187 GÜN SONRA ÖZGÜR KALAN BARIŞ PEHLİVAN SÖZCÜ’YE KONUŞTU


“Tutuklanmama bahane olan sürecin fitilini ateşlemek, kendilerini gazeteci olarak tanıtan bazı isimlere verildi. 9 yıl önce de FETÖ kumpasıyla yargılanırken, medyanın nasıl örgütün kuklası haline geldiğini isim isim gördük. O dönemin artıkları ve yeni bavulcu adayları tarihten hiç ders çıkarmamış görülüyor.”


Barış Pehlivan... Odatv Genel Yayın Yönetmeni, 187 gün sonra Silivri Cezaevi’nden tahliye edildi. MİT şehidini ifşa davasında 3 yıl 9 ay ceza alan Pehlivan’a, “Bu haberleri neden yapıyorsunuz? İkinci kez Silivri’yi yaşadınız. Başka kimse yok mu?” diye sordum bana soruyla yanıt verdi: “Yani bana ‘Mustafa Kemal’in tek askeri siz misiniz’ diye soruyorsun.” Pehlivan şöyle devam etti: “Bu sorunun yanıtını aslında meslektaşlarım vermeli. Tahliye olduğum davada son sözüm olarak şunu söyledim: Ben gazeteciliği başka şekilde yapmayı bilmiyorum. Şimdi çıktım ve gazetecilik yapmaya devam edeceğim... İçeride de dışarıda da devam ettim ve nerede kalmıştık diyorum.”

“ODATV’NİN KAPATILMA NEDENİ ORTADAN KALKTI”

Pehlivan’a göre tutuklanma nedenleri belli: “Bakın... Odatv iki yüz güne yakındır kapalı ve bir avuç arkadaşımız devam etti. Ben de yazdım. Odatv’deki haberciliğimiz ve yazdığımız Metastaz kitabı tutuklanma nedenimiz! 9 Eylül’deki davada, TCK 329’dan yani devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak suçundan beraat ettik. İşte bu karar, Odatv’nin açılması için yeterlidir.”

“HABERLER HERKESE GELİYOR SADECE BİZ YAZIYORUZ”

Pehlivan, gazeteciliğin geldiği noktayı da şu cümlelerle özetledi: “Meslektaşlarımın korkmasını normal karşılıyorum ama korkmalarına rağmen yazmaları gerektiğini düşünüyorum. Biz yazacağız ve cesaretli olacağız. Çünkü bu ülke daha adil daha çağdaş ve bağımsız olsun. Gazeteci, kahraman olmak için yola çıkan insan değildir. Ben de kahraman değilim. Maalesef... Gazeteci arkadaşlarım yavaş yavaş köşelerine çekilince yaptığımız çok standart bir haber Türkiye’nin gündemini belirliyor. Çok sağlıksız bir durum. Bu haberler herkese geliyor ama yazmak yıllardır bize kalıyor.”

TARİHTEN DERS ÇIKARMAYAN SÖZDE GAZETECİLERE ÇAĞRI

Barış’ın şu tespitleri ve çağrı önemli: “Tutuklanmama bahane olan sürecin fitilini ateşlemek kendilerini gazeteci olarak tanıtan bazı isimlere verildi. Çok açık söylüyorum: Onlar gazeteci ise bana gazeteci demesinler. 9 yıl önce de FETÖ kumpasıyla yargılanırken Türk medyasının nasıl örgütün kuklası haline geldiğini isim isim gördük. O dönemin artıkları ve yeni bavulcu adayları tarihten hiç ders çıkarmamış görülüyor. Bugün nasıl ki o Silivri Cezaevi’nde kalan dönemin tetikçi kalemlerini hatırlayan dahi yoksa bugünün tetikçileri de gün gelecek bir peçete gibi buruşturulup atılacak. Kendinizi kullandırtmayın. Bu süreçte SÖZCÜ’ye yanımızda durduğu için teşekkür etmek istiyorum ve gazetecilik bayrağını dalgalandırdıklarını görmek bizleri motive etti.”

AYLAR SONRA ÖZGÜRLÜK
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, aylar sonra dün bir araya gelip hasret giderdi. Ama akıllarında Ankara’da halen tutuklu olan Müyesser Yıldız vardı.

“Hücremde sadece acil butonu vardı”


187 gün tek başına bir hücrede tutuldum. O hüc­renin şöyle bir özelliği var: Cezaevinde sadece disiplin suçu işleyenlerin tutulduğu yerde 6 ay boyunca hiçbir suçum yokken orada yaşadım. Şunu düşü­nün: Tek başına yaşadı­ğım o hücrede sadece acil yardım butonu vardı. Ben kalp krizi geçirsem, o yardım butonuna kim basa­caktı? Beyin kanaması geçirsem gardiyanları kim çağıracaktı? Maalesef, Türkiye’deki hukuk da o acil yardım butonu gibi. Var gibi ama ihtiya­cın olduğunda kullanamı­yorsun. Tecrit koğuşuna konulmamın nedeni beni yıldırmak ve uslandırmak­tı. Cezaevinde başımıza gelen her şeyin, neden cezaevinde olduğunuzu bilmeniz gerekiyor. Eğer bilirseniz akıl sağlığınızı korursunuz. Akıl sağlımı ve bedenimi korumak için düzenli spor yaptım. Beni içeriye atan ‘suçu’ yazma eylemine içeride de devam ettim. Varoluş mücadelemdi ve o müca­deleyi 187 gün boyunca verdim.”

