İsimleri önemli değil A-B-C diye yazayım.

A gazetesi.

Zarar gösterdi.

Vergi vermedi.

B Gazetesi.

Zarar gösterdi.

Vergi vermedi.

C Gazetesi.

Zarar gösterdi.

Vergi vermedi.

Bunlar büyüklü küçüklü sayısı 100’ü geçer; D-E-F-G-H gazeteleri diye gider. Siz okurlar bunların isimlerini zaten biliyorsunuz. Havuzdan beslenirler, devlet bankalarından 2 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli dolar kredileri alıp, göstermelik patron değiştirirler. Devlet şirketleri, iktidar belediyeleri, korkutulan özel sektör şirketlerinin ilanlarıyla desteklenirler. Temel benzerlikleri iktidar yanlısı, yandaş, yalaka gazetelerdir.

SÖZCÜ gelirleri şeffaf.

Belgeleri açık.

Kazancını gösterir.

Devlete vergisini öder.

SÖZCÜ’de yazan bizler, kalemlerimizi iktidara, egemen güçlere, mafyaya, adaletsize, soysuza yandaş yapmayız.

★★★

SÖZCÜ kalemini iktidara satmaz, sadece okura gazete satar. SÖZCÜ, gazete başına okurdan aldığı 1 lira 75 kuruş ile kağıt parasını, matbaa, mürekkep, bina kirası, personel masrafları, yazar muhabir aylıkları, gazete sahibi patronun karını, dağıtım şirketinin payını karşıladığı gibi devletin hissesi olan vergisini de bu 1 lira 75 kuruşun içinden öder. SÖZCÜ’nün asıl patronu okurlardır. Çok kısa zamanda basında lider gazete olabilmesinin sırrı bundandır.

SÖZCÜ 2018 yılında:

6 milyon 630 bin TL.

2019 yılında:

10 milyon 548 bin TL.

Vergi ödedi.

Basın sektöründe vergi rekortmeni oldu. Buna rağmen; “şundan kağıt aldın da... şuna kağıt sattın da...” diye ve “Vergi Tekniği Raporu’nu” bile ibraz etmeden gülünç bahanelerle 14.5 milyon TL ceza kestiler. Biz kalemimizi satmayız diyoruz, onlar “kağıt sattın...” bahanesi uyduruyorlar.

Korkutmak.

Yıldırmak.

Lekelemek.

Öldürmek istiyorlar.

Devlet ilanlarını kestiler. SÖZCÜ kendi televizyonunu kurmak istiyor, izin vermiyorlar. İzin vermedikleri SÖZCÜ TV’ye “amblem grafik (logo) cezası” bile yazdılar.

★★★

Korkutmak, yıldırmak, diz çöktürüp el öptürmek için “lekeleme...” yolunu seçtiler. SÖZCÜ’ye ve yazarlarına “FETÖ’cü değiller ama bilerek ve isteyerek yazılarıyla, haberleriyle yardımcı oldular” diye mahkeme açtılar.

Birinci savcı:

İnceledi.

Bundan dava olmaz dedi.

İddianame yazmadı.

İkinci savcı:

O da delil yok dedi.

Dava açmadı.

Üçüncü savcı:

Delil uyduramam dedi.

Dava açmadı.

Dördüncü savcı:

O da iddianame yazmadı.

Nihayet beşinci savcı: Ki, kendisinin Osmaniye’de savcılık yaparken rüşvet alma teşebbüsünden hüküm giymiş biri olduğu ortaya çıktı. İlk iddianameyi bu beşinci savcı yazdı. Bilirkişi olabilmeyi hukuken hak etmemiş ve iktidar yanlısı olduğunu belgelediğimiz bir kişiye de bilirkişi raporu yazdırıp; “zanla, şüpheyle, niyetle, yazılardan cımbızlayarak seçtikleri kelimelerden belge uydurup; FETÖ’ye üye değiller ama bilerek ve isteyerek yardımcı oldular iddiasıyla bizi mahkeme ettiler, 3.5 yıl hapse mahkum ettiler. Beşinci savcıya ancak iddianame yazdırabilen başsavcıyı da önce Yargıtay üyeliğine seçtiler şimdi ömür boyu korumaya almak için Anayasa Mahkemesi üyesi yapmaya çalışıyorlar. Ben bizi yargılayan mahkemenin başkanı hakime; “burada beni mahkum etmek için suç aletim olarak yazılarımı gösteriyorsunuz... Ama Necati Doğru’nun şu yazısını okudum ve darbe yapmaya karar verdim diyen bir FETÖ’cü bile gösteremiyorsunuz...” dediğimde yüzüme öyle bakakaldı. Bu hakimin de iktidarın hapse atılmasını istediği kişileri yargılasın diye mahkemeden mahkemeye başkan yapılan biri olduğu ortaya çıktı. Büyük Millet Meclisi’nde ana muhalefet partisi grup başkanvekili, milletvekili Özgür Özel, bu hakim için “eline giyotin verilmiş adalet celladı” tanımlaması yaptı.

Kalemizi satmadık diye...

SÖZCÜ’ye vuruyorlar.

★★★

Davamız Yargıtay’da....

Bizi mahkum ettirecek mahkemeleri başlatan Başsavcı’yı Yargıtay üyeliğine seçtiler.