Bürokrasinin iktidar eliyle suça bulaştırıldığını söyleyen eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, SÖZCÜ’ye konuştu...


AKP’nin kendi çıkarı için uyguladığı politikalarla Türk halkını köleliğe mahkum eden bir iktidar olduğunu belirten Tantan, “İktidar ‘Benim suçum ne, hangisine imza attım’ diyecek ve çözüm süreci gibi alenen ortada olan bir takım Anayasal suçların dışında ortada bir şey olmayacak” dedi


Türkiye’deki 10 milyon göçmen ve ortaya çıkan sorunları tartışmayı “yabancı düşmanlığı” olarak görenler yanılıyor. Büyük bir kısmı Suriye’deki savaş nedeniyle hükümet tarafından kabul edilen, savaş bittikten sonra bayramlarda ülkelerine gidip dönen, geri kalanların çoğu yasadışı yollarla sınırlarımızdan kolayca girmiş olan bu yabancıların ekonomiyi olumsuz etkilemesi, onlara yapılan milyarlarca dolarlık sağlık hizmeti vs. her tür yardımın kendi vatandaşlarımızın cebinden çıkması, şiddet ve taciz olayları yaratmaları,  tepki duyan halkın artık tepkisini ortaya koymaya başlaması, devlet kurumlarına yerleşmeleri ve daha birçok neden göçmenlerin gönderilmesini isteyen vatandaşların sayısını hızla arttırdı. Son olarak Şanlıurfa’da halk ve Suriyeliler arasında yaşanan gerginliğe polis müdahale etti, Türkiye bu sorunları yaşarken İngiliz Dışişleri Bakanı oradaki yasadışı göçmenleri Ruanda ve Türkiye’ye gönderme planları olduğunu açıkladı, ilk tepkiyi muhalefet partileri verdi, neyse ki bir süre sonra Türk Dışişleri Bakanlığı “Türkiye sınır muhafızınız değil” dedi. Tabii burada asıl mesele bu sözleri söyleyebilecek cesarete sahip olabilmeleri. Bu konuyu ve merak ettiğimiz, gündemimizde olan birçok konuyu eski İçişleri Bakanı, Yurt Partisi Genel Başkanı Sayın Sadettin Tantan’la konuştum.

Sadetttin Tantan, 1966’da komiser yardımcısı olarak göreve başladığı Emniyet teşkilatında Eskişehir, Bursa, ve İstanbul’da Narkotik ve Asayiş şubelerinde çalışmış, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde Mali Polis Müdürü, Giresun ve Tekirdağ’da İl Emniyet Müdürü, 1990-94 yılları arasında Emniyet Müdürlüğü Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanı olarak görev yapmıştır. 1994’te emekli olarak ANAP’ta siyasete atılan Sadettin Tantan; Fatih Belediye Başkanı olmuş, daha sonra parlamentoya girerek DSP-MHP-ANAP koalisyonunda İçişleri Bakanlığı yapmıştır. Ocak 2002’de Yurt Partisi’ni kurmuş ve Genel Başkan seçilmiştir.


Sayın Tantan, gerek Emniyet Müdürü, gerek İçişleri Bakanı olarak büyük bir deneyime sahipsiniz, mülteci ve kaçak göçmen sorunu giderek Türkiye’nin en önemli meselesi haline gelmeye başladı. Şimdi görüyoruz ki İngiltere Manş denizini yüzerek geçen göçmenleri bile Türkiye’ye gönderme planları yapıyor. Dışişleri Bakanlığı cevap verdi ama acaba iktidar AB’ye gidecek tüm göçmenleri burada tuttuğu gibi sonunda onları da kabul etmeye kalkar mı?

