Bugün kendimi sansürlemekten vazgeçip netameli bir konuya gireceğim. Yaklaşık yirmi yıl önce sokak hayvanları daha doğrusu “sokak köpekleri” üzerine bir yazı yazmıştım. O yazıda, medeni bir ülkede sokaklarda meydanlarda ve parklarda başıboş köpek olamayacağını söyledim.

Başıboş köpeklerin, belediyeler tarafından toplanıp bir barınma merkezine götürülmesi ve belli bir süre içinde sahiplenilmeyenlerin uyutulması gerektiğini yazdım.

Aslında önerim, “Ben böyle uygun görüyorum” şeklinde kişisel tercihini topluma dayatma içeren bir model değildi. Üyesi olmak için anlaşma imzaladığımız Avrupa Birliği ülkelerindeki mevzuatı zikretmekten başka bir şey yapmamıştım. Bu uygulama, hayvan sevmemek de değildi. Bu, bir insan sağlığı konusuydu. İşitmediğim laf kalmamıştı.

YİRMİ YIL ÖNCE YİRMİ YIL SONRA

Geçen yirmi yıl içinde sokak köpekleri meselesi çözülmedi. Aksine ana caddelerin kaldırımları üzerinde, dükkân önlerine veya apartman girişlerine birbirinden pis, mikrop yuvası kartondan köpek yatakları veya kulübeleri konmaya başlandı. Kulübelerin önü de hayvan sevenlerin getirdikleri yağlı yemek artıklarıyla doldu.

Tabii onların hemen yanı başında köpek pislikleri yer aldı. Toplum tedricen bu tabloya alıştı. O kadar sevdi ki, birisi bu sağlıksız ve gayri medeni ortamı düzeltmeye kalksa aforoz edilecekti.

Türkiye’de adeta “köpeği kutsallaştıran” yeni bir din oluşmuştu. Nadiren tek dolaşan sokak köpekleri, birlikten kuvvet doğar inancıyla, eskiden “it sürüsü” denilen formatta çeteler oluşturup, mahalleleri kendi aralarında bölüştüler. Sokak köpekli yaşam tarzı “yeni normal” oldu. Vay karşı çıkana!

SOKAK KEDİLERİ

Son on yıl içinde sokak hayvanları içinde en büyük nüfus artışı kedilerde oldu. Kedi, sidik kokusu hariç, köpeğe göre daha düşük zekâlı olmakla birlikte, onunla kıyaslanamayacak kadar temiz ve selim bir hayvandır. İnsanları farelerden koruduğu için faydalıdır da.

Kediler de bir arada yaşar ama “sürü” olarak hareket etmez. Şimdiye kadar kediler tarafından ısırılıp kuduz olan kişi veya kediler tarafından parçalanan bir çocuk duymadım. Bütün bu iyi vasıflarına rağmen sokak kedileri de İstanbul’da bir sorun haline gelmiş bulunmaktadır. Her sabah on binlerce kadın, kocaman el çantalarının içinde veya arabalarının bagajlarında plastik poşetlerde kedi maması taşımakta, gezi parkuru üzerinde bellediği noktalara bunları koymaktadır.

Mamaları, kediler, köpekler, kargalar ve martılar yemektedir. Onların pisliği yetmiyormuş gibi görevi kenti temiz tutmak olan bazı belediyeler, kartondan “kedi evleri” yaptırıp bunları otobüs duraklarına yerleştirmiştir. Pislik diz boyudur. Hindistan’a değil, Avrupa’ya benzeyelim.

Son söz: Kedi ve köpek, sokak değil ev hayvanıdır.