Ekonomi uzmanı Atilla Yeşilada, ekonomideki mevcut durumu ve yarına dair öngörülerini SÖZCÜ’ye anlattı...


Türkiye’de en büyük sorunun enflasyon değil, açlık ve sefalet olduğunu kaydeden Yeşilada “Çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz. Toplumun zaten gevşeyen sosyal bağlarını sarsan ve bence kış aylarında geniş çapta şiddet olaylarına neden olacak bir yoksullaşma bu” dedi


Bayram toplumun bir kesimi için çok eğlenceli geçti, onlar tatil için Ege, Akdeniz kıyılarına gittiler, denize girdiler, teknelerde gezdiler ama enflasyon nedeniyle daha önceki bayramlarda ödediklerinden çok daha fazla para harcadılar (bazı restoranlarda bir şişe suya 50-60 TL, bir pizzaya 250-300 TL ödeyenler olmuştur) veya yurt dışına gittiler, paramız diğer ülke paralarının yanında en fazla değer kaybeden para olduğu için daha önceki tatillerde ödediklerinin kat kat fazlasını ödeyerek ve ödedikçe hayret ederek tatil yaptılar. Buna karşılık Türkiye’ye gelen yabancı turistler kendi paraları bizim liramızın 15-20 katı daha değerli olduğu için “Oh ne güzel, burada hayat sudan ucuz, hiç gitmeyip Türkiye’ye mi yerleşsek” dediler. Ben onların yerinde olsam böyle derdim doğrusu. Adil bir gelir dağılımı asla olmadığı için toplumun diğer kesimi ise bayramı bir kutu çikolata bile alamadan, başka şehirlerde oturan ailelerini ziyarete gidemeden geçirdi. Peki, bayram tatilinden sonra durum ne olacak? Yazdan sonra nasıl bir durumla karşılaşacağız? “Sri Lanka ekonomisi çöktü, biz de öyle mi olacağız” endişesi yaşayanlar haklı mı? Merak ettiğimiz tüm soruları Türkiye’nin en başarılı ve uluslararası çalışmalar yapan ekonomi uzmanlarından birine; Sayın Atilla Yeşilada’ya sordum.

Atilla Yeşilada, Global Source Partners şirketinin Türkiye danışmanı olarak 100’den fazla yabancı müşteriye, Murat Üçer ile birlikte kurduğu İstanbulanalytics markası altında ise 30 Türk kurma araştırma ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. 2001-2011 yılları arasında birçok televizyon kanalında ekonomi programları yapan Yeşilada halen Youtube’da yaptığı ekonomi yayınlarıyla geniş bir izleyici kitlesine ulaşıyor.


ÇOK CİDDİ BİR YOKSULLAŞMA YAŞIYORUZ!”

Sayın Yeşilada, tanınmış bazı ekonomistler devamlı olarak “yüksek enflasyonla yaşamaya alışmamız gerektiğini” söylüyorlar ancak emeklisi, memuru, işçisiyle toplumun büyük kesimleri zorlukla yaşamaya çalışırken, yapılan zamma rağmen açlık sınırının altında bir asgari ücret varken hızla artan enflasyonla yaşamaya alışmak nasıl olur, bir yolu var mıdır?

Bunlar artık biz ekonomistlerin kullandığı basmakalıp ifadeler haline geldi, şahsi kanaatimi söyleyeyim; bence en büyük sorun enflasyon değil, açlık ve sefalet, çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz. Toplumun zaten gevşeyen sosyal bağlarını sarsan ve bence kış aylarında geniş çapta şiddet olaylarına neden olacak bir yoksullaşma bu. Enflasyonla yaşamaya alışmak bir uyarı, öğüt niteliğinde almıyorum bunu. Bu türde bir enflasyonla yaşamaya alışamayız. 90’larda alışmıştık, hepimiz o günleri az çok hatırlıyoruz çünkü bütün gelir, ücret ve fiyatlar eş zamanlı olarak yükseliyordu, 93’te kısa süre bir bankada çalıştım, 3 ayda bir bize zam veriyorlardı. Yani, fiyat artışlarıyla gelir artışları az çok başa baş gidiyordu, kötü bir dönem demiyorum ama yüksek enflasyonlu hayata bir geçiş yapmıştık. Şu andaki enflasyon daha çok 70’lere benziyor, rahmetli Ecevit’in Kıbrıs Harekatı sonrasında ilk petrol krizi vurdu ve Türkiye’de ilk defa o zaman çift haneli yükselen enflasyon dönemine girdik.