Kabul edemez ama AKP şu anda iktidarda kalabilmek için, kendi geçmiş zaaflarından dolayı kendisini yerinde tutacak her türlü desteğe muhtaç olduğu için buna karşı çıkma şansına sahip değil. Dikkat ederseniz iktidar şu anda İngiliz bankerlerinden besleniyor, krediyi onlardan alıyor, ekonomiyi yönetenler itiraf ettiler. Bizim zaaflarımızdan dolayı İngiltere de, ABD de, diğer ülkeler de her türlü baskıyı uygulayacak.

Bu durumda İngiliz devletinin yeni bir oyun planıyla karşı karşıyayız, sadece göçmenler değil, milyonlarca ton çöplerini de biz alıyoruz. Burası Avrupa Birliği’nin göçmen deposu değil. Özellikle Afganistan’dan gelenler Amerika’nın NATO üzerinden kullandığı insanlar, dikkat ederseniz Türkiye’de “adrese teslim” gönderildiler, çoğu Afganistan ordusunda savaşan insanlar. Acaba Türkiye bunları gelecekte Suriye’de mi kullanacak sorusu var ama burada esas konu şudur; Batı, Türk kimliğinden rahatsız oluyor, özellikle bizim üniter devlet yapımızın içten ve dıştan çökertilmesi için çabaları var ve maalesef buna bazı siyasetçiler, akademisyenler ve ticaret adamları katkı sağlıyor.



“BU İKTİDARIN GÖREVİ CUMHURİYET'İ ÇÖKERTMEK!”

“Batıyor” denilen bir ekonomiyle, halk sürünürken yeni mülteciler kabul etmeleri mümkün olur mu? Hükümetin istediği ek bütçede yılın başından bu yana onlara harcananların dışında mültecilerin sadece sağlık harcamaları için 1 milyar 250 milyon lira ayrılmış, Meclis kararı olmadan İngiltere’nin kaçak mültecilerini alabilirler mi?

Burada muhalefete büyük görev düşüyor, Meclis’in çalıştırılması için muhalefet partilerinin çaba sarf etmesi, iktidarı sıkıştırması gerekiyor. Ayrıca toplumu yeterince bilinçlendirebilirse büyük kitlelerin itiraz etmesi, bu yanlış kararların peşini bırakmaması, aralıksız olarak tepkiyi sürdürmesi, hukuk ve adalet zemininde tepki gösterilmesi sonuç verecektir. Hiçbir iktidar, eğer tam bir otoriter rejim değilse halk kitlelerinin süren tepkilerine rağmen yanlışında devam edemez ama Türkiye’de tepkiler cılız, hafızalar zayıf maalesef. Bu iktidarın görevi Türkiye’yi içerden çökerterek Cumhuriyet devletini ortadan kaldırmak, Cumhuriyet’in temel alt yapılarını çökertmek olduğu için doğruyu yalan ve yanlış olarak topluma kabul ettirdi, “helal olsun her şeyi yaptılar” durumuna geldi. Aslında bilgiden yoksun, bilgiyi dışlayan, cehaleti hakim kılmaya çalışan iktidar, bürokrasiyi de suç işleyen bir bürokrasiye dönüştürdüğü için belki ilerde işlediği suçlara ait imza bile bulunmayacak; “Benim suçum ne, hangisine imza attım” diyecek ve -çözüm süreci gibi alenen ortada olan bir takım Anayasal suçların dışında- o imza bulunamayacak.

“PKK/YPG PROJESİ ALMANYA VE İNGİLTERE’NİN DESTEĞİYLE BAŞLADI”

Zaten çözüm süreci için Cumhurbaşkanı “Biz PKK’ya güvendik, bu süreçte onlara ateş edilmedi ama güveni kötüye kullandılar, silah ve militan topladılar” demişti, bunlar medyaya geçmişti.

