Sevgili okurlarım, bu giriş bölümünde önce yazılı basından söz ediyorum.

Bir gazetecinin başına gelecek en üzücü olaylardan biri, yazılarının birileri tarafından sansür edilmesidir.

Kimdir o birileri?

Genelde kendi gazetesidir.

Gazeteci yazısını yazar ve geçer...

Sonra ertesi gün yazısını gazetesinde okuyunca bir bakar ki, bazı cümleler kendisine haber verilmeden makaslanmış, başka bir deyişle sansür edilmiştir.

Ya da ikinci seçenek şudur:

Yazıyı yazıp geçersiniz ama yazı işleri sizi arar:

“Şu bölümde sakıncalı cümleler var, başımıza iş açar. Bunları yazıdan çıkarsak...”

Böylesini bizim gazetede hiç yaşamadım ama “Kabul etmiyorum, aynen kalsın” diye ısrar etmek zordur. Aksi takdirde gazetenin başı da (hele günümüz ortamında) derde girebilir ve sorumluluk sizin üzerinizde kalır.

★★★

Şimdi başımıza yeni bir sansür çeşidi çıktı!..

Kendi kendini sansür etmek.

İtiraf ediyorum, bazen bunu ben de yapmak zorunda kalıyorum.

Yazıyı yazmışım ya da yazıyorum... Kendi kendime söyleniyorum:

“Bu bölümü çıkar da başımıza iş açılmasın...”

Nasıl iş açılır?

Önce gözaltına alırlar, sonra savcının karşısına çıkarırlar.

İsterlerse bir sürü gerekçe bulmaları mümkündür...

Zaten bahane arıyorlar, tutuklanma olasılığınız yüksektir.

Gerekçe hazır...

Askeri veya siyasi casusluk, cumhurbaşkanına hakaret, toplumu kışkırtmak vesaire...

Hele muhalif bir gazeteci iseniz, bu ortamda istedikleri her gerekçeyi bulmaları mümkündür.

★★★

Sansür demişken burada bir hususu daha belirteyim.

Size yemin ederek söylüyorum, bizim gazetede bu iş başıma bir gün olsun gelmedi...

Ama ben de her zaman dikkatli yazdım.

Başıma sadece bir konuda iş açılmıştı.

“Cumhurbaşkanına hakaret suçlamaları.”

Recep Bey tarafından sanırım 20 dolaylarında dava açıldı.

İnanılmaz bir durumdu. Ne yazsam şikayetçi oluyordu.

Sonra bir anda ne olduysa oldu, herkese açtığı bütün davaları, yüzlerce davayı geri çekti. Yoksa cezaevine girmem kesindi.

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi ben bunları acaba niçin yazıyorum!

Dün sabahın erken saatlerinde iki gazeteci arkadaşımız polis tarafından evleri basılıp gözaltına alındı.

-Tele 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel.

-Ve Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız.

Bunlar toplum ve medya üzerinde kurulmak istenen baskının göstergeleridir.

Tele 1 Türkiye’nin en çok izlenen televizyon kanallarının en başında gelen, muhalif çizgisi iktidarı rahatsız eden televizyon kanalı.

Odatv derseniz Türkiye’de en çok, her gün yüz binlerce kişi tarafından tıklanan muhalif internet haber sitesi.

Acaba nedir bu arkadaşlarımızın suçu, ne yapmışlar?

★★★

İşin ilginç bir yanına daha değineyim...

Dün öğlen saat 13 itibarıyla baktım. Hiçbir yandaş gazetenin internet sitesinde bu habere yer verilmemişti.

İki gazeteci polis tarafından gözaltına alınıyor, demek ki bunun haber değeri yok!

Yazık Türk medyasına, gerçekten çok yazık.

★★★

AKP iktidarı toplum üzerinde her açıdan baskı oluşturmaya çalışıyor.

Suçsuz insanlar gözaltı süreci ve tutuklamalarla susturulmaya çalışılıyor.

Yargı ellerinde...

Süreç gözaltılarla başlıyor, sonra adliyeye sevk, savcılık ifadeleri ve mahkeme kararıyla tutuklanıp içeri tıkılmak!

Gazeteciler, siyasetçiler ve çok sayıda masum insanımız her vesile ile alınıp götürülüyor.

Ama en başta gelen iki kesim gazeteciler ve siyasetçiler...

★★★

Ne tuhaf!..

Darbe döneminde değiliz, sıkıyönetim ortamında yaşamıyoruz...

Ama baskılar giderek artıyor.

Daha da artacak...

Ve bizler kendi yazılarımızı, kendi sözlerimizi kendimiz sansür etmeyi ne yazık ki sürdürmek zorunda kalacağız.

Arkadaşlarımızın en kısa zamanda bırakılmasını diliyor ve bekliyoruz.