2003 yılbaşına girerken... Akp iktidara geldi, bismillah, Türkiye suikastle sarsıldı, Necip Hablemitoğlu katledildi.



2004 yılbaşına girerken... Köktendinci teröristler İstanbul’da sinagogları, bankayı, İngiltere konsolosluğunu havaya uçurdu. Bu vahşi terörün travmasıyla, yeni yıl kutlamalarını filan boşver, o yılbaşı sokağa bile çıkmaya korkar hale gelmiştik.



2006 yılbaşına girerken... Kuş gribi memleketi kasıp kavuruyordu, en ufak bir tedbir alınmadığı için, bulaşmadık şehir kalmadı, 40’tan fazla insanımız pisi pisine öldü, bir milyondan fazla tavuk itlaf edildi, tavuk-yumurta sektörü komaya girdi, yılbaşı gecesi hindi yiyene vebalı gözüyle bakılıyordu.



2007 yılbaşına... Hrant Dink suikastiyle girdik. Öldürüleceğini bangır bangır yazıyordu, sağır sultan bile duymuştu ama, koruma bile verilmemişti. İstanbul emniyet müdürü, terörden sorumlu müdür, koruma şubesi müdürü, çevik kuvvet müdürü, istihbarat müdürü, suikast günü İstanbul’da değildi, Hollanda’ya maça gitmişlerdi. Emniyet genel müdürü yoktu, çünkü iki aydır atama yapılmıyordu.



2008 yılbaşına girerken... Isparta’da dağa çakılan yolcu uçağının şokunu yaşıyorduk. Uçağın cihazları bozuktu, periyodik bakımı bile yapılmamıştı, buna rağmen uçuş izni verilmişti, 57 insanımız göz göre göre ölüme gönderilmişti. Faciadan sadece bir hafta sonra “yılın başarılı havacılık ödülleri” dağıtıldı, yılın en başarılı havacılık yöneticisi ödülü kime verildi biliyor musunuz? Hakkında inceleme başlatılan Sivil Havacılık Genel Müdürü’ne verildi! Bu ödülü kim takdim etti? Akp’nin Ulaştırma Bakanı Binali bey takdim etti!



2009 yılbaşına... Doğalgaz faciasıyla girdik. Bilkent Üniversitesi’nden yedi öğrenci doğalgaz zehirlenmesiyle can verdi. Apartmandan sızıntı ihbarı yapılmış, güya doğalgaz ekibi gelmiş, üst kat komşuları hastaneye kaldırılmış, çocukların dairesine bakılmamıştı. Bu işin sorumlusu olan Başkent Doğalgaz’ın genel müdürü “biliyorsunuz bugün cuma, namaza gideceğiz, fazla soru almayalım” dedi.



2010 yılbaşına girerken... Amerikan casusu fetocular, Akp sayesinde kozmik oda’ya girdi. Bülent Arınç’a suikast palavrasıyla, 125 milyon word sayfası ebatında “devlet sırrı” çalındı.



2011 yılbaşına girerken... Hizbullah sokağa salındı. “Mezar evleri”yle tanınıyorlardı, fikirlerini beğenmedikleri insanları işkenceyle, domuz bağıyla öldürüp, oturma odalarına gömüyorlardı. Toplam 188 kişiyi katletmekten ömür boyu hapse çarptırılmışlardı. Tekbirler eşliğinde davul zurnayla halay çeke çeke serbest bırakıldılar. Pek yakında bütün Türkiye “acaba bu IŞİD denilen örgüt nasıl oldu da Türkiye’de hücreevleri kurdu” diye merak edecekti!



2012 yılbaşına... Uludere faciasıyla girdik. Aralarında çocukların da bulunduğu 34 köylü, devletin bilgisi ve izni dahilinde kaçakçılık yaparken, terörist diye F16’larla bombalandı. Tarihte ilk kez orduevlerindeki yılbaşı kutlamaları bile iptal edildi. Demeye kalmadı, genelkurmay başkanımız İlker Başbuğ “terörist” sıfatıyla tutuklandı, PKK tanık, TSK sanık olmuştu.