Onu başkasına anlatsın. Norveç’te İngiliz devletinin istihbarat yetkilisinin ifadeleri var “bir organize suç örgütü ve terör örgütüyle taraf olarak masaya oturdum” diyor. Hatta Türkiye tarafına şunu da söylüyor; “Sizi ben çağırdım, ben ne dersem onu dikte edeceksiniz dedim.”  MİT yetkilileri ile PKK iki taraf olarak masaya oturuyor, İngiliz yetkili bizimkilere “Ben ne dersem yazacaksınız ve gidip uygulayacaksınız” diyor, yani bizim yetkililere söz hakkı vermiyor. Oysa MİT o günkü yasaya göre sadece bilgi toplayabilir, operasyonel yetki kullanamaz. Bunu kullandığı takdirde suç işlemiş olur ama sonra ne yapıldı, MİT Müsteşarı Fidan ifadeye çağrılınca bir gece içinde Meclis’te yasayı değiştirdiler, Fidan’ın ve diğer MİT görevlilerinin ifade vermesini engellediler. Demek ki bu PKK/YPG projesi de başlangıçta Almanya ve İngiltere’nin desteğiyle başladı, Kandil’de hepsinin ofisleri vardı.

ÖRGÜTLÜ SUÇUN DEREBEYLERİ PARA İÇİN HER ŞEYİ YAPABİLİR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şimdi “tehlikesiz” diyor ama Hindistan’ın sökmeyi kabul etmediği, bünyesinde 600 ton asbest barındırdığı bilinen savaş gemisinin Aliağa’da sökülmesine izin verdi. Zaten AB ülkelerinden ve ABD’den alınan milyonlarca ton çöpün kanserojen etkisi ülkeye yayılırken şimdi asbest de kabul edildi. Bu konuda görüşünüz nedir?

Biliyorsunuz daha önce de sökülmüştü orada, para için her şeyi yapabiliyorlar. Örgütlü suçun derebeyleri; iktidar ve yandaşları legal görünümünde, hukuk zemininde her şeyi yapıyor, kıyılarımız yağmalanıyor, bütün stratejik kurumlarımız, havaalanlarımızdan limanlarımıza kadar hepsi yabancılaştırıldı, bunu niye yaptı hiç düşündük mü? Çünkü bir ülke neyle beraber yurttaşlık bilincine sahip olur; kazanımları ve alt yapılarıyla beraber. Bunları kaybettikçe yurttaşlık bilinci çöker, ahlaki değerleri çöker, köle gibi günlük yaşamaya mahkum olur, Türkiye sessiz bir şekilde işgal ettiriliyor, yerli ve yabancı köleliği kabul ettirilecek. Kendi yandaşları tarafından kabul edildi. Kimini cemaatlere işgal ettirdi, kimini de yabancı istihbarat örgütlerinin kullandığı Müslüman görünümlü ülkelere de işgal ettirdi, Türkiye bunu çok acı bir şekilde yaşıyor. Daha Suriye’de hiçbir şey yokken çadır kentler, kalıcı konutlar yapılarak Suriyelilerin getirilmesi planlanmıştı, yeni yeni isyan etmeye başladılar; iktidara “Bizi siz zorla Türkiye’ye sürdünüz, para vaat ettiniz, biz de gitmiyoruz, burada yerleşeceğiz” sözleriyle, itiraflarıyla açığa çıkmış vaziyette. Demem o ki bugünkü örgütlü suçun derebeyleri tutsak olduğu için hiçbir şey yapma şansına sahip değil.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer bu savaş gemisinin Aliağa’da sökülme kararına büyük tepki koydu “izin vermeyeceğim” diye ama ne kadar yapabilir bilemiyorum çünkü iktidar bakanlıkları kullanarak belediyelerin yetkilerini elinden alabiliyor.

“BU İKTİDAR, TÜRK HALKINI KÖLELİĞE MAHKUM EDEN TAŞERON BİR İKTİDARDIR!”

Suriye’den Türkiye’ye sürülen Suriyelilerin yerine şimdi PKK/PYD yerleşti, acaba bu nedenle mi bombalarla, savaşla buraya gönderildiler?