Ben Türkiye’nin sosyal karmaşasında da enflasyonun getirdiği yoksullaşmayı önemli bir neden olarak görürüm. Bu geçiş dönemlerinde “enflasyona alışmak” diye bir şey yok, çok büyük kayıplar yaşanıyor. Dar gelirlileri bir kenara koyalım, işsizler ve sabit bir gelirle yaşamaya mahkum olanlar yani artık daha fazla “emek pazarına katılamayacak olanlar” örneğin belli bir yaşın üstündeki emekliler, o insanlar hayatlarının mali olarak en çetin dönemlerinde bir de bu enflasyon şokunu yediler, çok ağır darbe alıyorlar. Mevduat sahibinin; küçük ve orta düzeyde servet sahibinin fakirleşmesi de başka bir sorun arz ediyor. Yani sizin geliriniz enflasyona endeksli de olsa, gelirinizi enflasyon kadar arttırmayı başarsanız da şu anda mali sistemde böyle bir imkan olmadığı için servetiniz sürekli eriyor ve o da ikinci bir sorun getiriyor, çünkü insanların serveti azalınca tüketimleri de azalır.

“FAİZLER ENFLASYONU TELAFİ ETMEDİĞİ SÜRECE HERKES SERVET KAYBEDİYOR”

Hepimizin anlaması için biraz daha açıklar mısınız?

Diyelim ki benim 1 milyon liram vardı, enflasyon yüzde 50’ydi, şimdi benim yine 1 milyon liram var ama enflasyon yüzde 75 oldu, ben artık o 1 milyon lirayla daha az şey satın alabiliyorum. Belki 1 milyon lirayla yılbaşında Anadolu’da veya güneyde küçük bir daire alabilirdim ama bugün konut fiyatları enflasyondan da hızlı yükseldiği için böyle bir imkandan da mahrum oldum. Dolayısıyla faizler enflasyonu telafi etmediği sürece bankada Türk Lirası ve hatta döviz tutan herkes servet kaybediyor, yani servetinin satın alma gücü düşüyor. O yüzden de zaten artık bankalara yeni mevduat girişi filan yok, herkes gidip konut, arazi, araba alıyor, yani mali sistemden kaçıp mali varlığını korumak için spekülatif yatırımlara yöneliyor.

“GELİRE ENDEKSLİ SENET SAÇMALIKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL!”

Kur Korumalı Mevduat’tan sonra Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati “Gelire endeksli senet çıkarılacak, 5 milyar liralık talep beklenirken 6.6 milyar liralık talep geldi” dedi. Gelire Endeksli Senet’e (GES) 83 bin 816 yatırımcı katılmış. GES için ne düşünüyorsunuz?

Saçmalıktan başka bir şey değil. 5 milyar liralık talep beklemiyorlardı, 100 milyar liralık bekliyorlardı, böyle bir enstrümanın hiçbir yararı yok ki!

Neden 83 bin kişi koşuyor o zaman?

Türkiye’de bankalarda 5 trilyona yakın mevduat var, 6 milyar almışlar, bu miktar size, bana büyük para gözükebilir ama “halka arz” dediğimiz büyük ihraçlarda 5-6 milyar büyük yenilgi demektir, ben bakan olsam birkaç hafta toplum içine çıkamazdım 6 milyar talep gelse. Siz büyük ümitlerle, dolara kaymayı engellemek için güya yeni bir yöntem icat etmişsiniz, bununla piyasadaki dolara talebi emmek istiyorsunuz, 5-6 milyar talep geliyor, Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 725 milyar dolar, bu göz önüne alındığında tamamen iflas etmiş bir enstrüman.

“YÜZME BİLMEDEN SUYA DÜŞTÜYSENİZ EN KÖTÜ ŞEY ÇIRPINMAKTIR”

O zaman neden yapıyorlar, kendileri görmüyorlar mı?

