ABD Başkanı Trump’ın seçimi kaybetmesinin iki nedeni var:

Birincisi, Covid-19 nedeniyle ekonominin bozulması ve işsizlik oranının artması...

İkincisi ise salgının başlangıcında toplumu, tehlikenin büyüklüğünden haberdar etmemesi!..

Nitekim seçim kampanyası sırasında gelen sert eleştiriler üzerine kendisi de bunu itiraf etmek zorunda kaldı. Toplumu paniğe sürüklememek için böyle davrandığını söyledi.

Ancak bu itiraf eleştirileri durdurmadığı gibi, bazı kanaat önderleri daha da ileri gittiler ve yüz binlerce insanın hayatlarını kaybetmesinin sorumlusu olarak Trump ve yönetimini gösterdiler. Hatta seçilememesi halinde “insanlık suçu işlemekten” yargılanması gerektiğini bile öne sürdüler...

★★★

Almanya’da ise giderek efsaneleşen Başbakan Angela Merkel, tedbirlerin ve kısıtlamaların önemini vurguladığı tüm konuşmalarında; salgınla mücadelede doğru bilgileri paylaşmanın sadece demokrasinin gereği olmadığını, bunun halkın sağlığını korumanın vazgeçilmez koşulu olduğunu belirtti.

★★★

Ülkemize gelince...

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, “gerçek sayıların gizlendiği” iddiaları üzerine bir açıklama yaparak “Bizim görevimiz tüm önlemleri alıp, salgınla mücadele etmek ama aynı zamanda da ulusal çıkarlarımızı korumak” dedi.

Bunları söyleyen Bakan, İsveç gibi sağlık altyapısı çok sağlam olan bir ülkeye özel uçak gönderip, evinde tedavi olabilecek bir hastayı getirerek salgını şov malzemesi yapmaktan çekinmedi. Hipokrat yeminine ihanet etmemekte direnen hekimlerimizin ve saygın bilim insanlarımızın ısrarla “gerçek rakamları açıklamaya” davet etmelerine rağmen, “mücadelede başarılı olunduğu algısını yaratabilmek amacıyla” vaka sayısını gizlemeye devam etti.

Ta ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu vefat sayılarını açıklayana ve Dünya Sağlık Örgütü, aşı kotalarını belirlerken vaka sayısını dikkate alacağını duyuruncaya kadar...

★★★

Oysa tarih, ölümcül küresel salgınlarla mücadelede gerçekleri perdelemenin, tüm insanlığa zarar verdiğini gösteren ibret dersleriyle dolu...

Örneğin 1918-1920 yılları arasında yaşanan İspanyol gribi salgını sırasında, 500 milyondan fazla insan hastalığa yakalandı, 50 milyon kişi de hayatını kaybetti.

Oysa salgının ilk çıkış yeri İspanya değildi!..

1. Dünya Savaşı sırasında Amerika’dan gelen ve sivil hayatında süt üretiminde çalışan bir askerin, önce kendi birliğine bulaştırmasıyla yayılmıştı. Virüs kısa sürede diğer ülkelerin askerlerine, onlardan da tüm dünyadaki sivillere geçmişti.

Sadece Hindistan’da 20 milyon insan, ABD’de ise nüfusun yüzde 30’u enfekte olmaktan kurtulamamıştı...

Osmanlı toprakları da salgının yayılma alanı içindeydi.

Zamanın ünlü isimlerinden, sanat, siyaset ve devlet insanlarından bazıları da -Covid-19 benzeri- salgından nasiplerini almışlardı.

Prof. Dr. Metin Özata’nın “Atatürk ve Tıbbiyeliler” kitabında yazdığına göre; Gazi Mustafa Kemal de bu hastalığa yakalanmış ve atlatmayı başarmıştı.

★★★

Salgın romanlara, öykülere konu olmuş, hatta büyük şair Nazım Hikmet, ilk yazdığı şiirlerin birinde şöyle değinmişti:

‘Biz ki İstanbul şehriyiz,

Seferberliği görmüşüz:

Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,

Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi...’

★★★

Yazıyı okurken “Peki salgının böylesine ürkütücü bir hızla yayılmasının en belirgin nedeni neydi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Hemen cevap vereyim:

Bazı ülkelerdeki yönetimlerin, günümüzde Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın yaptığı gibi, ülke çıkarlarını ön planda tutmaları ve gerçekleri sansür ederek toplumdan gizlemeleri!..