“Benim kaldığım yerin adı VIP Cezaevi”


Cezaevinde Barış Terkoğlu ile beni yan yana getirmemek için uğraş veriliyordu. Avukat görüşleri dahi yan yana kabinlere verilmiyordu. Onlar içeride de bize zulüm yapmaya devam ettiler. Aynı davada yargılanıp aynı koğuşta kalan birçok insan var. FETÖ davalarının sanıklarının çoğu aynı koğuşta kalıyor. Benim kaldığım cezaevinin gayrıresmi adı VIP Cezaevi... Bu cezaevindeki şartların lükslüğünden değil, kalan tutuklu ve hükümlülelerin tartışılan siyasi davaların sanıkları. Hatta beni ilk cezaevine koyan jandarmanın deyimiyle ‘Bütün medyatörler burada’ dedi.

2.5 yaşındaki kızı Arya ilk sabah nasıl ağlattı?


Bugün 2.5 yaşındaki kızım Arya uyandığımda, ‘Baba sana kitaplarımı göstereceğim’ dedi. ‘Ben aldım biliyorum kızım’ dedim... Bana şu cümleyi kurdu: ‘Sözde okuyacaktın.’ Gözlerim doldu... Ben bu cümleyi gazetecilik hayatımda kuramayabilirim. Çok ağır geldi... Hapishanede olduğumu bilmiyordu. Kızımı bıraktığımda cümle kuramıyordu, hapisten çıktım ve kurduğu cümle bu oldu.”

Espri yapıp güldükleri neydi?


“Bir kere hiçbir pişmanlığım olmadı. Ben suç işlememiştim. İçeride her ne kadar istemeseler de çokça hayal kurdum. Geleceği düşündüm. Yarını değil... Beş yıl on yıl sonra hem gazeteciliğin hem de Türkiye’nin nereye evrilebileceğini tartıştım. Cezaevindeki adam, Türkiye’de olup biteni dışarıda olandan daha iyi analiz eder. Kirli bilgi daha azdır, çok temiz bir kafayla analiz edersin, masaya oturursun. AKP döneminde gazetecilik yapmaktan iki kez cezaevine girebilmeyi başarmış nadir insanlardan biriyim. Barış Terkoğlu ile avukat görüşünde uzaktan birbirimizi gördüğümüzde espriyle karışık ‘Ya yine mi biz’ diye espri yapıp güldük.”

Barış Pehlivan’la hoş geldin kucaklaşması.

‘Mektuplar bizi yalnızlık çukurundan kurtardı’


Mektuplar... Düşünebiliyor musun sevgili Aytunç... Viyana’daki bir Türk inşaat işçisinden mektup aldım. ‘Size gönderebileceğim bu satırlardan başka bir şey yok. Ama yanınızda olduğumu bilin’ diye yazmış. Gazetecilik öğrencileri... ‘Siz bu mesleği seçmeme neden olan isimlerden birisisiniz’ demişler. Hem onur duydum hem de sorumluluk büyük. Her yerden yüzlerce mektup aldım ve insanlar yalnız olmadığımı hissettirmek için çok samimi duygularla bana destek oldular. İçeride bizi sokmak istedikleri yalnızlık çukurundan o yazılan harfler kurtardı.


İKTİDAR VE MUHALEFET LÜTFEN OKUYUN: ABD derin devletine ses çıkaramayanlar!


Unutmayalım...

11 Eylül 2001 günü ‘teröristlerce’ kaçırılan iki yolcu uçağı, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelere özenle hesaplanmış noktalardan çarpmış... Meydana gelen patlamalar sonucu her iki kule de çökmüştür. Üçüncü bir uçak Washington, DC’deki Pentagon binasına çakılmıştır.

 “Gölge Hükümet”...

Alman gazeteci-yazar Jürgen Elsasser’in yazdığı kitap...

2014 tarihli... ABD’ye her dönem damgasını vurmuş Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in, 11 Eylül 2001’de New York’taki terör saldırılarının ardından (2 bin 996 kişi ölmüştü) George W.Bush’a nasıl ‘darbe’ yaptığını anlatıyor!

Bugün, 11 Eylül’ün 19’uncu yılı... Gerçekte, ABD’nin kanlı işgallerinin, yeni haritalarının yılı...



Mesele... Gerçeği aramakta...

Gazetecilik yaparken maddenin peşine düşmekte!