Ondan şüphe mi var? Süleymaniye’de kafamıza çuval geçirildiğinde ortada ne vardı, Türkiye’nin güvenliğini ve siyasetini yıprattılar. Güvenlik güçlerinin yazılı ve teknolojik arşivi NATO üzerinden Amerika, İngiltere ve İsrail’i rahatsız etti, oradaki aşiretlerin Türkiye’yle beraber olduğunu biliyorlardı. Irak’ın işgalinde Türk aşiretlerinin paramparça edildiğini gördük. Bu iktidarın bilerek ya da bilmeyerek kullanılan, Türkiye’nin menfaatini göz ardı eden taşeron bir iktidar olduğunu, kendi çıkarı için uyguladığı politikalarla Türk halkını köleliğe mahkum eden bir iktidar olduğunu görüyoruz. “

Tantan, İçişleri Bakanlığı döneminde eski Başbakan Ecevit ve KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Denktaş ile birlikte.


İKTİDAR 15 TEMMUZ’U ARAŞTIRSA KENDİSİNİ BULUR

15 Temmuz FETÖ darbe girişimi bir milli bayram gibi kutlanıyor, birkaç kez önerge verildi ama Meclis’te 15 Temmuz’un araştırılması iktidar tarafından engellendi, Emniyet Müdürü ve İçişleri Bakanı olarak görev yapmış biri olarak bu konudaki görüşünüz nedir?

Açığa çıkarsa kendilerini bulacaklar, onun için araştırılmadı. Bayram havasına döndürülmesi kendilerine oy verenleri bir arada tutmak açısından işlerine gelir. 90’lı yıllarda “Yeni Zemin” dergisindeki yazarlara, yazılanlara bakacaksınız, fikri alt yapılarına baktığınızda bunu daha iyi değerlendirebilirsiniz. Orada çalışanların hepsi çok büyük zenginliğe ve siyasi güce ulaştı, yazılanların çoğu da eyleme dönüştü. Başörtüsü eylemlerinden başlayarak bu eylemleri kimlerin yönettiğini görebilirsiniz. TSK böyle olacak, olaylar şöyle gelişecek diye anlatılıyor. 15 Temmuz’da “TSK’da var olan milli kimlikli subayların tasfiyesi” de tamamen sağlanmıştır. 15 Temmuz’da Silahlı Kuvvetler’in ve istihbarat teşkilatlarının halkı bilinçlendirmemesinden kaynaklanan güvenlik zafiyeti yaşanmış, birçok insan ihmal nedeniyle hayatını kaybetmiş, bunun bayramla ne alakası var?

Fethullah Gülen hareketinin yaptığından hiç ders alınmadı, şu anda hala baktığınızda belli cemaatler hem eleman gücü, hem siyasi ve ekonomik açıdan büyük güce ulaştırıldı ve iktidar ortağı haline getirildi, bu da ülkenin yönetilmesi ve geleceği bakımından büyük riskler oluşturuyor. Türkiye hala Müslüman Kardeşler’i sahiplenen, yabancı servislerin kullandığı örgütleri de kucaklamış bir iktidarla karşı karşıya. Yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları ortadan kaldıracağım dedikten sonra bunu yapmamış bir iktidarla Türkiye nereye kadar gidebilir, nitekim gidemiyor.

Ülkede şiddet çok arttı, korkunç olaylar duyuluyor, eline silah alan doktorları, avukatları, kadınları öldürüyorlar ama silahlanmaya yasak getirilmiyor. Siz şu anda İçişleri bakanı olsaydınız bu yasağı getirmez miydiniz?

Bizim güvenlik anlayışımızı biliyorsunuz, biz bunların hiçbirine müsaade etmezdik, zaten biz örgütsüz suçun derebeylerinin bu kadar büyümesine de izin vermezdik, müdahale ederdik.

