Gün geçmiyor ki devlet hastanelerinin birinin acil servisinde görev yapan bir hekim, ya da sağlık çalışanı saldırıya uğramasın.

Halk, tıkanan sistem nedeniyle hastane bahçelerine, hatta sokaklara taşan acil servis kuyruklarının sorumlusu olarak sağlık çalışanlarını görüyor ve en ufak gecikmede şiddete başvuruyor.

Öfkesi ve canı burnunda insanlar oradaki personelin aslında aksaklıklar zincirinin son halkası olduğunu düşünemiyor.

Çünkü canının derdine düşmüş oluyor!..

Oysa o ekiplerin ne zor koşullarda ve ne kadar büyük özveriyle görev yaptıklarını bilseler, inanıyorum ki bırakın saldırmayı, çalışanlara acırlar.

Acil servis, bütün branşlara gelen hastaların ivmelerinin düşürüldüğü güçlü bir hava yastığıdır. Ölüyü dirilten, acıyı azaltan, ateşleri düşüren, sinirleri yatıştıran öfkelere siper olan en ön cephedir. Bu nedenle acil ekiplerinde görev alanlar -personelinden hocalarına kadar- saygı duyulması gereken birer kahramandırlar...

Opr. Dr. Fatih Düz’ün bir acil servis nöbetinde yaşadıklarını okuyunca, siz de bana hak vereceksiniz.

★★★

“Yıl 2005...

İzmir Bozyaka SSK Hastanesi Ürolojiyi kazandım. Asistanlığa başladığım ilk ay, acil servisteki doktor açığını kapamak için daha üroloji servisine adım atamadan ve sıfır doktorluk tecrübesiyle acil rotasyonuna gönderildim. Böylece acilde nöbet tutmaya başladım.

Bilen bilir; Bozyaka, İzmir’in belki de Tepecik’ten sonra en karmaşık yerlerinden biridir. Nöbetler adeta meydan muharebesi tadında geçer ve her nöbette 1000 civarı hasta bakılır.

Bir nöbet tutup 4 gün dinleniyorsun ama, o 4 günde acısı ancak çıkıyor, neyse...

★★★

Acilde 2. nöbetim...

Tecrübeli bir pratisyen ve yeni yetme üroloji asistanı ben nöbetçiyiz. Gündüz bir şekilde geçiyor ama ikimiz de akşam olmasını hiç istemiyoruz. Çünkü bizim ülkede akşam saat 20.00’den sonra (yemeğin ardından) hasta olmak diye bir gerçek var.

★★★

O istenmeyen saatler geliyor ve karanlıkla beraber hasta akını başlıyor. Öyle bir akın ki, adeta  istila...

Biz 2 doktor, tek silahımız boynumuzdaki stetoskop, ayakta hasta bakıyoruz.

Yan yana çok seri bakıyoruz. İkimizin de önünde en az 50 hasta, tek sıra halinde kuyruktalar...

Hastaların “desk”in (tıpta masa anlamında kullanılıyor) arkasına geçmemeleri lazım, zira kale düşerse biz biteriz, iyi de gidiyoruz, arada birbirimize bakarak, göz kırpıp yüreklendiriyoruz.

Tam o sırada korkulan oluyor ve kırmızı alana “arrest” (kalbin pompalama fonksiyonunun durması) geliyor.

Hekim arkadaş, “Sen idare et ben halledip geleceğim” diyor ve kırmızı alana gidiyor.

★★★

Böylece onun hasta kuyruğu da ekleniyor mu bana?

Artık tek başımayım ve önümde, acilin dışına kadar taşan bir kuyruk var.

Tabii çok geçmeden homurdanmalar ve tacizler başlıyor. Şeytan diyor ki;  “At kendini yere bir konversiyon nöbeti geçir, yat sedyeye...”  ama sonra çok dalga geçerler diye vazgeçiyorum.

Homurdanma ve tacizler artıyor, sözlü sataşmamaların ardı arkası kesilmiyor. “Bize ne zaman bakacaksın ölelim mi?” temalı sesler yükseliyor, yani tansiyon tırmanıyor ama arkadaşım bir türlü gelmiyor.

Sonunda beklenen oluyor ve hastalardan biri aniden yakama yapışıyor. Ben de müthiş bir refleksle  yakamı kurtarıp “desk”in tepesine çıkıyor ve avazım çıktığı kadar bağırıyorum:

“Herkes beni dinlesin!..”

Bir an için sesler kesiliyor. İçerdeki 100’e yakın kişi kafalarını kaldırmış, “nooluyo lan” diye bana bakıyorlar.

“Beni iyi dinleyin, bakın siz 100 kişisiniz, ben tekim. Eğer beni döverseniz bu benim için büyük bir ödül olur, sizin kuyruğun arkasına girer paşa paşa muayene olmak için sıramı beklerim! Şu an acil serviste olunacak en güzel yer sizin yeriniz, bakın ben sizin kardeşinizim ve çok haklısınız. Bir kişi bu kadar hastaya bakamaz! Yarın hep beraber başhekime şikayet yazın, ben de yazacağım, biz aynı taraftayız bu durum iki taraf için kabul edilemez” türünde mitingi andıran bir konuşma yapıyorum. Şaka gibi ama o “desk”ten alkışlarla iniyorum. Sanki az önce dayak yemek üzere olan ben değilmişim gibi!..

★★★

O bir ay çok zor geçti, ben 6 nöbet tuttum ama meslek hayatımın en kötü 1 ayıydı.

Bu yüzden ben acilde çalışan meslektaşlarıma aşırı saygı duyar ve sevgi beslerim, beni aradıklarında her konuda bilgimi sonuna kadar paylaşırım.

Çünkü dünyanın en zor işini onların yaptığına inanırım...”