Sürekli okurlarım artık fark etmiştir. Bazı olayları bir hafta tartışıldıktan sonra yazıyorum. Kimin ne dediğini, nasıl bir tavır aldığını gözlemleyip, her boyutuna odaklanıp detaylı bir analiz yapmaya çalışıyorum. Adana’da hafta başında yaşanan “Kuytulcular” eylemine yönelik polis müdahalesi de benim için o olaylardan biriydi.

Polisin müdahalesi, liberal, sol, merkez sağ camiada sadece “gösteri ve toplu yürüyüş hakkının ihlali”, ya da “kolluk kuvvetlerinin orantısız güç/şiddet kullanımı” üzerinden tartışıldı.

★★★

Oysa o gün Adana’da yaşananlar muhafazakarlar arasında, özellikle de 28 Şubat döneminde bedel ödeyen, başörtülerini çıkarmadıkları için ikna odalarına alınan, okullarına alınmayan, karakolluk olan kadınlar tarafından başka bir şekilde tartışıldı.

Star Gazetesi yazarı Sibel Eraslan’ın “Başörtülü bir kadının elindeki copla, kemiklerini kırarcasına bir başka kadını dövmesi beni tam anlamıyla şoke etti” sözleri, aslında muhafazakar camiada çok geniş bir kesimin vicdan sesi olmuştu. Kendisine gelen destek bunun göstergesiydi.

Olaydan iki gün sonra AK Parti’ye gönül vermiş, hala partide yoğun bir şekilde çalışan iki Hanımefendiyle uzun bir sohbetimiz oldu. İkisi de Sibel Eraslan gibi düşünüyordu.

Kendilerine Nihal Olçok’un “sen başörtünle polis olabil diye çok cop yedik biz ablaların olarak” mesajını da anımsattım. Biri, Nihal Hanım’dan pek haz etmediğini de not düşerek, “Ama bu konuda yüzde yüz haklı, polis üniformasının üzerine o başörtüsünü giyebilsin diye çok bedel ödendi” dedi.

AK Parti kadrolarından başka insanlarla da konuştum. Herkes benzer görüşler dile getirdi. Hatta biri, “CHP iktidarında böyle bir şey olsa kıyameti koparmıştık” diye özeleştiri yaptı.

Çok haklı!

Rize’de derelerine, Muğla’da zeytin ağaçlarına, Boğaziçi Üniversitesi’nde üniversitesine sahip çıkan başörtülü kadınlara yapılanlar CHP iktidarında yapılsa muhafazakarlar kıyameti koparırdı.

Benzer şekilde CHP’nin başörtülü Parti Meclisi üyesi Avukat Sevgi Kılıç için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Vitrin Süsü” dediğini de anımsamakta fayda var.

★★★

Muhafazakar camia Adana’da yaşananlara tepkili de Sayın Cumhurbaşkanı ortaya çıkan o fotoğrafa ne diyor?

Yazıyı yazana dek bu konuda konuştuğunu duymadım. Belki Çarşamba günü TBMM’de grup konuşmasında konuya girerdi ama sesi kısıldığı için o toplantı da iptal oldu.

Peki konu son AK Parti MYK toplantısında konuşuldu mu? (Görevi gereği konuşan Sözcü Ömer Çelik dışındaki) AK Parti yöneticileri niye sessiz?

Bu soruları AK Parti’lilere de sordum. AK Parti Genel Başkan Yardımcılarından biri “Sayın Cumhurbaşkanımız o fotoğraf konusunda rahatsızlığını dile getirdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da olayın provokasyon olduğunu, bunu kanıtlayacağını söyledi “ dedi. Ancak başka bir MYK üyesi iki ayrı kaynağım “Hayır konu MYK’da gündeme dahi gelmedi” dedi.

İki ayrı kaynağın “konuşulmadı” sözleri elbette önemli. Ancak Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in o MYK toplantısıyla ilgili basın toplantısında “Tabii ki provokasyonları da görüyoruz” ifadesi, “Cumhurbaşkanımız rahatsızlığını dile getirdi, Soylu provokasyon dedi” bilgisini aktaran kaynağımın haklı olabileceğini de düşündürdü.

★★★

Belli ki muhafazakar camiada büyük tepki çeken olay, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da ya da AK Parti yönetiminde aynı etkiyi uyandırmamış. Ülkeyi yöneten ve kendilerini “muhafazakar” olarak adlandıran kesim, kendini muhalefette konumlandırmış olması nedeniyle Furkan Vakfı’nı, çarşaflı, başörtülü taraftarlarını “provokatör” olarak etiketlemeyi seçmişler.

Gezi olayları sırasında uydurdukları Kabataş yalanı üzerinden günlerce “Başörtülü bacımıza....” diye başlayan duygu sömürüsü ve ajitasyon dolu cümleler kuran iktidar mensupları ve AK Parti’li yöneticilerinin, iktidar icraatlarına karşı geldiler diye Adana’da, Boğaziçi’nde, Rize’de, Muğla’da yerlerde sürüklenen, coplanan başörtülü bacılar için “provokatör” etiketine sarılmaları, sadece gerçek yüzlerini gösterir.

Adana’da o copu bütün hırsıyla ve gücüyle çarşaflı bir kadına indiren başörtülü polis, gerçekten kınanacak, kabul edilemez bir harekete imza atmıştır ama aynı zamanda AK Parti iktidarının başörtüsü konusundaki samimiyetsizliğini de ortaya çıkarmıştır.

Önemli bir not daha:

Bu olay sadece iktidarın başörtüsü konusundaki maskesini düşürmedi!

Aynı zamanda toplu gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan başka mahalleden kesimlere (sendikalara, işçilere, meslek odalarına, çevrecilere, kadınlara) yönelik orantısız kolluk şiddetine karşı kayıtsız kalan muhafazakarların samimiyetsizliğini de gün yüzüne çıkardı.

Şimdi ve gelecekte kulağımıza küpe olması gereken tek gerçek şudur:

İnsan hakları ve özgürlükler her birey için vazgeçilmezdir. Mevzu hak ve özgürlükler ise hangi mahallede olduğunuz sadece teferruattır.