Yüzmeden örnek vereyim; Yüzme bilmeden suya düştüyseniz yapacağınız en kötü şey çırpınmaktır, sizi kurtarmaya gelen de “çırpınma” diye bağırır” zaten. Kendinizi bıraksanız suyun üstünde yüzersiniz ama çırpındıkça batarsınız, şu anda yapılan bu. Sayın Cumhurbaşkanı herhalde kurmaylarını çağırıp çözüm istiyor, onlar da akıllarına gelen ilk çözümü uyguluyorlar, bu çözüm işleri daha da kötüye götürür ama pek umurlarında olmuyor, çünkü o anda tek ihtiyaçları Sayın Cumhurbaşkanı’nın rahatsızlığını gidermek, bu da işte 24 saat sürüyor, BDDK yönetimini gördük, şirketlere “dövizini satmazsan kredi yok” dediler, bir hafta içinde 3 defa değiştirildi, çünkü uygulanabilir değil.

“MERKEZ BANKASI MÜDAHALE ETMESE, DOLAR RAHATLIKLA 20, 22 TL’YE ÇIKAR”

Merkez Bankası müdahale etmese şu anda dolar rahatlıkla 20, 22 liraya çıkar” diyorsunuz. Merkez Bankası devamlı milyar dolarlar satarak doların artması engelleniyor, 17-17,5 lira arasında inip çıkıyor. MB’nin bozduracağı dövizler seçime ulaşana kadar yetecek mi?

Yetmez, kışı bile çıkarmaz, bu şekilde müdahaleye devam ederse Merkez Bankası havlu atar. Merkez Bankası’nın döviz artışına müdahale edebileceği döviz miktarı 30 milyar dolar, belki onun da biraz altına indi ama yalnız piyasadan, Türkiye’de bireysellerden ve dövizleri çalınan şirketlerden gelen talep yok, bir yandan da mani olamadığınız dış açığı finanse edeceksiniz, artık mali sistemde bireylerin mevduatı dışında özel sektörde döviz bırakmadılar, hepsini emdi Merkez Bankası. Özel sektörün ne kadar kullanmadığı, yedek olarak biriktirdiği döviz varsa hepsi Merkez Bankası’na geçti, buna rağmen elindeki kullanılabilir döviz miktarı artmıyor, sürekli bir kaçak var. O kaçak şimdi yaz aylarında turizm nedeniyle biraz daha ufak gözüküyor ama turizm gelirleri Eylül’de bittiğinde ya da yine millet bir şekilde heyecana gelip bir siyasi vakadan dolayı veya dünyada olan bir olaydan dolayı dolara hücum ettiğinde Merkez Bankası’nın savunma hattı da çökecek ve biz bir kez daha 21 Aralık 2021 gününe geri döneceğiz.

21 Aralık’ı hatırlarsak, o gün bu Kur Korumalı Mevduat icat edilmeseydi dolar 100 liraya da gidebilirdi, bunlar panik atakları, buralarda artık işin değeri, ederi, fiyatı kalmıyor, herkes ne pahasına olursa olsun döviz elde etmek için korkuyla saldırıyor, denize düşmüşsünüz can simdi aramak için yanınızdakini itiyorsunuz öyle bir durum. Ama dolar-TL 20’yi aştığında bireylerin de döviz mevduatlarına kısıtlama gelir, onların da döviz mevduatlarını istedikleri gibi çekip kullanmaları engellenir, krizi önlersiniz, onun yerine buhran ve güven bunalımı gelir.

“DARBE GİRİŞİMİNDEN BU YANA 10 MİLYARLARCA DOLAR YURT DIŞINA NAKLEDİLDİ”

Böyle bir kısıtlamaya çok da ihtimal verilmiyor gibi konuşuldu şimdiye kadar, yani ne kadar döviziniz olursa olsun “günde 1000 dolardan fazla çekemezsiniz” gibi bir yasak mı gelir?

