Günlerdir izliyoruz yurtlarından kaçmaya çalışan onbinlerce Afganı. Yabancı askerlerin merhametine sığınıp kapağı bir uçağa atmanın telaşındalar çoluk çocuk. Mahşer yeri gibi Kabil havaalanının içi dışı, oraya giden bütün yollar. Bombalar patlatıyor insanlık düşmanları, insanlar parça parça...


Çok zor bir durum... “Kaçıyorlar” demek dile kolay ama biz Türkler’e ters bu işler. Memleketin özgürlüğü için, gelecek nesiller rahat yaşasın diye, düşman postalı altında ezilmesin diye topraklarımız ölüme koşmuş ataların evlatlarıyız biz. Vatan bırakılır mı hiç... Evimiz, yurdumuz bırakılır da başka ellere kaçılır mı? Pilav üstü kuru gibi olsa da demokrasimiz ve özgürlükler başka memleket yok ki, iyiyi güzeli göremesek de, isteseler de istemeseler de sonuna kadar sahip olduğumuz tek vatan Anadolu’da, cennet yurdumuzdayız.


Afganlar yurtlarından kaçmaya çalışırken dikkatimi oradan gelen ve ‘bize çok şey anlatması gereken’ Türkiye’ye benzeyen fotoğraflar, görüntüler çekiyor.


Manzara şu: Mahşeri kalabalık, her türlü trajedi ama en fazla da çöp var! Bildiğin ele ne gelirse, yenmiş içilmiş atılmış çöp...


Kaçanlar, kaçmayı kafasına koyanlar ‘burası bitti’ diyerek bir daha geri dönmeyecekleri yurtları Afganistan’ı arkalarında çöp dağları bırakarak terk ediyorlar!


Tamam, onbinlerce Afgan Taliban korkusu yüzünden bırakıp gidiyor Afganistan’ı da biz Çılgın Türkler’e ne oluyor? Arkamızda çöp dağları bırakarak, denizleri, nehirleri, gölleri, havayı, suyu kirtelip çöplüğe çevirip nereye gidiyoruz böyle? Orta Asya’dan buraya geldik de, gidecek başka bir yer, ‘yedek bir vatan’ mı var elimizin altında? Yok...


Yoksa neden benziyor sahillerimiz, ormanlarımız, denizlerimiz, büyük şehirlerimiz, küçük şehirlerimiz ve hatta köylerimiz kaçanlarla dolu Kabil havaalanından gelen fotoğraflara...


Daha üç gün önce yaşandı. Bodrum’un Gölköy Mahallesi’nde adı gibi gerçekten Cennet Koy’un çevresinden sadece dört saatte bir ton çöp toplandı! Yedik içtik, adeta bu memleketten kaçar gibi çöpün her türlüsünü attık oralara. Dilek ağacına döndü tüm ağaçlar! Sanki insanlıkla aramıza mesafe koyup koronavirüs maskelerini asıp bıraktık ağaç dallarına...


Bize ne haller oldu böyle de ‘bizden sonra tufan’ diyoruz artık? Hani her birimiz canımızı seve seve verirdik bu yurt için, çocuklarımız için... Binlerce yıldır can alıyor bu topraklar, seninkini, benimkini ne yapsın? Temiz tutup, temiz bıraksak yeter!


Bunca zamandır yüzümüz kızarmadı. Sadık yarin, kara toprağın karnını yarıp hep versin istedik, hiç vermedik. Ama artık yetmez mi, utanıp bu cennet vatana yaptıklarımızdan kendimize çeki düzen vermemiz gerekmez mi?


Yaşananlar vız gelip tırıs gittiyse bir de şu sözlere kulak verelim öyleyse...


“Burası Törkiye. Törkiye bir cennet... Nereye gidersen guzellik var. Siz Törksünüz. Siz çok şanslısınız aslında! Burda yaşıyorsunuz. Ama bu Törkiye’de bir sorun var! Biliyor musunuz ne o? Bu sorun çop! Her yer çop! Sorun kimin? Sizin...


Bu problemi nasıl çözbiliriz? Kolay bi şey, herkes bir poşet alıcek (elindeki siyah çöp poşetini havaya kaldırıp gösteriyor) bööle ve de toplayacağız çopleri... Toplamak zor bi şey değil. Herkes yapsak güzel... Kim yaptı bunu?


Yav utanıyorum yaa! Siz utanmıyor musunuz? Ayıp değil mi?


Biz atmadık deme... Sizin bahçe bu! (çöp dolu sahili eliyle gösteriyor) Temiz kalsın ya Törkiye...”


İnternete girip, ‘Mick Amca isyan etti’ yazın karşınıza Fethiye’ye gele gide Fethiyeli gibi konuşmaya başlayan İngiliz Mick Scarsbrook’un tokat gibi videosu çıkıyor.


Fethiyeli Mick Amca, gözümüzün bebeğine bakıp gözümüzün bebeği olması gereken yurdumuz için “Utanmıyor musunuz onu böyle kirletmeye” diye soruyor bize.


Bizde utanmak az biraz farklı Mick Amca! Var ben utanmak ama yine atmak çöpü, yine atmak... Sen de ‘ayıp değil mi, utanmıyor musunuz’ falan demeyi azalt istersen. Burası Törkiye! Doğruları söyleyerek hakaret etmekten her ‘an gel bakalım Mick’ buraya diyebilirler!