Yıl 1963…

Gülhane Tıp Akademisinde yatan emekli Orgeneral Kazım Orbay'ın mide kanseri olduğu anlaşılır, doktorlar ömrüne beş, altı aylık bir zaman biçerler...

Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörleri ve Milli Birlikçiler toplanıp durumu görüşürler. “Acaba dışarıya, yurt dışına göndersek mi?”

Bir umuttur, belki kurtulur..

Ama nasıl gönderilecektir?

Kazım Paşa Genelkurmay eski Başkanı’dır. Kazım Paşa Danışma Meclisi Başkanıdır. Kazım Paşa Kontenjan Senatörüdür. Lakin hepsi de bilirler ki, Kazım Paşa’nın parası yoktur.

Şöyle bir formül bulurlar.

Parlamento üyelerinin, tedavilerinin, gerektiği hallerde yurtdışında yapılacağı ve masraflarının  devlet tarafından karşılanacağı kabul edilmiş ve içtüzüğe girmiştir, fakat kanun henüz çıkmamıştır, uygulanması  mümkün değildir.

O halde bu masrafı Milli Birlikçiler ile kontenjan senatörleri, aralarında bir fon kurarak karşılayacaklar, fakat Kazım Paşa’ya devletin ödediğini söyleyeceklerdir. Bunu da kimseye duyurmayacaklardır, ama iki kişi hariç...

*Cumhurbaşkanı Gürsel ve Başbakan İnönü..

“İkisi de Kazım Orbay'ın en yakın dostları ve silah arkadaşıdır.“

Görev, emekli Albay Sadi Kocaş'a verilir. Koçaş, önce İsmet Paşaya gider, durumu anlatır.

“İsmet Paşa itiraz eder:”

“Kazım Paşanın toplama para ile yurtdışına gönderilmesini uygun bulmuyorum, kendisi duyarsa kahrolur.”

İsmet Paşa, Müsteşarı Haldun Derin'i çağırır, durumu kısaca anlatır, nasıl bir formül bulunacağını sorar. Müsteşar “Örtülü ödenekten gönderebiliriz paşam!” der.

İsmet Paşa, müsteşarın yüzüne bakar:

“Ben onu sormuyorum, para hazır. Döviz işini ve transfer imkanını soruyorum.”

“O basit paşam, hemen yaptırabiliriz!”

“O halde Sayın Koçaş, parayı size getirince hemen gereğini yapın!”

Müsteşar odadan çıktıktan sonra, İsmet Paşa Koçaş'a döner:

“Bak Koçaş, senin benim ve Allah'ın arasında kalacak bir anlaşma yapacağız. Ben Orbay'ı toplama para ile tedaviye göndermem. Eminim ki, Kazım Paşa’nın tedavisi 'için her fedakarlığı göze alırsınız. Ama hiçbirinizin bu gücü yok, benim ise var.. Bu parayı ben vereceğim. Size bir çek vereyim, parayı alıp müsteşara teslim edin, döviz işlerini yapsınlar. Ama, bana söz ver, paranın  kaynağını kimse bilmeyecek.”

“Söz paşam!”

“Ne kadar para gerekiyor?”

“Doktoruyla birlikte gidecekleri için 56 bin lira lazım.”

“Ben 60 bin liralık bir çek vereceğim, eksik kalırsa, yine veririm. Hiçbir şeyden kaçınmayacaksınız, hiç olmazsa son aylarını huzur içinde geçirmesini sağlayacaksınız.”

İsmet Paşa Orbay’la birlikte, Sadi Koçaş'ın da gitmesini ister. Koçaş kendi masrafını kendisinin yapacağını söyleyince, İsmet Paşa ona da itiraz eder:

“Hayır Koçaş, sen de doktor da beraber gideceksiniz, masraflarınızı tamamen ben ödeyeceğim!”

Sadi Koçaş, «Atatürk'ten 12 Mart'a» adlı anılarının üçüncü cildinde bu olayın sonunu şöyle anlatır:

“Her şey hazırlandı ama Orbay böyle bir seyahati kabul etmedi, bütün ısrarlarımıza rağmen. ‘Ben 78 yaşındayım, bu yaşta bir insan için, devlet bu kadar masrafa sokulmaz. Hiç ısrar etmeyin' dedi.”(Hasan Pulur’un “Olaylar ve İnsanlar’’ kitabından)