Ankara’da Eskişehir yolundan Necatibey Caddesi’ne doğru yürüyorsanız Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) önünden geçersiniz. Ben o yolu sıkça kullanırım.

Geçen yaz yekpare camdan yeni bir gökdelen yapıp eski emektar binayı yıktılar. Yeni binanın çevresi de ona göre şekillendi, duvarlar ve demir kapılar yükseldi.

Ben yüzlerce kez önünden geçtiğim halde ana girişteki demir kapının kapandığını hiç görmemiştim. Güvenlikçiler kenarda bekliyor, girip çıkanları kontrol ediyor ama o demir kapıyı genelde açık tutuyorlardı.

O demir kapının kapandığını dün ilk kez gördüm.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “11:00’de ordayım” mesajı sosyal medyaya düştükten 10 dakika sonra kapandı o kapı.

TÜİK çalışanları dahi o kapının kapanmasına şaşırmıştı. “Kemal Kılıçdaroğlu için gelecek medya mensupları girmesin diye kapatmışlardır” diye iyi niyetlice düşündüler.

Ancak saat 11:00’i gösterdiğinde anlaşıldı ki o demir kapı, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu için kapatılmış.

Eminim, Başkan binada olmasa da yardımcıları ya da üst düzey yöneticileri oradaydı ve büyük ihtimalle aynalı olduğu için dışarıdan içeriyi göstermeyen kör pencerelerinden olup biteni izliyorlardı.

CHP’li Engin Özkoç ve Selin Sayek Böke, karşılarına çıkan “görevli”ye TÜİK’in internet sitesinde de bulunan “vatandaşlar merkez teşkilata gelerek bilgi alabilirler” ifadesini anımsatarak bilgi almaya geldiklerini söyledi. Karşılarındaki görevli o internet sitesinde ne yazdığını bilmiyordu, çünkü binanın güvenliğini sağlayan özel güvenlikçilerin şefiydi.

Özkoç ve Böke, güvenlik şefinden olumsuz yanıt alınca ısrar etmeyip geri döndüler ve Kemal Kılıçdaroğlu o demir kapının önünde gazetecilere açıklamasını yaptı.

★★★

Olaydan sonra ilk TÜİK Başkanı’yla görüşmek istedim. Özel kalemi kendisinin binada olmadığını, aradığımı ileteceğini söyledi.

Daha sonra CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu aradım. Kendisi TÜİK önünde açıklama yapmıştı ama ben kişisel duygusunu merak ediyordum. Söze, “Heyetimiz, bu konularda uzman isimlerden oluşuyordu. Verileri nasıl ilerliyorlar bunu öğrenmek istiyorduk. Politik bir şeyle değil, işin gerçeğini öğrenmek için gittik” diye başladı. Açıklanan istatistiklerle halkın karşılaştığı gerçek rakamlarla arasında büyük fark olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

“Oraya gidince bu farkın nedenini sormak,  milyonların hakkını savunmak istedim. Telefon açtık, ‘gelip görüşmek istiyoruz’ diye. Önce yanıt vermediler. Bir süre sonra ‘Misafir edemeyeceğiz’ yanıtını verdiler. Muhtemelen arada bir yerlere sordular.

Biliyorsunuz daha önce ‘Devlette ciddi bir çürüme var’ demiştim. ‘İşte bu yaşadıklarım, bu çürümenin göstergesi. TÜİK’i yönetenlerin kendilerine güvenleri olsa ‘Gelin istediğiniz şeye bakın, biz verilerimize güveniyoruz’ derler. Rakamları doğru olsa kapılarını sonuna kadar açarlar. Ben TÜİK’e öğrenciyken dahi giderdim. Yayınlarını alırdım. Şimdi Milletvekili ve CHP Genel Başkanı olarak engelleniyorum.”

★★★

Kılıçdaroğlu’nun ardından eski TÜİK Başkanı ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydemir’i aradım. Aydemir, öncelikle mevcut TÜİK yöneticilerinin bağımsız ve tarafsız insanlar olmadığını ve talimatları yerine getirdiklerini belirterek, Kemal Kılıçdaroğlu’nun onlardan randevu beklemesinin yanlış olduğunu vurguladı. Aydemir, yaşananlarla ilgili şu yorumu yaptı:

“Kemal Bey ne soracaktı? Alacağı cevaplar zaten belliydi. TÜİK yöneticilerine ‘bağımsız tarafsız şekilde çalışın, arkasındayız’ mesajı verecekse anlamlı bir ziyaret olabilirdi. Ben başkanlığımda kimseyi geri çevirmedim, gelip bilgi almak isteyen siyasilere, sivil toplum kuruluşlarına hayır demedim. Denmesini de yanlış görüyorum. Sayın Yaşar Okuyan, başkanlığım sırasında heyetiyle birlikte benzer bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Sen bu ülkenin istatistik kurumusun, Saray’ın değil. Bu nereye kadar gidecek. Hayır diyemezsiniz. Asgari nezaket bile bu ziyareti kabul etmeyi gerektirir.”

★★★

Yaşanan Türkiye’nin demokrasisi ve devlet geleneği açısından bir trajediydi.

TÜİK, her vatandaşın elini kolunu sallayarak girebileceği binasına, Türkiye’nin en fazla oy almış ikinci partisinin liderini, daha da önemlisi milletin seçtiği bir milletvekilini sokmamıştı.

TÜİK Başkanı, Kılıçdaroğlu ve ekibine randevu vermediği gibi, onları hiçe sayıp, yüzlerine demir kapıyı kapatıp, karşılarına da muhatap olarak güvenlik şefini çıkarmıştı.

İktidar mensupları, oturdukları koltuklara güvenerek devletin binalarını babalarının malı gibi gördüklerinden bu işi “mekan baskını” gibi gösterdiler.

O bina, bu tepkiyi gösterenlerin ya da babalarının özel mülkü olsaydı bu tepkiyi anlar, hak verirdim. Ancak, halkın vergileriyle inşa edilmiş TÜİK binasına, halka hizmet etmek zorunda olan TÜİK’e büyük bir nezaketle girmek isteyen halkın temsilcilerinin reddedilmesinin kabul edilecek tarafı yok.

TÜİK Başkanı’nın yaptığı, bırakın siyasi ya da hukuki durumu, insani açıdan da kabul edilemez bir nezaketsizlik ve ayıptı. Asgari nezaket ve hatta ünlü “Türk misafirperverliği”, Kılıçdaroğlu ve ekibinin misafir edilmesini gerektirirdi.