Eminim izlemişsinizdir, sosyal medyada gündem olan bir video var... Bilal’in vakfı Tügva’nın gençlik toplantısında, Bilal kürsüdeyken hep bir ağızdan yemin ediliyor, komando yemininin sözlerini değiştirmişler, “ben Türk komandosuyum” yerine “ben Tügvalıyım” diyorlar, “biz Tügva erleri, korku nedir bilmeyiz” diyorlar, “her yerde ben varım, karada, havada, denizde, Arakan’da, İdlib’de, Libya’da, Yemen’de” diyorlar, “başkomutan Erdoğan” sloganıyla bitiriyorlar.



Başkomutan kantin asteğmeniydi, Bilal üç hafta bedelli yaptı.



Askerliğini bedelli veya dekontlu yapanlarla, dümenden çürük raporu alanların “komandoymuş gibi” davranma merakı gerçekten enteresandır...



Ben mesela, bir an önce bitireyim diye, asteğmen olmadım, sekiz ay kısa dönem yaptım, bize şarjörü dolu G3 bile vermediler, devre arkadaşlarımın yarısı koluna paraşütçü dövmesi yaptırdı iyi mi!

Mıntıka temizliğinden başka işe yaramayan tırışkadan tipler, haftasonu çarşı iznine çıkar, fotoğraf stüdyosuna girer, kafasına bandana bağlayıp, tırtıllı komando bıçağı ısırırken poz verirdi.

Tahtadan el bombasını ayak bileğine bağlayıp, maket zodyakla fotoğraf çektireni bile gördüm.

Dekor tank vardı.

Maket savaş uçağının önünde güneş gözlüğüyle hatırası olana kimse sormuyor nasıl olsa, birader sen askerde pilot muydun?

Ben güya havancıydım, askerlik faaliyeti olarak bir defa namlucuk atışı yaptırdılar, varillerden hedefi vuracağımıza tee 300 metre ötedeki hamamın kubbesini vurduk... Kulakları çınlasın üsteğmen bölük komutanımız vardı, nerdeyse belinden tabancayı çekip hepimize saldıracaktı, o kadar öfkelenmişti adam.



Ama, biz hiç olmazsa sekiz ay yaptık.

Bilal gibi bedelliler 21 gün yaptı.

Bilal’in parasını bastırarak bedelli askerlik yaptığı Burdur, nüfusa oranla Türkiye’nin en fazla fotoğraf stüdyosu olan şehriydi.

Niye biliyor musunuz?

Burdur’un nüfusu çoluk çocuk 100 bin kişi civarındaydı ama, bedelliler bir milyon kişilik fotoğraf çektiriyordu!

Zahmet edip şehirdeki stüdyolara kadar yorulmasınlar diye, kışlanın içine bile fotoğraf stüdyosu kurulmuştu, her sene ihaleyle kiralanıyordu, “paran yoksa vatan sağolsun, paran varsa canın sağolsun” diyerek bedelli askerlik yaptıran sayın genelkurmayımız, bedellilerin fotoğraflarından komisyon alıyordu.

Kışlanın adı kışlaydı, tatil köyü gibiydi, butiği vardı, hediyelik eşya dükkanı vardı, kantinlerde meze çeşitleri bile bulunuyordu, çiğköfte bile bulunuyordu, dışardan pizza/suşi/hamburger sipariş edebiliyordun, Antalya’ya günübirlik gezmeye götürüyorlardı.

Bu arkadaşların istisnasız hepsinin “Rambo” fotoğrafı var!

Stüdyoda dağ posterinin önünde tahta tüfekle poz verip, facebook sayfasına “Cudi eteklerindeyken” diye yazan bile vardı.



Bu anlattıklarımı eminim en iyi evli kadınlar bilir...

Çünkü malum, herif beş gün askerlik yapar, elli sene anlatır.

Palavrada sınır tanımayanlar vardır... Tam teçhizatlı 25 kilometre koşardık, arkadaşımın ayağı kırıldı, sırtımda taşıdım, kaplumbağa yedim, yılanı elimle yakalayıp sote yaptım, bizi sekiz kilometre açıkta denize attılar, Foça’ya kadar yüzdüm, denizaltıya mayın yapıştırdım, helikopterden helikoptere atladım, üç hafta uyumadığımız zamanlar oldu, generalin üniversitede okuyan kızı bana hastaydı filan.