Tabii gelebilir, niye gelmesin. Başka bir çözüm kalmadı artık, Merkez Bankası’nın dövize müdahale edeceği rezervi kalmadığı anlaşılırsa 1- Piyasalar panik halinde dolar almaya başlar, 2-Merkez Bankası’ndaki dövizler aynı zamanda bankalardaki döviz mevduatının da teminatı olduğu için bankalardan döviz çekmeye başlar, o zaman da dövizin nereye gideceğini hesaplayamazsınız, parabolik bir şekilde yükselmeye başlar. Bu Rusya’da oldu, 2 gün içinde dolar-ruble kuru 80’den 120’ye gitti, düşünün, yüzde 50 devalüasyon olmuş, orada merkez bankası devreye girip “bankadan belirli miktarda nakit çekebilirsiniz, yurt dışına para çıkarmayı yasaklıyorum” dedi, Türkiye’de de bu işin başka bir çaresi yok. O yüzden seçimden önce bunlar gerçekleşecek, yüzde 99 eminim.

Enflasyon o kadar hızlı artıyor ki artık kredi kartlarına ne kadar ödeyeceğimizi hesaplayamaz hale geldik, bu durumda sizin de bankada ihtiyacınız için tutmak zorunda olduğunuz TL miktarı sürekli, artıyor, bunu dövize geçmenin anlamı yok, bunu yapabilenler zaten çoktan kaçtılar.

2016 darbe girişiminden bu yana çok büyük paralar kaçtı. Özel bankacılarla konuştum; on milyarlarca dolar yurt dışına nakledildi, o zamandan beri de bu aralıklı olarak devam ediyor. İsim vermeyeyim ama bazıları paralarını kaçıramaz, itibarı olan, dev bir holdingin sahibi olan kişiler Türkiye’deki paralarını kolay kolay yurt dışına çıkaramaz, hesap sorarlar. Saraydan bir telefon gelir, onlar mecburen tutuyor ama gizli zenginler, AKP’nin zenginleri hepsi kaçırdı paralarını yurt dışına.

“DIŞARDAN BORÇLANAMADIĞINIZDA İTHALAT YAPAMAZSINIZ, ÜRETİM DURUR VE KITLIK BAŞLAR!”     

Peki, bu Merkez Bankası zarar ediyor, dış borcumuz artıyor, torunlarımızın bile ödeyemeyeceği kadar borçtayız, bunlar ne olacak? Biz gerçekten borç alamaz duruma gelirsek, ithalata dayalı yaşadığımıza göre aldıklarımıza para yetiştiremez duruma gelirsek Türkiye ne yapar ve bu ne zaman olur?

İşte bunun adı “ödemeler dengesi krizi”. Pek çok ekonomist de, piyasada konuşan birçok arkadaş işin sonunun buraya gittiğini biliyor, bir noktada dışardan yardım istenecek, Sri Lanka olacağız, ne olacak yani? O noktada IMF’yi çağırmaktan başka yapabileceğiniz hiçbir şey yok, onu da yapmak istemiyorsanız, isyan çıkacak, çok açık söyleyeyim, dışardan borçlanamadığınızda ithalat da yapamayacaksınız, enerji ithalatı, ilaç ithalatı ve gerekli tüm malzemelerin ithalatı onları yapamayınca üretim duruyor, piyasada kıtlık ve darlık oluşuyor ve insanlar sokaklara çıkıyorlar.

Yeşilada, “Suudi Arabistan ve BAE, Türkiye’ye gereken maddi desteği sağlayamaz” dedi.


“TÜRKİYE’NİN KURTULMASI İÇİN BAE DAHİL KİMSE PARA VERMEZ, VEREMEZ!”

Bu çok uzun bir zaman sonra mı olur Türkiye’de? Youtube konuşmanızda “Önümüzdeki aylarda 15-30 milyar dolara ihtiyacımız var, bunu da bulamayız” dediniz konuşmanızda, Cumhurbaşkanı’nın sırayla ziyaret ettiği Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer ülkelerden alamazlar mı?

Söylediklerim seçimden önce olabilir, dediğim gibi bütün bunları birbirine bağlantılı görmek lazım. Kimse bu parayı vermez. Bir de şunu karıştırıyoruz; Birleşik Arap Emirlikleri’nin şu anda bile ben Hazine’sinde 15 milyar dolar nakit olduğunu zannetmiyorum, BAE, Suudi Arabistan bunlar servetleri çok yüksek ülkeler ama kimse nakit döviz veya kendi para birimini bulundurmaz, bunlarla yatırım yapılır veya yurt dışında FED’e emanet edilir, Avrupa Merkez Bankası da dahil cebinden 15 milyar dolar çıkarıp Türkiye’ye verebilecek kimse yok, o boyutta bir yatırım da olmaz. Almaya kalksalar Türkiye’de o boyutta satılacak mal yok şu anda.

