“Türkiye’nin NATO’dan ayrılması halinde sadece ABD ile değil, AB ülkeleriyle de ilişkileri kopar” diyen bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan çarpıcı açıklamalar:

Sevgili okurlarım,

Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile yaptığımız ve dün ilk bölümünü yayımladığımız söyleşinin odak noktasını Washington’un Ankara’ya yönelttiği “ültimatom” tarzındaki tehditler oluşturdu. ABD’nin tehditlerini şöyle özetlemek mümkün:

Elekdağ, “Mesele şimdi S-400 alımından nasıl çark edileceğidir” diyor.


Türkiye, ABD ile Rusya ortaklığı arasında bir seçim yapmalı. ABD açısından S-400’lerin Rusya’dan alınması Türkiye’nin tercihini Rusya lehine yaptığı anlamına gelir ve bu yoldaki bir karar şu sonuçları doğurur: Birincisi, Türkiye’nin F-35 programındaki üyeliğine son verilecek. İkincisi, Türkiye ekonomisine ağır yaptırımlar uygulanacak. Üçüncüsü, Türkiye’nin NATO’dan dışlanmasına yol açacak bir süreç başlatılacak!..

★★★

Söyleşimizin ikinci bölümüne Sayın Elekdağ’a, “Çizdiğiniz bu karanlık tablonun AKP iktidarınca tüm boyutlarıyla anlaşılıp, değerlendirildiği ve buna göre Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak bir politika üretildiği kanısında mısınız?” sorusunu yönelterek başlıyorum.

ABD, FETÖ HAMİLİĞİNİ HÂLÂ SÜRDÜRÜYOR

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.):  Sorunuzu yanıtlamadan önce bu tabloya bazı ilaveler yapacağım. Bunların başında, ABD’nin PKK/PYD’nin kontrolünde Suriye’nin kuzeyinde bir garnizon devlet kurma projesi yer alıyor. Bunun gibi, Ankara-Washington ilişkilerini zehirleyen bir diğer vaka da ABD’nin FETÖ’ye hamiliğini sürdürmesidir. Ankara’yı endişelendiren bir gelişme de ABD’nin, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımında Türkiye karşıtı bir tutum almasıdır. Tabii bunlara, ABD’nin, İran yaptırımları kapsamında Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelere yönelik muafiyetleri kaldırmasının doğuracağı sonuçları da ilave etmek gerekecek.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Bunlar dost ve müttefik bir ülkenin yapmaması gereken hamleler...

(Ş.E.): Şimdi sorunuza geliyorum. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Washington’da önemli temaslarda bulundu ve Başkan Trump tarafından da kabul edildi. Bu nedenle belirttiğiniz vahim tablo hakkında bilgi sahibi olmuş ve değerlendirmelerini dönüşünde Cumhurbaşkanı’na nakletmiştir. Albayrak, kendisini NATO ile eşdeğer tutan ABD’nin Türkiye’ye verdiği “ABD mi, Rusya mı tercihini yap!..” ültimatomunu Washington’dayken yanıtladı. Türkiye’nin NATO hedeflerine bağlılığını ve ABD ile ilişkilerine atfettiği önemi şu açıklamayla vurguladı: “NATO çerçevesinde Türkiye- ABD güvenlik ittifakının tarihi derinliği ve kurumsal gücü, ikili ilişkilerimizin temel taşıdır. Türkiye-ABD ittifakını iyileştirmek için sorunların bizi pozitif bir ajandayla geleceğe bakmaktan alıkoymasına izin vermemeliyiz. Türkiye- ABD ekonomik ilişkileri ikili ilişkilerimizin motoru olmalı, geleneksel güvenlik ortaklığımız kadar da güçlü olmalıdır.” Albayrak, herhalde Başkan Trump’la görüşmesinde de bu yaklaşımı açıklamış ve Türkiye’nin stratejik kimliğinde bir değişiklik olmayacağı hususunda teminat vermiştir.

Şükrü Elekdağ


(U.D.): Sizce bu görüşmeden somut bir sonuç çıktı mı?