Ülkede şiddet niye arttı, devletin var olan disiplini ortadan kalktı, saygı sevgi ortadan kalktı, ne kaldı geriye; yolsuzluk ekonomisi. Eğer yolsuzluğa karşı mücadele edilmiyor, tam aksine ödüllendiriliyor ve saygın bir vatandaş gibi kabul görüyorsa kötü örnekler otomatik olarak halkı etkileyebilir. Namuslu, düzgün insanları çocuklarınıza örnek gösterirsiniz, bu örnekler azalmışsa, çıkarcı, kendini düşünen, ülke aleyhine çalışanlar zihinleri çökertiyorsa o toplumda kötülük başlar.

“YOLSUZLUK EKONOMİSİ HAKİM OLMUŞSA ADALET DUYGUSU DA YOK OLMUŞTUR”

Suç örgütleriyle yıllarca başarılı şekilde mücadele ettiniz, bugün Türk toplumu için en büyük tehlike nedir sizce?

Bir toplum ve kamu hayatında yolsuzluk ekonomisi hakim olmuşsa, orada halkın maddi-manevi dayanakları yok olmuştur, adalet duygusu yok olmuştur, kamu düzeni sarsılmıştır. Böyle bir yerde hukuk devletinin, demokrasinin yaşama şansı yoktur ve böyle bir ortamda “kirli siyasetin finansmanı” bölücülüğün, terörün finansmanı halkın birikimlerinin ve kamu kaynaklarının soyulması, sömürülmesiyle sağlanır. Yolsuzluk ekonomisi kurutulmadan devlet idaresi ve siyaset temizlenemez.

“ÖYLE GÖRÜNÜYOR Kİ, DUBAİ SİYASETİN ŞEKİLLENDİRİLMESİNDE GÖREV ÜSTLENECEK”

Daha önce, Sedat Peker’in açıkladığı bilgi ve belgeleri “devlet aklına sahip insanların, olayları açığa çıkarmak adına gönderdiğini” söylemiştiniz. Peker de doğruladı, size saygı ve hayranlık duyduğunu, “sizin ekolünüzden yetişmiş namuslu görevlilerden” bilgilerin kendisine ulaştırıldığını açıkladı. Bürokratlar mı, AKP içindeki bazı siyasetçiler mi kast ediliyor?

Tabii ki devletin içinde namuslu, vatanperver kimlikli insanlar var, çoğu bilgilerin Dubai’deki Sedat Peker tarafından bilinmesi mümkün değil, demek ki oradan bu isim üzerinden bir çıkış yapılıyor. Biliyorsunuz Kemal Kılıçdaroğlu da SADAT’ın kapısına gittiğinde “Bu bilgiler bana devletin içinden geldi” demişti, ismen açıklanmaz.

Yani bu bilgiler bazı bürokratlar, belki istihbarat teşkilatı tarafından siyasetçilere iletiliyor.

Bazı bilgiler açık, bazıları kapalı bilgidir, bunları saklayan ve arşivleyen kişiler var. Burada dikkat ederseniz bazı önemli bilgiler Sedat Peker üzerinden açıklanıyor, kamuoyuyla paylaşılıyor, bazı isimler deşifre ediliyor. Demek ki Dubai gelecekte Türkiye’deki siyasetin şekillenmesinde bir görev üstlenecek, öyle görünüyor.

Madem bürokratlardan bilgi geliyor, 17-25 Aralık veya 15 Temmuz’la ilgili hiç mi bilgi gelmedi acaba?

Evet, doğru. Bakın şimdi, birçok kullanılan isim var, görünen, görünmeyen, bunları yazmak çok zaman alır. Açık olan şey; Türkiye’nin kendi hukuk sistemiyle, adaletiyle kendini yıkaması gerekirken Sedat Peker’in açıklamalarıyla bunu yapıyor olması çok acı bir şey. Türkiye Sedat Peker’in verdiği bilgilere, belgelere kendini kaptırmış vaziyette, en fazla takipçisi olan da o.