Irak’ın Gara bölgesine yönelik Pençe Kartal-2 Harekatı sürerken, terör örgütü PKK en az altı yıldır elinde tuttuğu, rehin alınmış asker ve polislerden oluşan 13 yurttaşımızı acımasızca şehit etti.

Bir infazdan...

Bir insanlık suçundan söz ediyoruz.

Şehitler arasında, 18 Eylül 2015’te görev yaptığı Rize’den dönerken, Tunceli-Erzincan karayolunda alıkonulan Başçavuş Semih Özbey de var.

Şehidin babası olan Malatya Ticaret Borsası eski Başkanı Gürsel Özbey, oğlu ile 12 asker ve polisi PKK’nın elinden kurtarabilmek için altı yıldır çalmadık kapı bırakmadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eski Başbakanlar Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım başta olmak üzere bütün devlet yetkililerine gitti.

TBMM’de HDP’liler dahil siyasi partileri ziyaret etti.

Hatta İnsan Hakları Derneği’ne başvurdu.

Bu arada, şehidin annesi Sadiye Özbey de Diyarbakır’da HDP il başkanlığının önünde yapılan anneler nöbetine katıldı.

O günlerde baba Özbey’ın bana ulaşması üzerine kaçırılan asker ve polislerimizi ekranlarda hatırlattım ve ailelerin mücadelesini dile getirdim.

Ne var ki çocukları PKK’dan alamadık.

Şehit Semih Özbey, önceki gün memleketi Malatya’da toprağa verildi.

Dün baba Özbey ile konuştum.

Yaslıydı.

Özbey, altı yıldır çektikleri acıyı, verdikleri mücadeleyi, sonuçsuz kalan çabalarını ve hislerini anlattı.

Oğlunuzu kurtarabilmek için yıllardır mücadele veriyordunuz.

Altıncı yıldayız. İçlerinde yedinci, sekizinci yılı dolduran çocuklar da var.

Nasıl geçti bu altı yıl?

Nasıl geçirilir, söyleyeyim. Her gün ölen bir insan... Her gün çocuğunun ne olduğunu, ne yiyip ne içtiğini... Eğer anlatılanlar doğruysa bu çocuklar her gün işkence görmüşler ya! Var mı böyle bir adalet, var mı böyle bir dünya ya! (Ağlıyor) Var mı? Bu sözün bittiği yer. Bu insanlık dışı bir şey. Eğer doğruysa çocukların cesetleri üzerinde işkence gördükleri, ayaklarının kırıldığı... Nedir bu ya! Var mı böyle bir şey! İnsan hakkı kutsal değil mi?

Siz çok çabaladınız temas kurmak için, değil mi?

Çok, çok...

Hiç yaklaşabildiniz mi?

Asla! Bir iki defa yaklaşma ihtimalimiz oldu. Ama onun önünde de engeller oldu. İki defa bu çocukların görüntülerini yayınladılar. Daha sonra mektup gönderdiği söylendi. Başka hiçbir temas yok. Ben altı yıldır çocuğumun ne sesini duymuşum, ne yüzünü görmüşüm.

Çok girişimde bulundunuz diye hatırlıyorum.

Siz ne diyorsunuz? Ben bütün gruplara, iki başbakana, HDP milletvekillerine... Birisi diyor ki: “Devlete git.” Birisi diyor ki: “HDP’ye git. Onlar yalan söylüyor, onlar samimi değil.” Velhasıl bizi oyaladılar. Ben çok doluyum.

Siyaset kurumundan aradığınızı bulamadınız.

Siyaset bunu çözecekti. Bu işin çözümü siyasilerdi, ben değildim. Ben devlet değilim. Devleti yöneten siyasiler. Buna bütün partiler dahil.

Eşiniz nasıl?

Ben erkek olarak bu haldeysem, annesini siz düşünün...

Nasıl kaçırılmıştı oğlunuz?

Benim çocuğum Rize’de görev yapıyordu. Rize’den özel arabasıyla gelirken Pülümür yolunda alıyorlar çocuğu. Sivil halde... Oradaki insanlar diyor ki: “Bu çocuk 22 yaşında. Bundan ne istiyorsunuz!” Diyorlar ki: “Bunu misafir edeceğiz, bu bizim misafirimiz.” Misafirlik altı yıl sürdü. Biz bu arada her gün öldük, dirildik.

Kavuşacağınızı umuyordunuz.

Evet, bize hep derlerdi ki: “Toprağın altında olacağına dağın ardında olsun. Bir gün gelir.” Bunu niye yaptılar, bilmiyorum.

Bir vahşet var.

Aynen. İnsanın insana yapmayacağı...

Diğer ailelerle görüşebildiniz mi?

Biz Malatya’da olduğumuz için hepsi geldiler, cenazeleri teşhis ettiler. Başından beri zaten 13 kişiydi. 13 kişiyi de infaz ettiler. Ben tamamının resmini gördüm. Benim çocuğumun sadece yüzünü gösterdiler. Vücudunu gösteremeyeceklerini söylediler.

Peki, sesinizi duyurabilmiş miydiniz?

Başta ailelere pek kulak verilmedi. Diyarbakır Anneleri, gerçekten kamuoyunun olayı duyması açısından yardımcı oldu. Eşim de baştan beri annelerin içindeydi.

Şehit babası oğlunu gözyaşları içinde son yolculuğuna uğurladı.