Bizim zamanımızda bir Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS), bir de Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) vardı. ÖSS’ye Kars şehir merkezinde, ÖYS’ye ise Erzurum’da girmiştik.

ÖSS sınavından sonra kendimizi ödüllendirmek için Kars sokaklarında dolaşıp dondurma yemiştik. O ana dek yediğim ikinci dondurmaydı (İlkini de Devlet Parasız Yatılı Okulları sınavı için Kars şehir merkezine geldiğimizde yemiştim).

İkinci durağımız kaset satan bir dükkandı. Yanlış hatırlamıyorsam Kazımpaşa Caddesi’ndeki Sevinç Plak’tı. Vitrinindeki afişten ve gelen sesten etkilenip oradan da Ahmet Kaya’nın “Yorgun Demokrat” kasetini satın aldık.

Eve geldiğimde ilk iş babamın başında boza pişirerek zorla aldırdığım kaset çalarda o kaseti dinlemek olmuştu.

Albümdeki şarkıların sözleri çok karamsardı. Yenilmişlik, kaybetmişlik, umutsuzluk duygusu hakimdi.

Ben sevineceğini, takdir edeceğini beklerken, amcam Ahmet Kaya dinlediğimi fark edince tepki gösterdi. Üzerlerinden 12 eylül geçmiş, işkenceler görmüş, büyük bedeller ödemiş bir kuşağın, “Bir sen kaldın geride”, “içlenir hatırladıkça izlerini o günlerin”, “penceresiz kaldım anne/uçurtmam tel örgülere takıldı/hani benim gençliğim nerede anne” dizeleriyle özetlenebilecek bir “Ahmet Kaya ümitsizliğine/yenilmişliğine” karşı çıkmasının nedenini ancak üniversite yıllarımda anlayabilmiştim.

Amcamın uyarısından sonra Ahmet Kaya’yı bir kenara koyup Ruhi Su, Zülfü Livaneli ve Selda Bağcan gibi seslerle tanışmıştım.

★★★

Üniversite için Ankara’ya geldiğimde ilk yaptığım şeylerden biri Maltepe’de bir düğün salonundaki Selda Bağcan konserine gitmek olmuştu.

Ankara’da zamanla şunu fark ettim: Üniversiteli gençler politik duruşlarını dinledikleri şarkıcılarla, şarkılarla ifade ediyordu.

Ben de dinlediklerim itibariyle kendimi solcu gençlerin arasında bulmuştum.

Ancak bir süre kaldığım Atatürk Öğrenci Yurdu’nda (Namı diğer Site Yurdu) ülkücü arkadaşlarımdan Ozan Arif’i öğrenmiştim. O yıllar Fatih Kısaparmak da çıkış yapmıştı. Yurt kantininde sesini ilk duyduğumda Ahmet Kaya’ya benzetip özgün müzik sansam da “ülkücülerin hakim olduğu bir yurtta herhalde özgün müzik çaldırmazlar” diye düşünmüştüm. Şarkı sözlerini anlayıp, dinleyenlere bakınca da kendisinin ülkücü olduğuna kanaat getirmiştim.

Daha sonra ODTÜ’de, takıldığım öğrenci evlerinde Grup Yorum’la tanıştım.

“Sıyrılıp Gelen” albümü 1987’de çıkmıştı ve şarkılar hepimizin diline dolanmıştı.

Sonra “Berivan”, sonra “Cemo/Gün Gelir” albümleri...

Kasetleri ekmek peynir gibi satılıyordu. Konserler tıklım tıklım oluyordu.

12 Eylül cuntasının ruhu hala iktidardaydı. Terörle mücadelede yoğun zamanlar yaşanıyordu, (polisin “6. Lenin” diye okuduğu) “VI (Vilademir İlyiç) Lenin” kitapları dahi komünizm propagandası sayılıyordu ama kimse Grup Yorum dinlediği için “terörist” ilan edilmiyordu.

1 Mayıs gösterilerine, 6 Kasım’lardaki YÖK protestolarına katılan ve gözaltına alınan arkadaşlarımız, “evde Grup Yorum kaseti var” diye terör örgütüne üyelikle suçlanmıyordu.

★★★

Gel zaman git zaman Grup Yorum da değişti ama ülke daha fazla dönüştü.

Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük beklerken şarkılardan, türkülerden korkan bir ülke olduk.

Terörle mücadelenin en yoğun olduğu 90’ların ilk yıllarında dahi sorun olmayan Grup Yorum şarkıları, 2011’de mahkemelerde “örgüt üyeliği kanıtı” olarak görülmeye başlandı.

“Demokrat” olmakla övünen, Diyarbakır meydanında Şivan Perver’e “megri megri” söyleten AK Parti iktidarı, şarkıları tehlike olarak gören bir iktidar oldu.

Nihayetinde 1989’da söylenmeye başlanan (bugün youtube’daki sadece bir kanalda dahi 6.5 milyon kez dinlenmiş olan) bir şarkı 2021’de, yani tam 23 yıl sonra suç kanıtı sayıldı. RTÜK, “Cemo” isimli şarkı söylendi diye Halk TV’ye ağır bir ceza verdi.

Buna da 2011’deki mahkeme dosyası ve bu dosyanın eleştiri konusu olduğu gazete haberleri gerekçe gösterildi.

RTÜK’e söyleyecek sözüm yok. Hepsi emirleri yerine getiriyor.

Sözüm “Demokrat” ve “Özgürlükçü” olduklarını her fırsatta dile getiren, bununla övünen Binali Yıldırım, Numan Kurtulmuş, Ömer Çelik, Mahir Ünal, Abdulhamit Gül, Yalçın Akdoğan, Ali İhsan Arslan gibi AK Parti’lilere...

Askeri vesayetin en güçlü olduğu zamanlarda dahi olmayan, onların iktidarında oldu diye herhalde gurur duyuyorlardır.

Artık kendilerini kandırmayı bırakıp kabul etmeleri lazım:

Demokrat da değiller, özgürlükçü de...

Böyle devam ederlerse, hepsi tarihe farklı fikirlere tahammül edemeyen, şarkılardan dahi korkan, “şarkıya ceza” gibi antidemokratik uygulamalara ses dahi çıkaramayan siyasetçiler olarak geçecekler.

Tıpkı geçmişin yasakçıları gibi.

Benden söylemesi!