2013 yılbaşına... PKK açılımıyla girdik. Türk ordusu kendi hükümeti tarafından mermi bile sıkmadan imha edilmiş, Kandil’le İmralı arasında MİT’in gözetiminde, HDP’nin kuryeliğiyle görüşmeler başlamıştı. Terörle mücadele yerine, terörle müzakere yapılıyordu. Açılıma itiraz edene “ırkçı, faşist, darbeci” damgası yapıştırılıyordu.



2014 yılbaşına... Dolar balyalı ayakkabı kutularıyla, yatak odasında para kasalarıyla, “oğlum paraları sıfırladın mı?” tapeleriyle girdik. Yıllardır beraber yürüdük biz bu yollarda’yı söyleyen, aynı menzile yürüdüklerini söyleyen akp’lilerle fetocuların yolları ayrılmıştı, imam nikahı buraya kadardı. İktidara yürürken devleti “ortak”laşa paylaşmışlardı, şimdi artık “tek başına” sahip olmak istiyorlardı. Türk milleti yılbaşı gecesi televizyon başına oturmuş, 17/25 lağımını seyrediyordu.



2015 yılbaşına... Nihayet iyi girdik zannediyorduk ki, Süleyman Şah türbesindeki boş sandukaları sırtlayıp, vatan toprağını terkedip, götün götün sıvıştılar, üstelik bu kepazeliğe “zafer” dediler.



2016 yılbaşında... Savaşa girmemize ramak kalmıştı. Rus uçağını düşürdük, Türkiye’yi Rusya’yla namlu namluya getirdik. Sadece dört gün sonra, Tahir Elçi faili meçhul şekilde katledildi, dışarda yetmiyormuş gibi, içerde de yangın çıktı, bütün dünya yeni yıl umudunu kutlarken, Sur’da Cizre’de Yüksekova’da açılım saçmalığının faturasını ödüyor ve 249 şehit veriyorduk.



2017 yılbaşına girerken... Elçiye zeval oldu. Tarihimizde ilk kez, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi polisi, Ankara’nın göbeğinde, tekbir getirerek, Rusya Büyükelçisi’ni sırtından vurdu.

2017’nin ilk dakikalarında... Sayın hükümetimiz sayesinde memlekette elini kolunu sallaya sallaya dolaşan köktendinci teröristler, Reina’yı bastı, 39 kişiyi katletti.



2018 yılbaşına girerken... Çocuklarımızı Afrin’e sürdüler, 55 şehit verdik, Türkiye’deki Suriyeliler Taksim’de kutlama yapıyordu.



2019 yılbaşına girerken... Hayatlarını Türkiye’nin mutluluğuna adayan Müjdat Gezen’le Metin Akpınar’ı evlerinden polisle aldırıp, devleti yıkmaya çalıştıkları iddiasıyla, hapse tıkmaya kalkıştılar.



2020 yılbaşına giriyoruz... Türkiye’nin en yüksek tirajına sahip gazetesi Sözcü’nün, katıksız Atatürkçü sahibine, yazarlarına ve yöneticilerine, fetocu oldukları iddiasıyla hapis cezaları yağdırıldı. Suriye yetmedi, tee Libya’ya savaşmaya gidiyoruz.



Yılbaşı bütün dünyada, umuttur.

Türkiye’de kabus.



Kindar nesil iktidara geldiğinden beri, huzurlu bir tek yılbaşımız yok.



Eskiden her yılbaşı Zeki Müren çıkardı, Nesrin Topkapı çıkardı, Tarkan çıkardı, keyifle beklerdik, neşeyle heyecanla, eğlenerek kutlardık.

Şimdi artık her yılbaşı, acaba memleketin başına ne iş çıkaracaklar diye, üzüntüyle endişeyle, ürpererek bekliyoruz.