“BU NOKTADA ARTIK KİMSE ERDOĞAN’A YARDIM ETMEZ”

İki nokta daha var; Bu noktada kimse Erdoğan’a yardım etmez artık, Erdoğan’ın siyasi kariyerinin seçimde sona ereceğini herkes biliyor. İkincisi, şu anda hiçbir Rus, Çin, Arap gelip de Türkiye’de bir mal, fabrika, toprak almaya kalkmaz, çünkü muhalefet çok açıkça vurguladı; “Yaptığınız bütün işlemleri yargıya taşıyarak yargı denetimine, Sayıştay denetimine açacağız, en ufak bir eksik görürsek malınıza el koyacağız” dedi. Dolayısıyla şu anda dışardan hiçbir şekilde, kimseden Erdoğan’a yardım etmek için, seçim kazanması için Türkiye’ye para girmez. Şunu açıklayayım; niye bu ödemeler dengesi, döviz biter olayı yaşanmaz, çünkü o noktaya gelmeden önce Ankara’da bir dirhem stratejik akıl kaldıysa vatandaşın bankadaki döviz mevduatına kısıtlama koyacak, “çekemezsin” diyecekler ve o döviz mevduatı Türkiye’nin çok zaruri ithalat ihtiyacını karşılamak için kullanılacaktır, vadesi gelen dış borçların ödenmesinde kullanılacak.

“ORTADA TİTANİC’İN BUZ DAĞINA ÇARPMASINDAN SONRA GÜVERTEDE YAŞANAN PANİK VAR!”

Bir konuşmanızda “Arap ülkelerinden değil, Avrupa’dan destek gelebilir ama ilişkilerimiz bozuk. Dövize çok ihtiyacınız varsa S 400’leri NATO’ya teslim edin” dediniz. Bence bu çok önemli, çünkü yapabileceği bir şey ama niye yapmaz?

Yapmaz çünkü artık Ankara’da, sarayda da, bürokraside de, hükümette de akıl diye bir şey kalmadı. Ortada stratejik bir plan yok, ortada günü kurtarma var ve açıkçası hükümette de, Cumhurbaşkanlığı makamında da bürokraside de Titanic’in buz dağına çarpmasından sonra güvertede yaşanan panik var, ne yaptıklarını kesinlikle bilmiyorlar. Madrid zirvesinde İsveç’le Finlandiya’ya “Evet” diyor, Türkiye’ye geldikten sonra “Ben öyle demedim” diyor. Hani Türkiye’ye bunun için uydurulan bahanelere bir takım çevreler inanabilir de Batı dünyası kesinlikle ciddiye almıyor.

S 400’ler NATO’ya verilirse nasıl bir faydası olur?

S 400’ler NATO’ya verildi diye ABD Türkiye’ye kredi açmaz, öyle bir sistem yok ortada ama şunu hatırlayalım; bütün büyük dünya devletlerinin kendi banka ve kurumlarıyla belli bir temas içindeler, yani fikir alışverişi yapıyorlar. Örnek olarak veriyorum; ABD’den Goldman Sachs’a, Morgan Stanley’e, J.P Morgan’a gidecek “Arkadaşlar Türkiye sadık müttefikimiz, bu zor günlerde işlerinin daha da kötüye gitmesine mani olursanız seviniriz” diyecek, bu en azından dışarda vadesi gelecek kredilerimizi yenilememizi, hatta daha fazla kredi almamızı sağlayacak.

Yani Amerika yönetimi mi bunu söyler?

Tabii, tabii söyler, Alman yönetimi de söyler, bunu yaptılar zaten, Alman Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’i serbest bırakmayı reddettiğimizde Merkel açıkça bankalara “Türkiye’ye kredi verirken dikkatli olun” diye, millet mesajı aldı, 2 hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da mesajı aldı, Deniz Yücel uçakla Frankfurt’a gönderildi. Batı’nın böyle bir gücü var, sadık müttefiklerine her zaman dolaylı yollardan yardım etmiştir, zaten ondan şikayet ediyoruz, sadık müttefiklerine yardım ediyor, sadık olmayanlara da piyasa kurallarına karşı olarak ceza veriyor. Paraya ihtiyacınız varsa Kaşıkçı’nın ve Türkiye’nin namusunu Suudi Arabistan’a, o katil faşiste satacağınıza, Amerika’daki katil olmayan faşiste taviz verin bari.

