Selefilik bir milli güvenlik meselesidir


Türkiye’nin, terör örgütü PKK ve IŞİD tarafından, canlı bomba eylemleri ve bombalı saldırılarla kana bulandığı 2015 yazında Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, 81 şehrin emniyeti ile dikkat çekici bir istihbarat paylaştı.

İstihbarata göre 33 canlı bomba her an kendisini patlatabilirdi!

Canlı bomba adaylarından biri Yunus Emre Ceyhan’dı.

Daha doğrusu, cinsiyet değiştirmeden önceki adı ile, Alime Ceyhan!

Evet, yanlış duymadınız.

Fotoğrafında sakallı ve esmer bir adam olduğu görülen Ceyhan, aslında Ankara’da bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmişti.

İlk önce cinsiyetini, sonra adını değiştirmişti.

Ankara’da Medaris-Der adlı dernekte selefiliği benimsedi.

El Kaide bağlantılı El Nusra’ya (HTŞ) sempati besledi.

Hatta 4 Eylül 2014’te yasadışı şekilde Suriye’ye geçerken yakalandı.

İstihbaratta, Ceyhan için şu bilgiler veriliyor:

“Ceyhan’ın çocuk yaşta yaşadığı kimlik bunalımı yüzünden kimlik değiştirerek Alime olan ismini mahkeme kararıyla değiştirdiği, kimlik bunalımı, cinsiyet değiştirmesi, irtibatlı olduğu şahıslar dikkate alındığında canlı bomba olarak kullanılmasının ihtimal dahilinde olduğu...”

Ceyhan, ikinci girişiminde sınırı aştı ve El Nusra safında savaşırken öldü.

Cesedi nerede, bilinmiyor.

Cinsiyet değiştiren El Kaideci terörist Yunus Emre Ceyhan


SELEFİLİK SURİYE’DEN GİRDİ

Yunus Emre Ceyhan, 2011 yılında Suriye’de başgösteren iç savaştan sonra Türkiye’de taban oluşturan radikal selefi ağın binlerce sempatizanından biri...

Selefilik, Kuran’daki buyruk ve yasaklara, Hazreti Muhammed’in söz (hadis) ve davranışlarına (sünnet) göre bir toplum ve devlet düzenini kurmak istiyor.

Oy ve vergi vermiyor, askere gitmiyor, çocukları okula göndermiyorlar.

Diyanet’e bağlı camilere gitmiyor, kendi mescitlerinde namazlarını kılıyorlar.

Tarikat ve cemaatlerin putperestlik olduğunu savunuyorlar.

Mezar ziyaretlerini ve türbeleri küfür sayıyorlar.

Selefilik, Suriye’deki iç savaştan sonra Türkiye’de kitleselleşti.

IŞİD ve El Kaide’nin hilafet devleti çağrısı, yani “dünyadaki cennet” düşü on binlerce Müslümanı etkiledi. Türkiye’de var olan Hizbullah ve Vasat gibi yasadışı İslamcı örgütler ile tarikat ve cemaatlerin tabanı bu cazibeye kayıtsız kalamadı.

AK Parti’nin Esad’a karşı savaşan İslamcılara sempati ile yaklaşması, Selefilerin Türk toplumu nezdinde meşruiyet kazanmasına olanak sağladı.

Türkiye - Suriye sınırının delik deşik olması Selefilerin halkla temas kurmasını kolaylaştırdı.

TABANI 20 BİN KİŞİ

MİT’in 7 Eylül 2015 tarihli gizli yazısına göre 2011 yılından sonraki dört yıl boyunca Suriye ve Irak’a 2750 kişi savaşmaya gitti.

Yunus Emre Ceyhan gibi 457 cihatçı, Suriye’de savaşırken öldü.

Türkiye’de radikal selefi kitle 10 bin-20 bine çıktı.

Bakın, MİT raporunda ne diyor:

“Türkiye’den çatışma bölgelerine giden radikal unsurların sayısının neredeyse Tunus, Suudi Arabistan ve Ürdün seviyelerinde olması ve radikal vasatı oluşturan 10 bin-20 bin civarında kişinin bulunması, ülkemiz açısından bir tehdit niteliği taşımaktadır.”

MİT raporuna göre Selefiler yorum ve inanç farkından ötürü birbirlerini tekfir ettiği, yani kafir saydıkları için ayrışıyor ve ortak hareket edemiyor. Bu yüzden Türk Selefiler 27 şehirde cemaatler halinde etkinlik gösteriyor.

Bazıları El Kaide’ye, bazıları IŞİD’e yakın...

Dernekleri, mescitleri ve kitapevleri bulunuyor.

Etkili tele-vaizlerin etrafında toplanıyorlar.

İnterneti etkin şekilde kullanıyorlar.

En bilinenleri ise Iraklı Abdullah Yolcu, “Ebu Hanzala” diye anılan Halis Bayuncuk ve Murat Gezenler...

Bayuncuk Grubu’nun İstanbul ve Ankara’da yasadışı ilkokulları bile var!

İTİKAT DEĞİL, MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ

Vaizlerin Youtube’daki sohbetlerinde sıklıkla tarikatları eleştirdikleri, “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’yü hedef aldıkları görülüyor.

MİT raporunda belirtildiği üzere tarikatlar, selefilerin önünde geleneksel bir barikat kurarak, büyümelerini engelliyor. Selefiler de tarikatların Müslümanları sömürdüğünü iddia ederek ve “yanmaz kefen” satması ile açıkça alay ederek, tabanlarını çalıyor.

Selefilerin, gözlerin üzerlerinde olduğu bugünlerde değilse de nicel güce kavuştukları gelecekte şiddete yönelmeleri kaçınılmazdır. Konya’da, Emrah Ağar adlı bir IŞİD üyesinin “dinden çıktığı” gerekçesiyle örgüt içi infaza kurban gitmesi, hafife alınmayacak bir işarettir.

Selefilik meselesi, itikat meselesi değildir.

Bir milli güvenlik meselesidir.