(Ş.E.): Albayrak, “görüşmenin pozitif ve yapıcı olduğunu” söylemekle yetindi. Albayrak’ın Washington’da Standard and Poors’un düzenlediği yatırımcılar konferansından da olumlu sonuçlar elde edemediği anlaşılıyor. ABD basınında bu konuda çıkan onlarca haber ve makalede, istisnasız, Albayrak’ın konferanstaki performansına çok düşük not verildi ve Türkiye ekonomisini krizden çıkarmak için sunduğu programın, yatırımcıları ve muhtemel finansörleri tatmin etmediği vurgulandı. Yazılanlar o denli olumsuz ki bunlardan derin endişe duymamak kabil değil!.. Bu durum, Türkiye’nin, bu yıl ödemek zorunda olduğu 176 milyon dolarlık borcu ödemek/çevirmek için Batılı finans kurum ve yatırımcılarından kredi sağlamasının kolay olmayacağına, özellikle ABD’yle ilişkileri kopma noktasına gelmiş ve NATO’dan dışlanma tehlikesiyle karşılaşmış bir Türkiye’nin bu kaynaklardan yararlanmada ciddi zorluklarla karşılaşacağına işaret ediyor.

İKİ LİDERİN GÖRÜŞMESİ SORUNLARI ÇÖZER Mİ?

(U.D.): Bazı medya çevrelerince bütün bu sorunların yakında yapılması beklenen Erdoğan-Trump görüşmesinde ele alınıp çözümlenebileceği gibi bir hava yaratılıyor. Trump’dan böyle bir anlayış bekliyor musunuz?

(Ş.E.): ABD Kongresi’nin her iki kanadı da S-400’leri alması durumunda, F-35 programından çıkarılmasına ilaveten CAATSA yaptırımlarının uygulanması suretiyle Türkiye’ye ağır bir bedel ödetilmesinde ortak bir tutum sergiliyor. Diğer taraftan koyu bir Evanjelist-Siyonist ve İsrail taraftarı olan Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Kudüs, Filistin ve Golan Tepeleri sorunlarına ilişkin girişimleri ve beyanatları nedeniyle diş biliyorlar... Bu kişilerle damadı ve danışmanı olan Siyonist Kushner’in de etkisi altında kalacak olan Trump’ın Kongre’ye karşı tutum alarak Türkiye’yi CAATSA muafiyet sisteminden yararlandırmak istemesi pek mümkün görünmüyor.

(U.D.): Türkiye’nin S-400 kararında direnmesi nasıl bir sonuca yol açar?

(Ş.E.): NATO’nun bir ihraç mekanizması yok. Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 13. maddesi üye devletlerin ancak kendi rızalarıyla ittifaktan ayrılabileceklerini öngörüyor. Fakat bir üyenin ihraç edilmesi maksadıyla ABD girişimde bulunur ve ittifak içinde bu hususta mutabakat sağlanırsa, bu üyenin NATO ortak çalışma ve askeri faaliyetleri ile istihbarat paylaşımından dışlanıp izole edilmesini hedefleyen bir süreç başlatılabilir. Ben, Türkiye’nin NATO dışında kalmasının ulusal çıkarlarımızla bağdaşmadığı kanısındayım...

NATO’DAN AYRILIRSAK AVRUPA İLE BAĞ KOPAR

(U.D.): Ancak Türkiye’de, NATO Antlaşması’nın ortak savunma maddesi olan 5’inci maddenin bugünün konjonktüründe işlemediğini ileri süren geniş bir siyasetçi ve akademisyen kitlesi var. Haksız da sayılmazlar.

