerden kendisini alkışlıyor.
Alkışlamayı bırakın Barolar Birliği Başkanı, o toplantıya katılmasını bile açıklayamaz.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayıp kendisi yasamanın yerine koyan Cumhurbaşkanı’na tepki göstermesi gerekirken o, sarayın rahat koltuklarında oturup Erdoğan’ı alkışlıyor.
O toplantı Türkiye’de demokrasinin ve hukukun tamamen askıya alındığının tesciliydi aslında.
Açıklanan pakete “Yargı Reformu Stratejisi Belgesi” denilmesi sadece duruma bir kılıf uydurmaktır.
Erdoğan, hiç hakkı olmadığı halde Meclis’in hangi yasayı, ne şekilde çıkaracağını ilan etmiştir.
Bunu görmezden gelen Barolar Birliği Başkanı’nın, çok matah bir şeymiş gibi yeşil pasaport avantasını alkışlaması, hukukçuların da bittiğinin göstergesidir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Tokat yemeyi gurur meselesi yapınca gerçeği itiraf etti


Yandaş tetikçi medyanın Ekrem İmamoğlu’na yapmaya çalıştığı kumpasların hiçbiri tutmuyor biliyorsunuz.
Gerçi “Çamur at izi kalsın” mantığı ile saldıranlar hız kesmiyor tabii orası ayrı.
Ancak son kumpas fena çöktü.
Yandaş tetikçiler acele edip İmamoğlu henüz televizyon yayınındayken, o programla ilgili algı operasyonu yapmaya kalkınca işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Bir tetikçi, İmamoğlu’nun sözlerini anında montajlayıp “Bakın PKK ve FETÖ’ye ülkeyi birlikte yönetmeyi teklif ediyor” saçmalığını yaymaya çalıştı.
Kumpas anında henüz canlı yayın sürerken püskürtüldü.
Tabii buna inananlar ya da inanmasalar da yalanı sürdürmek isteyenler var.
İmamoğlu’nun AKP’li bir genci bu konuda ikna etmeye çalışmasını bile istismar ederek kepazelikten, başka bir kepazelik yarattılar.
Güya İmamoğlu bu genci ikna etmeye çalışırken yanağına bir tokat atmış ve “Ukalalık yapma” diyerek yanından uzaklaşmış.
Bunu söyleyen ne yazık ki bu ülkenin İçişleri Bakanı’ydı.
Neyse, hem her şey herkesin gözü önünde yaşandığı için bu yalan çabuk çöktü, hem de “tokat yediği” söylenen genç açıklama yapınca mecburen suspus oldular.
Burada dikkatimi çeken şu oldu: O AKP’li genç, eğer başka bir tezgah yapılsa bunu sürdürebilirdi. Ama hesapta kendini delikanlıdan sayıyor ya, tokat atma konusu gururunu incitmiş.
Bence İçişleri Bakanı’nı yalanlaması bu yüzden.
Çünkü bakın Eyüp Akgün isimli kişi şöyle demiş yandaş tetikçi bir gazeteye; “Konuşmanın bir bölümünde elini göğsüme vurup sözde bana ders veriyor. Sonra da sağ eliyle yanağıma dokunuyor. Sosyal medyada, ‘tokatladı’ diye bazı görüntü ve ifadeler görüyorum. Bana kimse tokat atamaz. Atmaya kalkanlara da gereken cevabı anladığı dilden veririz.”
Hava bin beş yüz yani.
“Bunlara kimse tokat atamaz, gereken cevabı anladığı dilden verirler yoksa.”
Tokat uymamış bu “delikanlı!” AKP’liye ve ilkel gururu sayesinde gerçeği itiraf etmek zorunda kalmış.