Hiç kimse askerdeyken patates soyduğunu anlatmaz.

Hiç kimsenin kenef nöbeti tutarken fotoğrafı yoktur.

Kimisi aslında çaycı olduğu halde, askerliğini kozmik oda’da yaptığını anlatır, kimisi alt tarafı tabur komutanının şoförü olduğu halde, kendisine esrarengiz havalar vererek “gizlilik yeminine imza attım, bildiklerim benimle birlikte mezara gidecek” falan diye rüzgar yapar.



(Böyleyiz biz... Subaylarımızı, astsubaylarımızı, uzmanlarımızı, onların emri altında vuruşan kahramanlarımızı tenzih ediyorum. Onlar zaten anlatmaz. Geriye kalan milyonlarcası böyledir.)



Hatırlayın lütfen... Akp kongresine askeri kamuflaj kıyafetleriyle gelerek “Reis bizi Afrin’e götür” diye slogan atıyorlardı.

Bilahare, bu sloganın mucidi olan Akp gençlik kolları başkanının, askerlikten parasıyla yırttığı, 18 gün bedelli yaptığı anlaşıldı.



Rejimi değiştirecek olan tek adam referandumu öncesinde Rıdvan Dilmen “evet” kampanyası başlatmıştı, “vatanımız çok zorlu bir süreçten geçiyor, adeta bir İstiklal Savaşı” diyerek, futbolcu Arda Turan’a pas atıyordu, Arda Turan da aynı “İstiklal Savaşı” laflarını söyleyip, futbolcu Burak Yılmaz’a pas atıyordu, Burak Yılmaz da şarkıcı Murat Boz’a pas atıyordu.

Halbuki... Kısa süre önce Rıdvan Dilmen’e bir röportaj sırasında mikrofon uzatılmış, “Türkiye hangi yarımkürededir, Türkiye kaç bölgedir” diye sorulmuş, Rıdvan iki soruya da cevap verememişti, Türkiye’nin hangi yarımkürede olduğunu bilmeyen arkadaş, Türkiye’nin rejimine dair kampanya yürütüyordu.

Üstelik... Arda Turan, Burak Yılmaz ve Murat Boz “İstiklal Savaşı”na katılım çağrısı yapıyorlardı ama, üçü de askerliğini bedelli yapmıştı!

Koğuş nöbeti bile tutmayan Akp yancıları, memleketin gençlerini “İstiklal Savaşı”na davet ediyordu!



Akp’li üç milletvekilinin, milletvekili seçildikten sonra bedelli askerlik yaptığı ortaya çıktı!

Mevcut yasaya göre, bedelli olarak askere gidenlerin ücretsiz izinli sayılmaları gerekirken, Tbmm bu üç bedelli arkadaşın hem milletvekili maaşlarını yatırmıştı, hem sigortalarını yatırmıştı.

Yani, hem bedelli askerlik yapmış, hem üste para almışlardı.



15 Temmuz darbe girişimi sırasında “beş tankı durduran kahraman” peydah oldu. Ankara Kızılay’da beş tankı tek başına durdurmuştu, tankları durdururken yaralanmıştı, yandaş medyaya manşet oldu, “vatanım yetim kalmasın diye tanklara siper oldum, Anadolu halkı yetim kalmasın diye çarpıştım, beşinci tankı durdururken ezildim, kemiklerim kırıldı, hiç önemli değil, vatan olmadan can olmuyor” dedi, gazi unvanı aldı, gazi tazminatı aldı, gazi maaşı bağlandı.

Çakma gazi çıktı!

Meğer o gece Kızılay’da bile değildi, kendi akrabası bizzat karakola giderek ihbar etti, “kahraman falan değil, kavga ettik, çenesini ben kırdım, devleti dolandırıyor” dedi.

Beş tankı durduran kahraman (!), hakim karşısına çıktı, paraları iade etti, gazilik haklarımdan vazgeçiyorum diye dilekçe verdi.



Ve şimdi bakıyoruz...

Bilal’in kankitoları komando yemini ediyor, “korku nedir bilmeyiz, karada havada denizde, her yerdeyiz” filan diyor, breh breh breh.



İnsan “gerçek kahramanlarımız” adına gerçekten üzülüyor ama, Tügva’ya üye olanlara üstün cesaret ve feragat madalyası takmadıklarına şükretmek gerekiyor!