Dokuz günlük bayram tatilinin ilk yarısında Ankara’daydım.

Her sabah erkenden kalkıp 10-15 bin adım yürüdüm.

Ankara gerçekten boşalmıştı. Büyük ihtimalle imkânı olanlar sahillere, olmayanlar köylerine gitmişti.

(Yazacağım konuyla ilgisi yok ama not düşmeden geçemeyeceğim:

Hazır sokaklar boşken Çankaya’daki Kavaklıdere, Güvenevler, Barbaros ve Küçükesat mahallelerinin bütün sokaklarını adeta arşınladım.

Bu vesileyle, geçmişteki mimari anlayışının, kent estetiği konusundaki hassasiyetin bugünün çok ötesinde ve ilerisinde olduğunu, yeni nesil mimarların imza attıkları projelerle büyük kent suçları işlediğini bir kez daha görmüş oldum.)

Belki de son zamanlarda yaşanan krizler, gerilimlerden sonra en çok ihtiyacımız olan şey bir çeşit kaçış olan tatildi.

★★★

Ankara’da kalmanın bir sonucu olarak televizyon tartışma programlarına da “nöbetçi yorumcu” kontenjanından katıldım. Tatil boyunca o dört-beş saatlik programlarının neredeyse ilk yarısında durmadan/dinlenmeden, bıkmadan/usanmadan “Ekrem İmamoğlu’nun Fethiye tatili” konuşuldu, tartışıldı.

Hükümet yanlıları sürekli şu soruyu soruyordu: “İstanbul’da sel vardı, İmamoğlu niye tatile gitti?”

Sanki 20 milyonluk İstanbul’un, 6 milyonluk Ankara’nın boşaldığı tatil günlerinde Türkiye’nin en ciddi sorunu İmamoğlu’nun ailesiyle bayram tatiline gitmesiydi.

Sonunda canıma yetti ve açtım ağzımı yumdum gözümü:

Kardeşim, Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik kriz, İstanbul’u vuran selden daha beter değil mi?

İnsanlar işsiz.

İnsanlar yoksul.

Enflasyon, hayat pahalılığı uçuşa geçmiş.

Dolar kurunu tutabilene aşk olsun. Cebimizdeki Türk lirası durduk yerde eriyor ve hızla yoksullaşıyoruz.

Asgari ücrete, emekli ve memur aylıklarına yapılan zamlar hızla erimiş.

Çiftçi gübre, mazot, elektrik ve su maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle bu yılı boş geçmiş.

Kredi Yurtlar Kurumu’ndan öğrenim kredisi alan gençler, aldıkları paranın üç katı kadar “geri ödeme” zorunluluğuyla karşı karşıya.

Güya serbest piyasa ekonomisi var ama iktidar şirketlerin hesaplarında bulundurdukları döviz miktarına, ihracat yaptıktan sonra kazandıklarını hangi kurda tutacaklarına dahi karışmaya başlamış. Artık sanayici de emekçiler kadar dertli.

Buna karşın paradan para kazananlar bayram yapıyor. Parası olanların bankada tuttuğu mevduat için vatandaşın ödediği vergilerden oluşan bütçeden milyarlarca lira kur farkı ödeniyor.

Elektrik tedarik şirketleri ve EPİAŞ, elektrik üreticilerinin alacaklarını devletin yaptığı düzenlemeye dayanarak ödemiyor. Enerjide tam anlamıyla “temerrüt” dönemine geçilmiş vaziyette.

Diğer taraftan yandaş şirketlerin milyarlarca lirayı bulan vergi borçları siliniyor.

★★★

Ne yazık ki durumun düzeleceğine ve bir çıkış olacağına dair zerre umut ışığı yok.

İktidar mensupları, dört yıldır ellerinde her türlü yetki ve güç olduğu halde çözüm yerine bahane üretiyor, hala gelecek zaman kipiyle konuşuyor, muhalefet partileri gibi vaatlerde bulunuyor.

Bir bakan, kendisine ekmeği 8 liraya, unun çuvalının 500 liraya çıktığını anımsatan vatandaşı korumalarının gazabından kurtarmak için “elleme elleme dursun orda” gibi veciz bir cümle kurabiliyor ve eşya muamelesi yapabiliyor.

Ülkenin Hazine ve Maliye’si emanet edilen güler yüzlü, şirin, esprili komik adam, gözünü kapatıp rüyalara dalıyor ve o rüyaları milletin de yaşamasını arzuluyor.

Profesör ünvanlı densizin biri çıkıp “Fakirlik, haline şükredip kimseye şikâyet etmeyerek ihtiyacını gizlemektir” diyebiliyor.

Ülkenin Cumhurbaşkanı da milyonlarca dolar harcanarak inşa edilen yazlık Sarayı’ndan oturup artık vaatlere karnı tok olan vatandaştan sabretmesini istiyor.

Ez cümle ekonomide doğal olmayan bir “afet” yaşanıyor ama ülkenin lideri tatil yapabiliyor. Ancak kimse bunu sorun etmiyor ve “İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu niye tatilde” sorusunun yanıtını tartışıyor.

Evet İmamoğlu keşke İstanbul’da olsaymış.

Ancak Cumhurbaşkanı’na doğal olmayan bu ekonomik afete rağmen tatil yaparken iki kelime edemeyenlerin İmamoğlu’nu linç etmesi hiç inandırıcı ve hakkaniyetli değil.

Ferhan Şensoy’un deyişiyle doldurmak için incir çekirdeğine eziyet etmeye gerek yok!