Önceki gün 30 Ağustos Zafer Bayramı’ydı.
45 yıl önce dün eşim Jale ile nişanlanmıştık.
Aynı günlerde rahmetli İsmail Cem’in sahibi olduğu Politika’da yazmaya başlamıştım.
Kısa bir süre sonra çok sevdiğim arkadaşım Ali İhsan Özgür faşistler tarafından kaçırıldı ve hunharca öldürüldü.
Suriye savaşında çok sayıda akrabam, dostum ve tanıdığım ÖSO, NUSRA ve IŞİD tarafından öldürüldü.
45 yıldır gazeteciyim.
Çok savaş izledim, çok yere gittim, çok sayıda liderle oturup konuştum ve her zaman barıştan yana oldum.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.
Hitler faşizmini hatırlama günü.
Faşistler yani diktatörler her zaman halk ve insanlık düşmanıdır.
30 Ağustos’da YURTTA barışın yolu açıldı ama 1 Eylül’de CİHAN’da SULH oldu.
Ama olmuyor.
Nedeni çok basit:
Emperyalistler, siyonistler, kapitalistler ve onların uluslararası ve bölgesel işbirlikçileri her şeyi bozuyor.
Gericiler, hainler, zalimler ve elbette diktatörlerle birlikte.
Tam 45 yıldır bunları yazıp anlatıyorum.
Her seferinde işler çok daha kötüye gitti gidiyor.
2003-2011 döneminde başta Suriye olmak üzere bölge ülkeleriyle dost olduğumuzda emperyalizm ve siyonizmi yenebileceğimizi düşünüyordum.
Çok az kalmıştı.
Ama olmadı çünkü ‘saltanat ve hilafet hevesi’ her şeyi perişan etti.
Palavraya gerek yok:
Şu anda bölge çok iğrenç durumda.
AKP sayesinde Türkiye’nin durumu ortada.
Tam beş yıl önce ‘karanlığın da karanlığı gelecek’ demiştim.
Böyle giderse azı değil fazlası var.
Adım ‘Kara bulut Hamdi’ye çıktı.
İçeri atıldım, çıktım ama yoluma devam ettim.
Mızmızlananlardan hiç hoşlanmam.
Hemen hemen her gün herkes AKP ve yandaşlarının yaptıklarından şikayet edip duruyor.
Son iki örnek;
Diyanet’in Atatürk’süz 30 Ağustos hutbesi ve doğal gaza yüzde onbeş zam.
Ben de sekiz yıldır AKP’nin dış politikasını eleştiriyorum ama o bildiğini okuyor.
Söylenecek o kadar şey var ki yazmakla bitmez anlatmakla çare bulunmaz.
Ülke ve halk perişan ama Cumhuriyet daha zor durumda.
Sonra da Hocalarım bana ‘sakın sinirlenme, stresten uzak dur yoksa sağlığın kötüye gider’ diyor.
Sanki ben durdukça her şey düzelecek.
Olmuyor olmayacak.
Ya AKP yok olacak ya da varsa fabrika ayarlarına dönecek.
Takiye yapmadan.
Türkiye’ye yazık oluyor.
Türkiye bunu haketmiyor.
45 yıllık gazetecilik yaşamımda bu denli kötü koşullarda görev yapmadım.
Türk, Arap ve dünya medyasında çalıştım ama hiçbir zaman şimdi olduğu gibi kendimi sansürlemedim.
Bazen boğuluyor gibi oluyorum.
İnandığım ve yüzde yüz doğru olduğunu bildiğim tüm gerçekleri yazıp anlatmak istiyorum ama yapamıyorum.
Bu benim değil AKP iktidarının ayıbıdır.
AKP doğrudan yana herkesi susturmak istiyor.
Son dönemde işten atılıp da muhalif kesilenlere sakın inanmayın.
‘Evet ama yetmez’cilerden farkları yok.
Özetle her şey karışık ama umutsuz da yaşanmıyor.
İstanbul seçimlerinde bunu gördük.
AKP kayyumlarla intikam almak istiyor.
Ben ise yurt içinde ve dışında devam eden tedaviden dolayı uzun süredir Tele1 ekranlarda ve genel olarak televizyonlarda yokum.
Yani kavga edemiyorum.
Ama bu köşeyi hiçbir zaman boş bırakmadım.
Nisan 2018’den bu yana haftada üç bazen de dört ya da beş kez yazdım.
Şimdi biraz dinlenme zamanı.
Her şeyden uzak durma zamanı.
Sakin düşünme zamanı.
Belki de romanı bitirmeliyim.
Filistin kitabı da var.
Dönünceye kadar bakalım kim ne yapmış olacak?
Ama kesin bir şeyler olacak.