Geçmişi M.Ö 2 bin yılına kadar inen adadan, Homeros’un ünlü anlatısı İlyada’da söz edilir. Homeros’un söylediğine göre, Bozcaada ile Gökçeada arasında çok geniş ağızlı bir mağara varmış. Bu mağarada tanrı Poseidon’un kanatlı atları bulunurmuş. Bu atların kişnemeleri bütün Ege’de duyulurmuş.

Adı 2 bin yıl süreyle İmroz olan ada, Lozan antlaşması çerçevesinde Türkiye’ye verilince Gökçeada olarak değiştirilmiş.

Şimdi kimisi eski adını, kimisi de yeni adını kullanıyor.

Adaya Gelibolu’nun Kabatepe mevkiinden kalkan feribotla ulaşılıyor. Feribot rahat ve hızlı. Yaklaşık 1,5 saatte adaya varıyor.

Limanın pek iç açıcı görüntüsü yok. Bir kaç hediyelik eşya satan dükkan ve derme çatma kulübeler var.

10 dakika ötedeki merkez ilçenin görüntüsü de çok parlak değil. Özensiz apartmanlar, bakımsız sokaklarla tam bir Orta Anadolu kasabasına benziyor. Bu arada adayı yöneten kaymakamın, kadın eli sıkmadığını da belirtmeliyim.

Konaklama yerlerinin çoğu burada. 

Gökçeada, aslında yemyeşil bir ada. Zeytin ağaçları, kavaklar, bereketli tarlalar adanın tümünü yeşile boyamış.

Egeli serin rüzgarlar, sıcağı üfleyip, kovaladığı için insan pek bunalmıyor. Hele güneş battıktan sonra biraz ürperiyor bile.

Gökçeada’nın asıl güzelliğini, tepelerde ağaç gölgesine sığınmış eski köyler sergiliyor.

Tam sekiz tane köy var. Bunlar Zeytinli köy, Kale köy, Tepe köy, Bademli köy, Dere köy gibi eski yerleşim yerleri. Ayrıca Şahinkaya, Uğurlu ve Yeni Bademli köy gibi yeni kurulan köyler de mevcut.

Eski köylerdeki evlerin bir çoğu restore edilmiş. Eski taşlarla döşeli sokaklar, rengarenk sardunyalarla süslenmiş. Restoranlar, küçük kahveler, hediyelik eşya satan dükkanlar çevreye tam bir tatil kasabası görüntüsü katmış. 

Tüm bu güzelliklere rağmen, kapısında paslı kilitlerin asılı olduğu, yıkık dökük taş evlere rastlamak insanı hüzünlendiriyor.

Denizi serin ve pırıl pırıl. Aydıncık, Kaleköy, Yuvalı doğal plajları mavi sularla kucaklaşmak isteyenler için ideal adresler.

Adayı arabanızla şöyle baştan aşağı dolaşmanızı öneririm. Pencerenizi sakın kapatmayın. Çünkü keskin kekik ve çiçek kokusu ciğerlerinizi tertemiz edecek. Ayrıca çok ilginç manzaralar da göreceksiniz.

Gökçeada  lezzetli mezeleriyle de ünlü. Adanın kalamarı, ahtapotu, karidesi ve levreği birbirleriyle lezzet yarıştırıyorlar. Ayrıca dünyanın en lezzetli kılıç balığının burada tutulduğunu iddia ediliyor.

Adalıların anlattığına göre, Kılıç balıkları, Egenin en derin yeri olan Gökçeada ile Semendirek adası arasında yüzerlermiş. Dinlenmek için su yüzüne yaklaşınca da balıkçıların zıpkınlarına hedef olurlarmış.

Adada hala zıpkın avcılığı yapan birkaç tekne var. Ben oradayken tam kılıç balığı zamanıydı. Bol bol defneli şiş ızgara yedim.

Adanın oğlakları ve kuzuları da, gerçekten damak çatlatacak cinsten. Lezzetleri tüm Ege’nin malumu. Bunun sırrı da, bu hayvanların çayırlarda özgürce dolaşmaları, çevredeki kekik tarlalarında beslenmeleri. Devamlı hareket halinde oldukları için, yağ sadece bir organ etrafında birikmiyor, tüm etin içine, mermer damarları gibi dağılıyor.

Her lokantanın bunları pişirme tekniği ayrı. Kimi fırında yapıyor, kimi buharda pişiriyor, kimi çevirerek kızartıyor, kimi de tandır yapıyor. Nasıl pişirilirse pişirilsin, insan yemeye doyamıyor. Hele yanında bir de kuzunun yağıyla pişmiş pilav varsa.

Eğer gidecek olursanız bazı önerilerim olacak:

Kaleköy’de ki Eleni Taverna, denizi kıyısında. Görüntüsüyle tam bir Egeli. Üç peynirle yapılan Saganaki, Kılıç şiş, patates yatağında ızgara külbastı, Girit Ezmesi, güveçte ahtapot, kalın bir dilim beyaz peynirin altına gizlenmiş domates salatası öne çıkan lezzetler.

Tepeköy’deki Angelikis, köyün meydanında. Eskiden bakkal olan bayan Angelikis tarafından işletiliyor. Kırmızı yanaklı, hoş sohbet bir hanım. Güveçte beğendi eşliğinde sunulan ahtapot ve fırında oğlak her türlü övgüye değer. Akşamları usta bir sirtakici kendini masaların arasına salıveriyor. İşte o zaman tüketilen Uzo sayısı birden artıyor.

Kaleköy’ün zirvesindeki Poseidon’un manzarası ise doyumsuz. Güneş batarken muhteşem bir görüntü sunuyor. Burada ada otlarıyla yapılan ot tabağı, Uzo’nun en lezzetli eşlikçisi.

Zeytinköyü’ndeki İlisos’un mönüsü ise adanın yemeklerinden oluşuyor. Çoğu yaşlı adalı kadınların tarifleriyle yapılmış. Eski bir yağ sıkım evi olan tavernayı, okulun müzik öğretmeni işletiyor. Mevsim yeşillikleri ve tuzlu sardalye ile yapılan salatus, pazı ile doldurulan bebek kalamar, ahtapotlu bulgur pilavı, ahtapot yahni, iç pilavla doldurulmuş ada kuzusu dikkati çeken yemekler.

Zeytinliköyü’nün girişindeki Son Vapur ise, gerçekten vapuru kaçırtacak kadar lezzetli. Yeşillikler arasında ve kuş sesleri ile süslenmiş tavernanın tüm mezeleri çok lezzetli. Izgara balık simiti ve iç pilavlı oğlak damakları şenlendiriyor.

Adada daha bir çok lezzet durağı var. Bunlar benim uğrayabildiklerim.

Bu yaz tatilinizin bir bölümünü Adaya ayırmanızı öneririm. Çok keyif alırsınız. Sadece Ağustos’un ikinci yarısında Ortadoksların büyük bir bayramı var. Bütün dünyadan akın akın gelen oluyor. Hiç yer bulamazsınız, aklınızda olsun.