Gazeteciliğe Yozgat’ın Yerköy ilçesinde rahmetli Nazım Kayhan’ın haftada iki gün tek sayfa olarak yayımladığı “Yerköy” gazetesinde başladım. O süreç beni 1978’de Hürriyet’in Ankara Bürosu’na taşıdı. Asgari ücret düzeyinde maaş aldığımız yıllar. Gazetemizin bürosu Rüzgarlı Sokak’taydı. Her sabah erkenden kalkıp yola düşüyordum. Otobüs, minibüs aklınıza gelmesin. Çünkü, onlara verecek param yoktu. O yüzden yaklaşık 8 kilometreyi her sabah yürüyerek geliyordum. Gazetemizin önündeki Bakkal Ahmet abi, beni görür görmez 20 gram tulum peyniri ile çeyrek ekmeği hazırlamış oluyordu.

Gazetecilik benim için bir tutkuydu. Çoğu zaman koltuk üzerinde, kışın sırtımı kalorifere vererek geceyi geçiriyordum. İnanın hiçbir zaman “off” demedim. Hepsi gurur, onur günlerim. Toplam 23 yıl Hürriyet’te, 5 yıl Dinç Bilgin döneminde Sabah’ta, 5 yıl Cem Uzan döneminde Star’da çalıştım. Her yere maaşım yükselerek geçtim. Meslek hayatımda, hiç “Namussuzluk” yapmadım, kimse de yaptıramaz. Yazılarımda, haberlerimde, kitaplarımda kimseye iftira, hakaret, hele de “Namussuzluk” olmamıştır. Hata yapınca özür dilemeyi de bilirim.

SİZİN ÇOCUKLARINIZ

Gençlerimiz, kamuda çalışabilmek için kamu personeli sınavlarına, mülakatlarına girerken, arkasında siyasi güç olanlar, belediyede özel kalem müdürlüğüne sınavsız, mülakatsız alınıp, hiç çalışmadan memur yapılıyor ve devletin başka birimlerine kaydırılıyor. Ohh, ne güzel memleket... Ali Ayvazoğlu, eşinden ayrıldı, o dönem AKP ilçe teşkilatında sekreter, daha sonra İl kadın Kolları’na atanan Bahar Hanım’la evlendi.

2017’de, “AKP Kadın Kolları Başkanının kocasının hülle ile Trabzon İl Kültür Müdürlüğü’ne atanması”na ilişkin haber için Ali Ayvazoğlu, kendisini arayan Ali Ekber Ertürk’e “Sayın Bakanımız Süleyman Soylu’nun takdiriyle geçiş yaptım. Milletvekili olan eşim üzerinden yükseldiğim doğru değil” dedi. Aynı kişinin, Ankara Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne atandığını yazdığımızda “Namussuz” diyen ise Soylu oldu. Bir bakan, bu sözleri kendisine yakıştırıyorsa ne diyebilirim? Bakan twitleri araştırsa, Ekrem İmamoğlu’na hangi kadın milletvekili “Yunanlı”, Kemal Kılıçdaroğlu’na hangi müdür “keMAL” yani “Mal” diye yazdığını görür.

Eğer, haberimle namusa dil uzatırsam o dili kendi elimle keser, yazan kalemimi kendi elimle kırarım. Bu böyle biline. Bahar Hanım’ı da, Ali Ayvazoğlu’nu da tanımam. Haksız atamaları örtmek için, kimse namus gibi kutsal kavramın arkasına sığınmamalı. Trabzon’da iş bekleyen binlerce gencin sözcüsü oldum. Hepsi bu kadar...

Süleyman Demirel’in devlet adamlığı


9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 17 Haziran 2015 tarihinde vefat etti. Vefalı arkadaşları onu İslamköy’de andı. Ben de rahmetle, saygıyla anarken, onun engin hoşgörüsünün siyasetçiler tarafından örnek alınmasını dilerim.

Vasfi Kara, 2000-2001 yıllarında Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürü olarak görev yapıyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Ankara Emniyet Müdürü Kemal İskender, KOM Daire Başkanı Emin Arslan, yardımcıları da Alper Yaz, İsmail Çalışkan ve Şevket Taşdelen’di. Demirel’in devlet adamlığını anlatmaya, Vasfi Kara’nın meslektaşlarına gönderdiği nottan okuyorum: “Türkiye’yi sarsan yolsuzluk ve vurgun operasyonları yapıyoruz. Bazı bankaların içinin boşaltılmasıyla ilgili ‘Kasırga’ operasyonuna start verilecek. Gözaltına alınacak banka patronları arasında EgeBank’ın sahibi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yeğeni Murat Demirel, eşi ve banka üst düzey yöneticileri var.

Operasyon başlatıldı. Gözaltı ve soruşturma süreci içerisinde bizlere hiçbir şekilde müdahale edilmemiş, telkin ve tavsiyede bulunulmadığı gibi Murat Demirel, eşi ve üst düzey yöneticilerinin nezarete konulmadan uygun bir ortamda gözaltında tutulmaları konusunda bile en küçük bir talep ve talimat gelmemişti. Bu, hiç ama hiç beklemediğim bir durumdu. O zamana kadar kendisine pek bir sempatim olmayan Süleyman Demirel’in nasıl bir devlet adamı olduğunu görmüş oldum ve duyduğum büyük saygı halen tazeliğini koruyor.”

Sadettin Tantan’dan uyarı


Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın hemen ardından kıymetli meslektaşım Adnan Gerger aradı. Bakanlarla dostluğa, güvene, saygıya dayalı ilişkilerimiz olurdu. Kırıkkale’de, bir lokantada Tantan, meslektaşlarımızla yemek yiyordu. Sıkça takıldığı Adnan Gerger’e, “Adnan, yediğin ete dikkat edeceksin” dedi. Ertesi gün “Bufalo” operasyonu başladı. Bir başka buluşmada, Adnan “Bu operasyonu önceden söyleseydiniz” dediğinde, “Yediğin ete dikkat et dedim. Kaçak et operasyonunu yapacağımızı anlamalıydın” dedi.

O dostluk, güven dolu günler ve sözlerden geldiğimiz yer “Namussuzluk” oldu... Siz değerli okurlarımız önünde yine söz veriyorum: Kalemimi 40 yıldır satmadım, satmayacağım.