“GEZİ’Yİ KRİMİNALİZE ETMEK, HALKA DERS VERMEK İÇİN TÜRKİYE’Yİ FAKİRLİĞE MAHKUM EDİYOR!”

Daha da basitini söyleyeyim; ekonomideki koşulları biraz iyileştirmek için yapılacak basit jestlerden biri, Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakın Avrupa’dan da kredi kaynakları açılır. Bu o kadar akılsızca bir şey ki şu anda belki Avrupa’yla “Genişletilmiş Gümrük Birliği” pazarlıklarına geçebiliriz, bunun için ortada birkaç engel kaldı, Osman Kavala’yı –zavallı adamcağız hakikaten günahsız ve ilk dönemlerinde AKP’ye destek vermiş biri- Gezi’yi başlattı diyerek şahsi inatla, Gezi’yi kriminalize etmek ve katılan herkesi cezalandırıp halka ders vermek için Türkiye’yi fakirliğe ve döviz kıtlığına mahkum ediyor, bu da düşüncesizliği gösteriyor. Avrupa ve Amerika’da her bankada, mali kurumda bir “risk denetim birimi” var, Türkiye’ye verilecek bütün paraların bunların onayından geçmesi lazım, bunlar da ortada yüksek dozda bir hukuki sorun gördüklerinde her zaman o ülkelere para aktarılması konusunda zorluk çıkarırlar. Bunu geçmişte de yaşadık, Rusya da yaşıyor, Çin de yaşıyor, Türkiye de yaşıyor.

“DOLARDA DEPREM DEVAM EDECEK,  YANLIŞ İLAÇ ALIRSANIZ HASTALIĞIN İYİLEŞMESİNİ BEKLEYEMEZSİNİZ!”

3 ay önce de “Dolarda deprem olacak diyordunuz, 2 ay, bir ay önce de dediniz. O deprem oldu mu, yoksa daha büyüğünü bekliyor muyuz?

Ben “deprem olacak” dediğimde dolar 14,5 liraydı, şimdi bakıyorum dolar 17,50 olmuş, yüzde 20’den fazla değer kaybetmiş, daha depremin ne kadar büyüğü beklenebilir ve bu olmaya devam edecek. Çünkü sürekli olarak doların yükselmesini engellemek için aynı hataları tekrarlıyoruz, siz sürekli olarak yanlış ilaç aldığınızda hastalığın iyileşmesini beklenemez tabii ki.

SAHAYA RONALDO’YU DA GETİRSENİZ GOL ÇIKMAZ, ÇÜNKÜ GOL ATTIĞINDA SAHADAN ALINACAK!

“Türkiye’yi bu durumdan çıkaracak adam arıyoruz, kimi sahaya çıkarırsak bize gol çıkarır” demiştiniz, şu anda siz kontrol ediyor olsanız sahaya sizi alsak bize ekonomide gol çıkarır mısınız:)

Başta Sayın Erdoğan olduğu sürece, onu saha kenarında takımın koçu, antrenörü olarak görelim Ronaldo’yu da getirseniz gol mol çıkmaz, sebebi şu; gol attığında sahadan alınacak, işte Naci Ağbal’ın ne eksiği vardı? Benim olmama gerek yok ki, ekonomi diploması olan, master yapmış doktora yapmış biri sorunu çok rahatlıkla çözer. Türkiye’de çözülemeyecek, daha doğrusu çözülmesi çok zaman alacak bazı sorunlar var, mesela eğitim sistemini bugün reforme etseniz 15 yıl sonra sonuç alırsınız, mesela insan kalitesi; bütün entelektüeller, profesörler, sanatçılar, iş insanları yurt dışına kaçmış, bunlar zaman alır ama bazı şeyleri de çok kolay düzeltebilirsiniz.

KURUMLARI DOĞRU ÇALIŞTIRIRSANIZ EKONOMİDEKİ SORUNLARI KOLAYCA DÜZELTEBİLİRSİNİZ!