(Ş.E.): NATO İttifakı, savunma alanındaki işlevlerine ilaveten bugün Türkiye ile Batı dünyası arasındaki en önemli kurumsal- siyasi bağı oluşturuyor. Önce, savunma alanındaki işlevinden başlayacağım. Söylediğiniz gibi, bir soğuk savaş örgütü olan NATO’nun koruma garantisinin bugünün şartlarında “fiktif” (sahte, geçersiz) olduğu iddia ediliyor. Ancak, NATO dayanışmasının caydırıcılık üzerine bina edildiği unutuluyor. NATO caydırıcılığı bugün de inandırıcı bir faktör ve etkinliğini koruyor. Bu husus Türkiye’nin NATO’nun caydırıcılık şemsiyesine birçok kez başvurmasıyla kanıtlanmış bulunuyor. Nitekim Türkiye, 1991 ve 2012’de NATO’ya başvurarak, güneyinden kaynaklanan tehdide karşı korunmasını istemiş ve ittifak bu talebini karşılamıştı. Keza 2016’da, Rus uçağı düşürüldüğü zaman Rusya’nın misillemesinden endişe eden Türkiye, yine NATO’ya başvurmuştu.  NATO’nun caydırıcılık fonksiyonunun işlediğinin bir kanıtı da ittifakın geçerli olduğu süre içinde hiçbir üyesinin saldırıya uğramamış olmasıdır... NATO üyeliği sayesinde Türkiye, hem üye devletler, hem de potansiyel muhasımları hakkında kritik önemde istihbarat bilgileri elde etmekte, “Batı normlarında askeri standartlaşma bilgilerine, hassas teknolojilere ve teknik dokümantasyona” erişme imkanını bulmaktadır.

(U.D.): NATO’dan bir şikayet de Türkiye’nin, NATO’nun ağır toplarının siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlarının izin verdiği sınırlar içine hapsedildiği ve bağımsız bir ülke olarak bu sınırları zorlayınca da yaptırımlarla karşılaştığı. Bu değerlendirmeye ne diyeceksiniz?

(Ş.E.): Bu doğru... Ancak ben, Türkiye’nin gerçek bir bölgesel güç olmasını sağlayacak ekonomik, siyasi ve askeri güce ve demokratik yönetime sahip olduğu zaman ortaklık bağlarının çok daha dengeli olacağına inanıyorum. Ayrıca NATO üyeliğinin Türkiye’ye sağladığı gözden kaçırılmaması gereken bir kazanım var. NATO ile ilişkileri kopan bir Türkiye’nin AB’ye üye devletlerle ilişkileri de ağır darbe alır. Zira AB’nin 28 üyesinin dörtte üçü NATO üyesi. AB ile ilişkilerinin kesilmesi halinde Türkiye, ekonomik ve siyasi alanlarda çok ağır zararlar görür. Zira dış ticaretimizin yarısını AB ile yapıyoruz. Ülkemizin sağlamış olduğu dış yatırımların yüzde 75’i AB kaynaklı. Buna ABD’yi de ilave ettiğimiz zaman büyük bir ekonomik ve ticari kaynak oluşuyor. Türkiye bu kaynağa sırtını dönerse, başka yerden telafi edemeyeceği yıkıcı kayıplara uğrar. NATO’dan çıkacak bir Türkiye’nin yerini derhal Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin dolduracağı da unutulmamalı. Rusya ile stratejik ortaklığı engelleyen bir gerçek de Türkiye’nin ortasında yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeninde bulunan ülkelere yönelik Türk ve Rus politikalarının tamamen birbirinin zıddı olmasıdır.

NATO’DAN KOPMAK NELERE YOL AÇAR?

(U.D.): Ama Ankara ile Moskova Suriye’de gayet uyumlu bir iş birliği yürütüyorlar.

