Ne demişti; “Sam Amca”/ABD parmağını bize doğru sallayarak:

-Haşhaş dikmeyeceksiniz!

-Tütün dikmeyeceksiniz!

-Şeker pancarı üretimini azaltacaksınız!

-Tohum takası yapmayacaksınız!

Neler... Neler...

Ve şimdi Meclis’e yasa tasarısı gönderildi:

Gıda güvenliğini ilgilendiren her türlü yayına ceza verilmesini istiyorlar.

Yani:

İçeceklerden, pastalara girmediği endüstriyel gıda kalmayan, yüksek tansiyondan kansere vücutta tamiri zor tahribatlara yol açan nişasta bazlı şeker/işlenmiş endüstriyel şeker zararlarını yazmamız istenmiyor...

Günümüz endüstriyel buğdayının “mükemmel bir zehir” olduğunu yazmamız istenmiyor. Mesela:

Unu beyazlatmak için kullanılan E928-E924, küflenmeyi önlemek için kullanılan E282, suni tatlandırıcı-kıvam artırıcı E420, domuz kılı, tavuk tüyü ve insan saçından yapılan E920 vb. zararlı katkı maddelerin kullanıldığını, vücutta birçok hastalığa sebep olduğunu yazmamız istenmiyor...

Buğdayın, mısırın, pirincin genetiğinin nasıl değiştirildiğini yazmamız istenmiyor.

ABD’nin kurduğu  “Tam Tahıl Birliği-WGC” yayınlarına inanmamız isteniyor...

Obeziteyi üç kat, diyabeti/şekeri dört kat artıran ABD’nin dayattığı “Besin Piramidi” programına uymamız bekleniyor...

Sadece işlenmiş gıdalar değil kişisel bakım ürünlerinde bile karşımıza çıkan, çok hastalığın sebebi “gluten” gerçeğini yazmamız istenmiyor...

Çokuluslu şirketlerin tohum piyasamızı ele geçirmelerini, cıva kaplı tohumları, hibrit tohumları, dünyada yılda 250-300 bin arası insanı öldüren “glifosat/roundup” gibi kimyasal pestisit zehirlenmelerini yazmamız istenmiyor...

HEDEFTEKİ  ÇOCUKLAR


Endüstriyel gıdaların beyni doymak bilmez bir şeker bağımlısı yaparak -örneğin- çocuklarda alerjiyi artırdığını, obezite olmasını sağladığını, hormon bozukluklarına neden olduğu hakikatini yazmamız istenmiyor...

Çocuklarda çeşitli alerjik hastalıklara yol açan kimyasal katkı malzemeli endüstriyel süt ürünlerini yazmamız istenmiyor...

Çocuklara yedirilen meyveli- aromalı süt ve yoğurtun içine katılan yapay renklendiricileri yazmamız istenmiyor...

Yoğurt, peynir, puding, dondurma gibi içine katıldığı ürünün akışkanlığını-kıvamını düzenleyen “carrageenan (karagenon) E407” katkı maddesinin kalp damar hastalıklarına, diyabet ve kansere sebep olduğunu yazmamız istenmiyor...

Krema, margarin, sütlü tatlılar gibi gıdalarda karışımı kolaylaştırmak için kullanılan “monogliseritler ve digliseritler E470-E477” adlı katkı maddesinin kalp ve damar hastalıklarına yol açtığını yazmamız istenmiyor...

Diyet ürünlere konulan düşük kalorili tatlandırıcı “asesülfam potasyum (asesülfam-k) E950” katkı maddesinin uzun süreli kullanımında akciğer-solunum yolu hastalıklarına sebep olduğunu yazmamız istenmiyor...

Kimyasal yoğurtlara kıvam arttırması ve su tutması için -çoğunlukla domuz derisinden üretilen- jelatin konmasını yazmamız istenmiyor...

GIRTLAKTAN YAKALADILAR


Kuluçka süresi 17 güne inen, 23 saat ışık altında bırakılarak, durmadan yemeye zorlanarak, “kemikleri gelişmesin, sadece et yapsınlar” diye yumurtadan çıkar çıkmaz hormon -antibiyotik ve kanserojen “formaldehit” katkılı yemler verilen tavuk konusunu yazmamız istenmiyor...

Kırmızı ete; kesim, soğutma, taşıma ve işleme gibi endüstriyel işlemler esnasında kaybedilen su oranını yeniden kazandırmak, “marinasyon” denilen terbiye esnasında daha canlı, parlak ve aromalı bir görünüş sağlamak veya hacmi yüzde 25-30 artırmak amacıyla şırıngayla enjekte edilen kimyevi maddelerin neye yol açtığını yazmamız istenmiyor...

Örneğin... Raf ömrü uzaması yani renk değişimi olmaması için özellikle şarküteri gibi işlenmiş ete -mide kanserine yol açan- nitrat ve nitritin sodyum konmasını; etteki bozulmayı önleyici sodyum sülfatın pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında artırdığını yazmamız istenmiyor...

-Balık yeminin kimyasal üretim tekniği olan “extruder” veya balıkların on kat hızlı büyümeleri için AF proteini geni aşılaması yapıldığını yazmamız istenmiyor...

Yazmakla bitmez endüstriyel gıda yalanları...

Ülkemizde 675 bin gıda işletmesi var, bunların kaçı denetleniyor? Cezayla korkutulmak istenen sadece gazeteciler, bilim insanları, STK’lar...

İnsanı, hayvanı, doğayı ölüme sürükleyen endüstriyel gıda düzeni “yaratıcıları” gerçeklerin halk tarafından bilinmesini istemiyor...

Türkiye’yi gırtlağından yakalayan küresel gıda şirketleri sömürü düzeninin sorgusuz, sualsiz sürmesini arzuluyor...

Saklı Seçilmişler” gibi kitaplar yazılmasın istiyor...

Gözlerimiz, kulaklarımız TBMM’de...

Bırakın yazalım, bırakın konuşalım...