Merkez Bankası’na dersiniz ki “Para politikası senin sorunun, ben hiç ilgilenmiyorum, faiz filan sen karar ver”, enflasyonla mücadele için İhale Kurumu’na “Bundan sonra bütün kamu ihaleleri senin denetimine açıktır, senin gözetiminde yapılacaktır”, Sayıştay’a dersiniz ki “Bütün kamu hesaplarını denetleyeceksin, yolsuzlukları bize bildireceksin”, Batı’yla ilişkileri makul bir düzeye getirmek “Kıbrıs’ta Ege’de haklı çıkarlarımızdan taviz vermek veya YPG/PYD’nin içinde PKK’nın olduğunu görmemek” anlamına gelmiyor ama herşeyde bir usul var, Batı’nın temel anlayışı “Aramızda anlaşmazlıklar varsa bunu kapalı kapılar arkasında pazarlıklarla çözelim”, biz daha pazarlık sürecine başlamadan önce bağırıp küfretmeye başlıyoruz. Hani İsveç’le, Finlandiya’yla madem memorandum imzalayacaktın, niye gitmeden adamlara etmediğin hakareti bırakmadın, bu basit bir insan ilişkisidir. Bu anlamda Batı’yla ilişkilerin düzeltilmesini kast ediyorum, Türkiye’nin her zaman bir diplomatik nezaket geleneği oldu, çok kaliteli diplomatlarımız oldu, bugünlere geri dönülmesinden bahsediyorum; bunları yaptığınız anda Türkiye’de şu andaki bizim yüksek enflasyon, döviz sıkıntısı, cari açık için büyük ölçüde çözüm bulursunuz.

Erdem Başçı’nın ilk yıllarında Türkiye’ye o kadar çok para akıyordu ki biz şu andaki cari açığın 3 mislini rahatlıkla finanse ediyorduk, lafı bile olmuyordu, Türkiye’nin itibarı vardı, “Nasıl olsa Türkiye borcunu öder” diye düşünülüyordu, bu anlayışın geri gelmesi çok kolay olur. İşte bu S 400 sorununun çözülmesi gibi şeylerle itibarımızı çabucak geri kazanırız.

YIL SONUNDA DOLARIN 20-22 TL’YE VARMASI GERÇEKLEŞİRSE SERMAYE KONTROLLERİ BAŞLAR!

 “Dolar kuru patlarsa AKP siyasetten silinir” demiştiniz, daha nasıl patlayacak, kaça çıkarsa silinir?

Şu anda siliniyor zaten, anketlerde yüzde 30’un altına indi ve kış aylarında bu daha da gerileyecek, ben bir günde silinmeyi kast ettim ve 2001 örneğini gösterdim, yani AKP diye bir siyasi varlık kalmaz, eğer bir kez daha bir kriz olursa bu kriz dövizin belirli bir kura gelmesinden değil, onu engellemek için alınacak tedbirlerle ortaya çıkar, sermaye kontrolü gelirse, Türkiye dış borçlarını ödeyemediği için döviz çıkışlarını tamamen yasaklarsa, bu tip senaryolarla. Şu anda zamanı kestirmek güç, yıl sonunda doların 20-22 TL’ye varması gerçekleşirse varmadan önce Merkez Bankası veya Cumhurbaşkanlığı makamı sermaye kontrollerini harekete geçirir.

“BU KIŞ ÇOK AĞIR GEÇECEĞİ İÇİN SOSYAL KARMAŞADAN KORKUYORUM!

Cumhurbaşkanı Erdoğan bayram konuşmasında “Ekonomik şartların farkındayız, milletimizden sabır talep ediyoruz” dedi. Ne zamana kadar sabır bekleyecek, halk acaba seçime kadar sabredebilecek mi?

