Burcu Cansu’nun Birgün’deki haberi Basın İlan Kurumu’nun gazeteye yönelik  ilan ve reklam ambargosunun nedenini anlatan örneklerden sadece biri.

Anlatalım yavaş yavaş. Ankara’nın en köklü  (1881) hastanesi olan Numune, Bilkent Şehir Hastanesi’ni yapan şirket CCN, aldığı krediyi geri ödeyip üstüne de para kazansın diye kapatıldı biliyorsunuz.

Numune Hastanesi kapatılınca, içindeki tıbbi cihazların çürümeye terk edildiğini daha önce haberleştiren Burcu Cansu, dün de bu cihazların preslenerek hurdacılara verilmek üzere kamyonlara yüklendiğini belgeledi. Evet çalışır durumdaki tıbbi cihazların. Evet preslenerek. Evet hurdacıya...

★★★

Anayasal görevi itibarıyla bu vandallık, vicdansızlık ve yolsuzluk karışımı işe dur demesi beklenecek Sağlık Bakanlığı ise bir süre önce Bilkent Şehir Hastanesi ile aynı kampüste bulunan yeni bakanlık binasına taşınarak CCN Holding’in kiracısı olmayı tercih etmişti zaten.

Devletin arazisinde devlete “ev sahipliği” yapan CCN Holding, yabancı sayılmaz. Şirket patronu Murat Çeçen’in  babası İbrahim Çeçen’in kurduğu IC İçtaş; yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan 3. Boğaz Köprüsü’nün (Astaldi ile), Zafer Havalimanı’nın ve şimdi  de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatını yapan şirket.

Bu ülkenin asgari ücretli, emekli, işçi, çiftçi yurttaşları da baba ile oğulun holdinglerine ihale edilmiş kamu özel işbirliği (KÖİ) modelli işlere döviz kuru üzerinden verilmiş, yolcu, araç ve doluluk garantilerini 15-25 yıl vergi ödeyerek finanse etmeye çalışıyor (Bunun adına da yaşamak deniyor.)

SİP İHALESİ YAKLAŞIYOR

Bütün bunlar olur, kamu kaynakları kimsenin sorumlu tutulmadığı bir düzende itinayla “israf” edilirken, beş-altı kez ertelenmiş ve bu konuyla doğrudan ilgili bir büyük ihale de tekrar yaklaşıyor.

Sağlık Bakanlığı, kısa adı SİP olan Sanayi İşbirliği Programı kapsamında planladığı “beş kalem” ama milyarlarca dolarlık tıbbi cihaz ihalesini 30 Aralık’ta gerçekleştirecek. Tabii yine erteleme olmazsa. Bu köşenin düzenli okurları geçtiğimiz 1.5 yıl içinde, söz konusu tartışmalı ihaleye birkaç kez yer verdiğimizi anımsayacaktır. İhaleyle farklı alanlarda kullanılan tıbbi görüntüleme cihazlarında toplu alım öngörülüyor. Toplamı 54 bin 593 adede ulaşan toplu tıbbi cihaz alımının dağılımı, şartnameye göre şöyle:

MR (manyetik rezonans görüntüleme) 350, bilgisayarlı tomografi 538, ultrasonografi 7 bin 142, dijital radyografi 3 bin 236, hasta başı monitör 43 bin 327.

TEKLİFLERE DOLAR ZORUNLULUĞU

Açık ihale usulüyle yapılacak bu ihale, “yerli ve milli” söylemiyle empoze edilmesine karşın, Sağlık Bakanlığı fiyat tekliflerinin ABD Doları üzerinden verilmesini istiyor. Şartnamedeki “teklif ve ödemelerde geçerli para birimi” başlıklı madde şöyle:

İstekliler, teklifini gösteren fiyatlar ve bunların toplam tutarlarını ABD Doları vereceklerdir. Ödeme, kesin kabulün yapıldığı tarihteki T.C. Merkez Bankası’nın açıkladığı döviz alış kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilerek Türk Lirası olarak yapılacaktır.”
Yönetenlerin, TL  kullanmayı telkin ettiği vatandaşla alay eder gibi konulmuş bu maddenin değişmediğini öğrendim. Öte yandan ihalenin kaydadeğer bir öteki özelliği daha var: Teklif verecek şirketlerden aynı anda bütün cihazları taahhüt etmesi bekleniyor. Bu, “kısmi teklife kapalılık” diye anılıyor. Daha açık anlatımla bir şirketin bütün tıbbi görüntüleme cihaz türlerini (MR, tomografi, ultrasonografi, hasta başı monitör cihazı, dijital röntgen cihazı) üretecek kapasitede olması gerekiyor. Bu da oyunun önceden kurulduğunu gösteriyor.

Sonuç: Çalışır durumdaki kamu malının (tıbbi cihazların) hurdacıya verildiği başkentte, dolar üzerinden binlerce yenisini almak için ihale yapmanın birden çok anlamı var. Birilerine önceden söz verilmiş olması (mutlaka karşılıksızdır!) akla ilk geleni. Dolar üzerinden mini mini israfları izlemeye devam edeceğiz.