Alman gazeteci-yazar Jürgen Elsasser’in şu cümleleri önemli: “Bush yönetimi içindeki bir grup, 11 Eylül saldırılarını Birleşik Devletler demokrasisinin temellerini ortadan kaldırmak ve tüm dünyayı, dünya savaşı ile sonuçlanacak bir savaşlar dizisi içine sokmak için kullanıyordu... Bu grup, Başkan Yardımcısı Richard ‘Dick’ Cheney tarafından yönetilmekteydi... Birleşik Devletler’de tüm siyasi, askeri yapılar ve gizli servisler içinde paralel bir sistem oluşturacak şekilde gizli bir ağ olarak örgütlenmişti... Yani sorun, ‘Birleşik Devletler Hükümeti’, ‘Birleşik Devletler Ordusu’ ya da ‘CIA’ değil... Bu kurumlar içinde birbirlerine ahtapot gibi bağlı, çok saldırgan faşist fraksiyonlardır.”

Devlet içinde ‘paralel’ yapı ve 11 Eylül 2001’in kritik açıklamasını yapan isim Savunma Bakanı Wolfowitz: “Sadece insanları yakalamayı ve onları hesap vermeye zorlamayı istemiyoruz... Terörizme destek veren devletlere de son vereceğiz...”

11 Eylül günü, Dick Cheney’in ‘sakladığı sığınaktan’ çıkan ABD Başkanı Bush, Beyaz Saray’a 19.00 gibi götürüldü ve saat 20.30’da şu açıklamayı yaptı: “Bu eylemi planlayanlarla, onlara kucak açanlar arasında bir ayrım gözetmeyeceğiz...” Cheney fraksiyonuna göre de teröristlere kucak açan 60 ülke vardı!

Bush doktrini denilen aslında ‘ABD derin devletinin’ doktrini 1980’den bu yana sürüyor... Bu yüzden Trump gitmiş, Biden gelmiş vs... Program aynı...

Gerçeği, Mayıs 2003’te söyleyen ise New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman’dı:

“Size, şu anda hepsi de bu bürodan (Washington DC) beş blok uzakta bulabileceğiniz 25 kişinin ismini verebilirim. Bu kişiler 1.5 sene önce ıssız bir adaya yıllansaydı, Irak savaşı olmazdı...

1997’de karar verildi!


Hatırlatmakta fayda var...

Elliott Abrams, Dick Cheney, Francis Fukuyama, Donald Rumsfeld, George Weigel, Paul Wolfowitz’in de aralarında olduğu 22 ‘Neo-Con’...



3 Haziran 1997’de yayımlanan politik çıkış bildirisinde, o dönem başkan olan Bill Clinton’a bir dizi eleştirilerde bulunuyorlar ve şöyle diyorlar:

“Barış ve güvenliğin Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da sürdürülmesinde Amerika çok önemli bir role sahiptir. Eğer bugün küresel sorumluluklarımızı yerine getireceksek, gelecek için silahlı güçlerimizi modernize etmeliyiz ve savunma harcamalarını önemli miktarda artırmalıyız. Demokratik müttefiklerimizle olan bağlarımızı güçlendirmeliyiz, çıkarlarımıza ve değerlerimize düşman rejimlere meydan okumalıyız. Yurtdışında politik ve ekonomik özgürlük davasını geliştirmeliyiz. Bugün Reagan’cı askeri güç politikası ve ahlaki netlik moda olamayabilir. Ancak geçmiş yüzyılın başarılarını sürdürecek, Birleşik Devletler’in güvenliğini ve büyüklüğünü sonraki yüzyıla taşıyacaksa bu zorunludur.”

Bitmedi...

Ronald Reagan çizgisi...


1998’de de ‘Uzun vadede Irak’ta, Saddam Hüseyin’in devrilmesi şart’ diyen bu ekip “ABD’ye ve müttefiklerine karşı kitle imha silahları tehdidine son vermek için harekete geçilmesi” için çağrı yapmıştı. Sonrasında Saddam Hüseyin rejimi yıkıldı, Arap Baharı yaşandı ve Türkiye’de 15 Temmuz girişimi yaşandı. En son Venezuela’da da başarısız darbe girişimi. 1980’de de, 97’de de, 2000’lerde ve şimdi de politikaları hep aynı: Önalıcı Saldırı (Pre-emptive Strike) kavramı; yani ABD’nin kendisine ya da müttefiklerine yönelik tehdidi, daha saldırıya dönüşmeden yok etmek üzere kuvvet kullanması...

RONALD REAGAN ÇİZGİSİ

Amerikan istisnacılığı (American Exceptionalism); “şer güçler” ile yürütülen mücadelede iyiliği temsil eden ABD’nin, diğer bütün ülkeleri bağlayan bazı uluslararası düzenlemelerle ve uluslararası hukukla bağlı olmaması...  “Ya benimlesiniz, ya karşı tarafta” anlayışı; yani sorunları uluslararası örgütlerle ve işbirliğiyle değil, ABD’nin askeri güce dayalı liderliğiyle çözme... Adı ‘Bush doktrini’ de olsa hepsi ABD 40. Devlet Başkanı Ronald Reagan çizgisi...