Dediğim gibi ben Türk toplumunun kışın çok büyük bir sosyal karmaşaya girmesinden korkuyorum ve şu anda bunların etkilerini görüyorum. Konya’daki çok elim doktor cinayeti, onun kadar vahim olan bir avukatın öldürülmesi, Suriyeliler konvoy halinde geçerken Türk gençlerin saldırması, bütün bunların tek sosyal nedeni yoksulluk değil ama insanlar öfkeden burunlarından soluyorlar, bu tip ortamlarda “sizden olmayanlara, yabancılara karşı” tedhiş hareketleri başlar ve Türkiye bu kışı çok ağır geçireceği için bu tip olayların yurt çapında tekrarlanmasından çok büyük kaygı duyuyorum açıkçası. Kışın Rusya’nın Avrupa’ya doğalgazı kesmesi ihtimali var, bu gerçekleşirse doğalgazın fiyatı 3 misline çıkar, enflasyon yüzde 100’lere çıkmış zaten hiçbir ihtiyacınızı karşılayamıyorsunuz, bir de kaloriferinizi yakamazsanız insanlar ilk gördüklerine saldırır.

MART’TA, NİSAN’DA ENFLASYON DÜŞMEYECEK AKSİNE 3 HANEYE ÇIKACAK! 

İşte Sri Lanka’da olan olayların, Arjantin’de yeni başlayan gösterilerin çok yakından takip edilmesi ve tedbir alınması lazım. Yani Sayın Erdoğan konuşmasında seçim stratejisini özetledi, o bilgileri nereden alıyor bilmiyorum ama Mart’ta, Nisan’da enflasyon düşmez! O bir umut, enflasyon düşecek o da seçime gidecek ama enflasyon düşmeyecek, aksine 3 haneye çıkacak.

Mart ayında dolar 14,84 iken Maliye Bakanı Nebati “Vatandaş rahat olsun, Türk Lirası en düşük düzeyde, daha fazla düşmez” demişti, düşmeye devam etti, 3 ay sonra doların 17 çıkabileceğini tahmin etmesi imkansız mıydı?

Ankara’daki ufuk 24 saat, onun ötesinde bir ufuk filan yok, herhalde yaptıklarının sonuç vereceğine kendilerini de inandırıyorlar, bu da çok ciddi bir bilgi, beceri eksikliğini gösteriyor ama çok ciddi bir panik var, göremiyorlar. Yarın yine söyleyebilir, “Hiçbir vatandaşımız aç değildir, enflasyona karşı gereken tedbirleri alacağız, sıkıntıda bırakmayacağız” diye yine söyledi, bazı konularda propaganda yaparsınız da milyonlarca insan yiyecek ekmek bulamazken bunları söylemek panik halinde olduğunuzu ve ne yaptığınızı bilmediğinizi gösteriyor.

“ÖYLE BÜYÜK YENİLGİYE UĞRAYACAKLAR Kİ RESMEN AFALLAYACAKLAR”

Hükümete verilen bütçe 6 ayda tükendi, yine milyar dolarlarla, ek bütçe istendi, komisyondan geçti ama Bakan Nebati “Uyguladığımız Türkiye Ekonomi Modeli sayesinde ülkemiz dünyadan önemli ölçüde pozitif olarak ayrıştı, yüzde 11 büyüme oldu” diyor. Bu arada sığınmacılara ek 1 milyar 250 milyon lira sağlık bütçesi istemişler. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bütün bu söyledikleriniz ortada derin ve uzun vadeli bir düşünce olmadığını gösteriyor. Çünkü aklı başında hiç kimse halkın çok açık gördüğü gerçekler hakkında yalan söylemez, yani siz İsveç ve Finlandiya ile Suudi Arabistan veliaht prensiyle aranızda ne konuştunuz konusunda propaganda yaparsınız ama enflasyon, Türkiye ekonomisinin 2021’de dünya ekonomisinden daha iyi olduğu gibi konularda yalan söylemenizin veya bilgiyi yanlış aktarmanızın hiçbir faydası yok, çünkü halk gerçekleri görüyor. Yüzde 11 büyüme olduysa niye kimse memnun değil, AKP’nin oyları 2021’de de niye düştü? Yüzde 11 büyüme dünya rekoru ama AKP 6 puan oy kaybetti 2021’de. Niye, millet mazoşist mi, kendisine yardım edenleri cezalandırmak mı istiyor? İşte bütün bunları seçime bağlarsak, Erdoğan ve AKP-MHP cephesi öyle bir yenilgiye uğrayacak ki resmen afallayacaklar. Bir takım hile yapma niyetleri varsa -var demiyorum- yapamayacak kadar şaşıracaklar.