AK Parti’de yarattığı kırılmaya rağmen Ayasofya Camisi’nin İmamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, asla geri adım atmıyor.

En son Twitter’da, “Büyük alim” dediği Said-i Nursi’yi andı.

Rahmet dilediklerine Sultan 2. Abdülhamit’i ve İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif’i ekledi.

Boynukalın’ın yad ettiği başkaları da var.

İskenderpaşa Tarikatı’nın şeyhlerinden Esat Coşan, Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan El Benna, Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakan, ABD’li siyah Müslümanların lideri Malcolm-X, Fatih Camisi’nde 1980 yılında öldürülen Metin Yüksel, İstiklal Mahkemesi’nde idam edilen İskilipli Atıf Hoca...

Yalnızca 10 Kasım’ı boş geçti.

Atatürk’ü anmadı.

Cumhuriyet’in kuruluş yıl dönümü olan 29 Ekim günü de paylaşıma ihtiyaç duymadı.

Şaşırtıcı mı?

Değil!

Boynukalın, Cumhuriyet’in 100. yılına 2 kala, AK Parti tarafından uyandırılmış olan İslamcılık cereyanının ideolojik tutumunu ve eylem planını ortaya koyuyor.

En azından samimi bir İslamcı.

Boynukalın’dan siyasi fetvalar


Boynukalın, Twitter hesabını Ayasofya Camisi’ne atandıktan sonra, 9 Ekim 2020’de açtı. Başlangıçta fıkıh dersi duyuruları ile yetinirken, gazeteci Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman’ı İslam’ı hafife almakla suçladığı polemikle fark edildi.

O andan itibaren siyasi fetvalar art arda geldi.

Örneğin, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez laiklik maddesine itiraz etti.

Dedi ki:

“1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu.

Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün.”

Görüş bildirmesini eleştirenlere “Ben İslam hukuku profesörüyüm. İslam’ı anlatma görevim var” diye yanıt verdi.

Boynukalın, kadın cinayeti kavramına karşı çıktı. Bu kavramın kadınları erkeklere düşman eden sloganik medya propagandası olduğunu ileri sürdü.

İslam hukukunda yer alan kısası önerdi.

Yani, idam cezasını...

İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdi.

Dedi ki:

“Dışarıdan alınan kanunlar bizim toplumumuzun bünyesine uymuyor. Gerçek çözüm, İslam ve kültürel kodlarımızda bulunan değerlerdir.”

Sözleşme kaldırılınca “Hamdolsun!” dedi.

Faizin kaldırılmasını savundu.

Şöyle yazdı:

“Faizin azaltılması ve sonunda tamamen kaldırılması hem İslam’ın, hem de aklın gereğidir. Güçlü ekonomilerde faiz yüzde 0-1 arasında. Faizcilerle mücadele etmek de İslam’ın emridir.”

Yorum ve fetvaları AK Partilileri bile rahatsız etti.

AK Parti Grup Başkanı Özlem Zengin, “Bu açıklamalar siyasetin yükünü arttırıyor. Siyaset çok ağır bir iş. Herkes işini yapmalı” dedi.

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, şu uyarıda bulundu:

“Sürekli polemiklerin içinde olmanız Ayasofya için bedel ödeyen herkesi üzmekte. Bu mecrada/usulle olmanızın kimseye faydası olmadığı kanaatindeyim.”

Kaybeden, Zengin ve Turan oldu.

Twitter’da linç edildiler.

Paralel Diyanet İşleri Başkanı


AK Parti, toplumsal tabanını tutmak için tarikat ve cemaatlerden oluşan muhafazakar topluluklara doğru daralıyor. Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması ve İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, iktidar üzerinde ağırlık ve baskısı artan dini grupların Cumhuriyet karşısında elde ettiği zaferler olarak görülüyor.

Onların taleplerini dile getiren Boynukalın, paralel Diyanet İşleri Başkanı’na dönüşüyor. Bir bakıma, atanmamış şeyhülislam...

Gücünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Osmanlı rüyası’ diye yorumlanacak şekilde cuma namazlarını artık Ayasofya Camisi’nde kılmasından alıyor.

Tehlikeli bir yol açılıyor.

Atatürk, İstanbul’da saltanat yanlılarının sırtını dayadığı ikili iktidara son vermek için hilafeti kaldırmıştı. Bugün AK Parti, oy kaygısı yüzünden laik ve demokratik hukuk devletinin karşısında konumlanmış, dini iktidar alanını ihya ediyor. Erdoğan ve yol arkadaşları, siyasal İslamcığın seçimle iktidara gelebildiği biricik ülkenin Türkiye olduğunu unutmuş görünüyorlar.

Bundandır ki...

Ayasofya Camisi’nin avlusundan laikliğin cenazesi kalkıyor.

Cemil Çiçek: Birleştirici olmalı


Boynukalın’ın tweetlerini Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olan Cemil Çiçek’e sordum.

Çiçek, şunları söyledi:

“Ayasofya’nın kültürümüz ve tarihimizde ayrı bir önemi var. Burada görev yapanların birleştirici ve kaynaştırıcı olması, söylediğine ve söyleyeceğine daha fazla dikkat etmesi gerekir. Ayrıştıran, toplum barışına ve huzuruna katkı sağlayamayacak açıklamalar, bu ruha uygun düşmüyor. Dikkatli davranmaları gerekir. Hele hele din görevlilerimizin... Çünkü bunların arkasında her görüşte insanlar namaz kılıyor. Birleştiriciliği sağlamada sıkıntı çıkaracak beyan ve tartışmalardan kaçınması doğru olur. Herkes, her istediğini, her yerde söylemek durumunda değil. Herkes özgürlük üzerinde duruyor da (kimse) sorumluluk üzerinde durmuyor. Geleneğimizde sorumlulukla bağlantılı özgürlükler söz konusudur.”