Toplumsal düşüncelerin üretiminde ve geliştirilmesinde bilgi etkili ve yönlendirici.

Okulda ya da toplumsal hayat içinde öğrendiğiniz bilginin kaynağı nedir? Çünkü, bildiğinizi sandığınız /pek emin olduğunuz ya sizi kandırmak için üretildi/ yaratıldı ise?

Günümüzde üretim aracı /“sermaye” bilgi olduğuna göre, bilginin üretilmesine, işlenmesine, dağıtılmasına yönelik ekonomik, siyasi, kültürel faaliyetlerin güç kaynağı neresi?

Yani:

Kim; bilgiyi üretiyor ve bunu iktidarının gücü haline dönüştürüyor?

Çoğunluk; kimin “kafasıyla” düşünüyor, kimin “eliyle” yazıyor, kimin “ağzıyla” konuşuyor?

“Söyleyene değil söyletene bak” yani, bilginin kaynağına!

Başta ekranlar olmak üzere medyada “NATO tartışmaları” yapılırken, Gabor Agoston’un “Osmanlı’da Ateşli Silahlar” kitabını okuyordum...

Kitap, Batı odaklı tarih yazımının İslam ve Osmanlı’ya yönelik basmakalıp kalıplarını yerle bir ediyor.

-“Yüzeysel anlaşılmış İslami düsturlara bakan Kenneth M. Setton, Eric L. Jones ve Paul Kennedy gibi yazarlar ‘Batı tekniklerini edinmeye ve yerli mucitliğe karşı düşmanlık yarattıkları’ gerekçesiyle ‘Müslüman taassubu’ ile ‘askeri despotizmi’ suçlamışlar, İslami medeniyetlerin Batı askeri teknolojisine ayak uyduramamasını ise ‘kültürel ve teknolojik muhafazakârlığa’ yormuşlardır. Gelgelelim Osmanlılar, Avrupa-merkezci ikincil neşriyatın savlarının aksine hiç de ‘İslam’ın aşırı muhafazakârlığına’ tutsak değillerdi.”

Gabor Agoston bu iddiasını belgeler ışığında sayfalarca yazıyor:

-“Genel geçer yayınlarda Türklere yakıştırılan göçebe halk imajı onların denizi ihmal ettikleri ve kuvvet yansıtma aracı olarak donanma kurmaktan aciz olduklarına dair uzun boylu genellemeler yapılmasına yol açagelmiştir. Beri taraftan yakın tarihli çalışmalar Osmanlıların donanmanın önemini çabuk kavradıklarını göstermektedir.”

Şuraya geleceğim:

AVRUPA TEZİ


1956 yılında Michael Robert’un yazdığı ve 1976 yılında Geoffrey Parker’ın genişlettiği “Avrupa Askeri Devrimleri” tezi Batı tarih yazımına damga vurdu. Güya:

Batı, üstün ateş gücü ve okyanus gemiciliği teknolojisiyle hegemonyasını dünyaya kabul ettirmiştir!

Tezde; strateji- taktik, asker sayısı üstünlüğü, silah farklılıkları, arazi şartları, manevra üstünlüğü gibi onlarca konu göz ardı edilmiştir. Tek önemli olan askeri teknoloji idi! Keza:

Bizim tarih yazılımımıza büyük etkisi olan Bernard Lewis gibi akademisyenler de Osmanlı’yı bu perspektifle ele alıp teknolojisi geri olan ülkelerden saydı.

Gabor Agoston diyor ki:

-“Son on yıl boyunca yukarıda zikredilen tasavvurlara, Osmanlı arşiv kaynaklarına dayanarak meydan okudum. Teknoloji tarihine mukayeseli bir bakış, Avrupalı uzmanların Osmanlı silah sanayi ve teknolojisine katkılarının abartılmaması gerektiğini gözler önüne serdi.”

Meselem –Agoston gibi- Osmanlı askeri teknolojisini tartışmak değil.

Meselem, Batı merkezli “Avrupa Askeri Devrimler” tezinin asıl maksadının ne olduğuna kafa yormak! Öyle ya, bunlara göre Konstantinopolis’i/ İstanbul’u açık unutulan bir kapı yüzünden kaybetmişlerdi!

NATO tartışmalarında da bu tezin kodları sürekli karşımıza çıkarıldı. Şöyle:

ASIL AMAÇLARI


Batı’nın “Avrupa Askeri Devrimi” tezinin özü, “bize teslim olun” demektir!

Batı’nın “Avrupa Askeri Devrimi” tezinin özü, “silahı-mühimmatı bizden alın” demektir!

Batı’nın “Avrupa Askeri Devrimi” tezinin özü, güvenliği esas alıp korku iklimi yaratmaktır.

Bu bağımlılık yaratma tezi, sömürünün-emperyalizmin silahıdır.

Bu bağımlılık yaratma tezi, Batı tekniklerine karşı çıkanları gerici despotik olmakla itham etmektir.

Bu sebeple:

Batı bu tezle, kendi silah sanayine dünyayı muhtaç ediyor. Örneğin, F-35 ile bizi yola getirmeye çalışıyor: “Aman Allahım vermezlerse ne yapacağız?”

Bu sebeple:

“NATO’dan çıkarsak bizi yutarlar” gibi yanılgılar doğuruyor. Ki bu panikle Erdoğan onca sözünü yutup NATO’ya boyun eğdi.

Bu tez, özellikle Soğuk Savaş döneminde ABD/NATO eliyle Türkiye’yi teslim aldı. Askeri olarak öz yeterliliğine büyük darbe vurdu, geliştirilemedi ve Batı’ya muhtaç hale getirildi.

Gabor Agoston diyor ki:

-“Osmanlı İmparatorluğu, silah ve mühimmat üretimi açısından büyük oranda kendi kendine yeterliydi ve ithal silah-cephane asla yerli üretimin ciddi bir yüzdesine ulaşmadı.”

Yani:

Bilginin kaynağını göz ardı etmeyiniz.

Parçalardan yola çıkıp bütünü çözümleyerek her bilgiyi sorgulayınız.

Batı merkezli tarih müfredatı okuyarak NATO’ya karşı çıkamazsınız.

Önce kafayı değiştirmek şart.