(Ş.E.): Türkiye ile Rusya arasındaki Suriye’ye yönelik siyasi ve askeri iş birliği, son iki yıldır oldukça dengeli ve uyumlu bir şekilde yürütülüyor. Bu durum, ülkemizdeki bazı çevrelerde NATO ittifakına alternatifin Rusya ile ortaklık olabileceği gibi bir algıya sebep oldu. Oysa Rusya ile ilişkilerdeki denge, Türkiye’nin sırtını NATO’ya dayamasından kaynaklanıyor. Türkiye’nin NATO’dan kopması, Rusya ile ilişkilerindeki dengenin yok olmasına ve Rusya ile iş birliğinin cazibesini kaybetmesine yol açar. Burada, Rusya ile ABD’nin Türkiye’nin Suriye politikasına aşağı yukarı aynı nedenlerle karşı çıktıklarını belirtmeliyim. Türkiye Fırat’ın doğusunda terörden arınmış ve kendi kontrolünde bir güvenli bölge kurulmasını istiyor. Hem ABD hem de Rusya, Türkiye’nin bu tutumuna karşı çıkıyorlar. ABD güvenli bölgede Türk askerinin değil, Fransız, İngiliz ve bazı diğer devletlerin askerlerinden oluşacak bir barış gücünün bulunmasını öneriyor. Rusya da Türk askerine karşı olduğundan Adana Mutabakatı’nın uygulanmasını ve sınır boyunca Rus askerlerinin görev yapmasını istiyor. Bir de ABD’nin, silahlandırdığı PYD/YPG kontrolünde Kuzey Suriye’de garnizon devlet kurma projesi var. Bu hususta da Rusya’nın tutumu, ABD’ninkinden pek bir değişiklik göstermiyor. Zira Rusya, PKK’yı terörist olarak değil, silahlı bir etnik aktör olarak tanıyor! Keza Rusya, Moskova’da temsilcilik açtırdığı PYD’ye kol kanat geriyor ve özerk bir bölgeye sahip olmasına karşı çıkmıyor. Kanımca ABD ve Rusya, aralarındaki rekabet ve husumete rağmen, Suriye’nin kaderi konusunda esas karar vericilerin kendileri olduğu görüşüyle iş birliği içindeler ve bu rollerini de başka hiçbir devletle paylaşmak niyetinde değiller. Esasen iki tarafın genelkurmay başkanları Suriye konusunda sık sık birbirleriyle buluşuyor ve bunu gizlemeye de lüzum görmüyorlar.

TÜRKİYE’NİN ULUSAL ÇIKARIYLA BAĞDAŞMAZ

(U.D.): Peki PYD/YPG’nin akıbeti ne olacak?

(Ş.E.): Söylediklerimden çıkan sonuç, PYD’nin akıbetinin Cenevre’de veya Astana’da değil, ABD ile Rusya arasında bir uzlaşmayla tayin edileceğidir.

(U.D.): Güvenli bölge konusunda beklentileriniz nedir?

(Ş.E.): Bu konuda ABD’nin önerisi şöyle: Türkiye’nin güvenliğine tehdit olarak gördüğü PYD kuvvetleri, sınır çizgisinden itibaren oluşturulan 30 km. derinliğinde bir bandın güneyine çekilecek. Bu bant Türkiye ile PYD arasında tampon görevi görecek. Bandın denetimi konusunda henüz anlaşma sağlanmış değil. Türkiye haklı olarak denetimin kendisinde kalmasını istiyor. Güvenli bölgenin Ankara’nın görüşlerine göre oluşturulması ve bu yapının muhafazası, Türkiye’nin NATO üyeliğinin devamına ve ABD ile sağlıklı bir diyalog sürdürmesine bağlı...

(U.D.): Buraya kadarki analizinizden nasıl bir sonuç çıkarıyorsunuz?

(Ş.E.): Türkiye’nin NATO dışında kalmasının ve Türkiye’nin ABD ile NATO temeline oturan stratejik ortaklığından kopmasının, Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla bağdaşan seçenekler olmadığı kanısındayım!.. Ankara’nın da Washington’un karşılaşılan sorunların çözümünde tehditten vazgeçip gerekli esnekliği göstermesi şartıyla, bu görüşü benimsediğini tahmin ediyorum. Aksi takdirde, Berat Albayrak Washington’da Trump’la görüşmesinden önce verdiği demeçte, Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklığını kurtarmak için gerekli adımları atmaya hazır olduğu anlamındaki açıklamasını yapmazdı. Mesele şimdi S-400 alımından nasıl çark edileceğidir...

  -BİTTİ-