Toplum kendini oluşturan bireylerin ardışık toplamından ibaret değildir. Bundan daha fazlasını ifade eder. Bu sav boş bir hamasetten, içi doldurulmamış bir safsatadan ziyade bilimsel bir gerçekliktir. Bireylerin tek başlarına yaşadıklarında elde ettikleri çıktı/üretim miktarları ile birlikte hareket ettiklerinde elde edecekleri çıktı/üretim miktarları mukayese dahi edilemeyecek kadar birlikte hareket ettiklerinin lehine farklılık gösterir. Bu durumun literatürdeki açıklaması iş bölümü ve uzmanlaşmadır. Kanıtlanmış gerçekleri tekrar ispatlamak değil bu yazıdaki amacım; bizim meselemiz toplumsal iş birliğini en iyi noktaya çıkaracak motivasyonun hangi tarz siyasetten veya düşünceden geçtiğidir.

Bu sorunun cevabı tüm toplumlara dağıtılacak bir reçetede aranamaz. Zira her toplumun kendine has yapısı, sorunları, tarihsel yükü, coğrafyası, ekonomi politiği cevabı değiştirecektir.

Türkiye’nin motivasyon arayışının önündeki en büyük engel her türlü ideolojideki yıkıcılığa varan radikalleşme eğilimleridir. Millet, halk gibi kavramları kendi zaviyelerinden yorumlayıp, toplumu bir arada tutmaktan ziyade kendi toplumlarını yaratma derdinde olan, son tahlilde mevcut sistemin karşıtı birtakım ideolojiler adeta bir virüs gibi toplumun hatta yönetimin içine yerleşmiş ve bağışıklık sisteminin zayıfladığı her anda ortaya çıkmaktadırlar. Radikal İslamcıların, etnik bölücülerin, mezhepçilerin, kıbleyi Moskova’da arayanların ortak noktası bu olmuştur.

Türk topraklarından menfaat sağlama hevesinde olanların güdümlediği bu bedhahlar, kendilerince Türk toplumunu ıslah ederek bir kimliksizleştirme tasarısı yürütmektedirler. Kimileri avam kültürünü din diye pazarlarken kimileri öz değerleri aşağılamayı modernite olarak sunmaktadırlar.

Millet olma bilinci ve ATATÜRK

Ancak bilinmelidir ki Türk Devletini bugün ayakta tutan ve tarihin her sayfasında olduğu gibi günümüzde de dünya sahnesinin başrollerinden biri yapan ne ahlakçılıktır ne de hayasızlıktır, ne din sanılan Arap emperyalizmi ne de ilericilik zannedilen 170 yıl öncesinin manifestosudur. Ne Arapçayı kutsal zannedip dini terimleri Farsçadan aldığından bihaber olmaktır ne de konuşurken Türkçesini hatırlayamıyor gibi yapıp araya İngilizce kelimeler serpiştirmektir.

Bu milleti bugüne taşıyan milli benliği, şuuru ve ortak kimliğidir. Milli benliği oluşmamış devletlerin yakın tarihteki örnekleri Irak, Suriye ve Afganistan’dır. Türk’ün yıkılmaz kalesinin surları milletin benlik ve haysiyetiyle örülüdür.

Türkiye’yi bir arada tutacak, toplam çıktıyı artıracak, bu arada kimsenin boyunduruğu altında kalmadan yaşamak içi ödenen bedeli hatırlatacak motivasyon Türkiye’nin kuruluş felsefesinde, Atatürk’ün Büyük Taarruz’dan önce meclisteki şu sözlerinde saklıdır:

“Efendiler; Türkiye’yi bu tuttuğu sakim yollardan inkıraz ve izmihlale sevk eden bu vadiden kurtarabilmek için bütün alimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da Türkiye’nin re’si tefekkürünü yeni bir imanla istila etmek lazımdı. Milleti düştüğü girive-i(çıkmaz yol) felaketten kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak hayat ve istiklalini kurtarmak
için uğraşmakla kabiliyetli olduğunu anlatmakla yeni bir maneviyatın inkişaf etmesi lazım geliyordu... Bu itibarla bütün memleketin canıyla, başıyla buna sarılması lazımdır. Bütün milletin bu uğurda en son nefesini ve en son kanını akıtarak azim ve sebat göstermesi feraizi ayındadır.”
Atatürk’ün TBMM Konuşmaları-2 Kültür Bakanlığı

Zafer Bayramımız kutlu ve ebedi olsun.