Osmanlının kuruluşundan 5,5 asır sonra II. Mahmud, 17 Mart 1857’de eğitim için önemli bir adım atarak, Maarif-i Umumiye Nezareti yani Eğitim Bakanlığı’nı kurdu. Böylece vakıf görünümlü tarikatların elindeki eğitim tek çatı altında toplandı. Halife de olan II. Mahmud’un Maarif Nazırı yani Eğitim Bakanı kimdi? Mora İsyanı’nda öldürülüp tekkesi kiliseye çevrilen Cerrahi Tarikatı Şeyhlerinden Necip Efendi’nin oğlu Abdurrahman Sami Paşa. Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi, zorunlu ilkokul, askeri liselerde Fransızca öğretilmesi gibi yeniliklere imza attı.

NEFESLER TÜKENDİ

Eğitimdeki bu modernleşme hareketini Atatürk, 23 Nisan’da meclisi açtıktan sadece 10 gün sonra 1920’nin 2 Mayıs’ında ilk iş Maarif Vekaleti’ni kurarak, sürdürdü. Mektep ve medreseleri yetersiz bulan Atatürk, eğitime çoğulcu akıl ve bilimi hakim kıldı. Hacı-hoca takımı cübbesi, sarığı ve çağdışı fikirleriyle okullardan uzaklaştırıldı. Araplaşma etkisi kırıldıkça, eğitimde 1.5 asırlık modernleşme hareketinde ‘eşitlik, liyakat, ortak akıl’ yerli yerine oturdu. Toplumda, ‘sıfırı tüketmek’ denilse de, gerçekte ‘zafir’ yani ‘nefes’ olan ve eğitimde ortak aklın nefesini tüketen süreç ise 18 yıl önce 1,5 asırlık kazanımı silerek, geri döndü.

KİMSEYİ DUYMADILAR

Öğrenci, öğretmen, veli, sendikacı, akademisyen eğitime dair söyleyecek sözü olan hiç ama hiç kimsenin sesi duyulmuyor, mağduriyeti görünmüyor. Sözleşmeli, ücretli, rehabilitasyoncu, PIKTES’çi, kadrolu derken, önce Öğretmenler Odası bölündü. 2019 KPSS mağduru öğretmenlerin yaşadığı haksızlık ortadayken, eylülde virüs riski altında 2020 KPSS’ye 1,5 milyon aday daha zorlanıyor, karı-kocaların biri memleketin bir ucunda, diğeri diğer ucunda kimse durumlarını görmüyor. “Yapmayın, etmeyin. Virüs yayılacak” diyerek, yüz yüze seminer risklerine karşı uyaran 1 milyon öğretmenin çığlığı da duyulmadı.

VİRÜS YAYILIYOR

Mesleki eğitimde öğretmenler bugün 5’inci günlerindeler. Gelinen noktada; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Bursa, Edirne, Niğde, Mersin, Çorum, Muş, Van, Giresun, Denizli, Kütahya derken 100’e yakın okulda, Kovid-19 pozitif tanılı onlarca öğretmen, yüzlerce öğretmenle aynı salonda yüz yüze eğitim aldığı için karantinaya alındı. Asıl tehlike ne mi? Yakınları Kovid-19 pozitif tanımlı olduğu için test sonucu bekleyen öğretmenler, seminere girmeye zorlanıp, diğer öğretmenlere de hızla virüs bulaştırıyor. Virüs, artık okullardan topluma yayılıyor.

ÖLÜMLER KAPIDA!

Öğretmenine, ‘Yattığı yerden maaş alan beleşçi’ muamelesini silmede tek çözüm görülen bu şuursuzluk, 18 Eylül’e kadar sürecek gibi duruyor. Hepimiz çok ama çok korkalım ki; doktorlardan sonra öğretmenlerimiz hayati riske girdi. Ve ne yazık ki, risk 21 Eylül’de okulların açılışıyla öğrencilere bulaşıp, evlere de taşınabilir. Okullarda halen tek bir temizlikçi bile tutacak para yok. Bilim Kurulu’nun en az 20 saniye yıkama tavsiyesini yerine getirmek isteyen bir öğrenci sabun sorsa, susmak gerekir. Okulların, MEB’den istediği ödenekler ‘Para yok’ diye gönderilmediyse, MEB’in de Hazine’den okulları açmak için ‘acil’ koduyla istediği 8 milyar TL gönderilmemiş görünüyor.

SİNE-İ MİLLET

Kurtuluş Savaşı’nda cephelerde savaş sürerken, yokluk içinde 1. Eğitim Şurası toplandığı günlerden daha kötü halde değilizdir. Eğitim bir an önce siyaset-tarikat kıskacındaki liyakatsiz yöneticilerin basiretsiz kararlarından kurtarılarak, süreci yönetecek kurullar oluşturulmalıdır. Parasızlıktan, devletin okulları açamadığı ve hijyen koşullarının sağlanamadığı bu şartlardaki bir açılışın ölümcül risklerini de halka kimse izah edemez. Suskunluk yemini hızla bozulup, Sine-i Millet'e dönülmelidir. Millet son kuruşuna kadar eğitime gönüllü destek olacağı gibi gerçek eğitimciler de asrın virüsüyle savaşta gece gündüz demeden görev alacaktır.