26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan tarihe ışık tutan çarpıcı tespitler...


Değerli okurlarım,

Bugün size, “Millet olarak ne yapsak, Atatürk’e olan borcumuzu ödeyemeyiz” diyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile yine Atatürk üzerine yaptığımız söyleşiyi sunuyorum.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Başbuğ, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a çağırdığını biliyoruz.

Mustafa Kemal Paşa, Adana’dan trenle İstanbul’a hareket ediyor.

13 Kasım 1918’de de Haydarpaşa Garı’nda trenden iniyor. Dolmabahçe Sarayı önlerinde demirlemiş olan işgal donanmasını görünce de o anlamlı ve kararlı sözünü söylüyor:

“Geldikleri gibi, giderler!..”

Sizce Mustafa Kemal Paşa o anda neleri düşünmüş olabilir?

İlker Başbuğ Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı...


İŞGALCİ FRANSIZ GENERAL, FATİH SULTAN MEHMET’İN BEYAZ ATINA BENZEYEN BİR ATLA BEYOĞLU’NA GELMİŞTİ

İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): O süreci Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatıyor:

“Bir gün İzzet Paşa tarafından makine başına davet olundum. İzzet Paşa benim İstanbul’da bulunmamın uygun olacağını söyledi. Ben bu imadan, İstanbul’da buhranlı durumların olduğunu anladım.”

Mustafa Kemal Paşa, karşılaşacağı durumun ne olacağını tahmin ediyordu. Ama bu zor şartlarda bile yapılabilecek bazı şeylerin olduğuna dair ümidini ve inancını kaybetmemişti.

Kasım ayının sonlarına doğru İngiliz ve müttefiklerin orduları İstanbul’a girmişti.

Fransız General Franchet d’Esperey, Köprübaşı’ndan beyaz bir ata binerek, Galata’da toplanan insanların arasından geçip, Beyoğlu’na çıkmıştı. Bu beyaz at İstanbul’un fethi resimlerinde Fatih Sultan Mehmet’in bindiği ata benziyordu. Böylece işgalci Fransız, Fatih’in hayalini belki de insanların belleklerinden silmek istiyordu.

(U.D.): Mustafa Kemal Paşa, işgal donanmasını görünce acaba neler hissetmişti?

(İ.B.): Şimdi 13 Kasım 1918’de yaşanılan olay gerçekten çok ilginçtir. Mustafa Kemal Paşa Haydarpaşa Garı’nda trenden indiği sıralarda, düşman donanmasına ait gemiler de İstanbul’a giriyordu. Hatta bazıları Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemişlerdi.

ÜÇ YIL ÖNCE ÇANAKKALE’DE DURDURDUĞU DÜŞMAN DONANMASI KİLİSELERİN ŞENLİK ÇANLARI ARASINDA GALATA’YA DOĞRU İLERLİYORDU

Amiral Calthorpe komutasındaki savaş gemilerinden oluşan konvoy, neredeyse bir kaç mil uzunluğundaydı. Gösterişli bir törenle Çanakkale’den geçmişlerdi.

Haydarpaşa Limanı’nda Avrupa kıyısına gitmeye hazırlanan yolcular, savaş gemilerinin geçişini beklemek zorunda kalmışlardı.

Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal Paşa’nın bindiği istimbotun; düşman gemilerinde, zafer bayrakları altında güvertelere dizilmiş çeşit çeşit, renk renk bahriyelilerin arasından geçerek, kıyıları ve rıhtımları dolduran insanların haykırışları ve kiliselerin şenlik çanları arasından Galata’ya geldiğini anlatır.

Bu gerçekten bir rastlantı mıydı?

Daha üç yıl önce Çanakkale’de durdurduğu düşman gemileri ile Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a neredeyse aynı zamanda giriyordu.

Büyük bir dünya gücü ile yarın onları geri gönderecek adamın, bu kadar yakından ve bu kadar baş döndürücü şartlar içinde karşılaşmasının, dünya tarihinde başka bir örneğinin olmadığını söyleyebiliriz.

Belki de tarihin bir cilvesi olan bu rastlantı iyi olmuştu.

(U.D.): O andaki İstanbul’daki atmosfer nasıldı?

(İ.B.): İsterseniz olaya önce bir yabancı gözünden bakalım. Lord Kinross “Atatürk” isimli kitabında İstanbul’u şöyle anlatıyor:

“İstanbul, İtilaf Devletleri’nin himayesi altında üzgün, umutsuz ve felaket duygusunun ağırlığı altında ezilmiş gibiydi. Herkes, şimdi artık bize istediklerini yaparlar korkusu içindeydi. Soğuk ve karanlık bir kış başlamıştı. Kömür yoktu. Tramvaylar işlemiyordu. Boğaz vapurları az ve seyrekti. Ana caddeler yarı aydınlık, yan sokaklar da kapkaranlık olduğu için hırsızlara, soygunculara gün doğmuştu. Polis azdı.

Türkler evlerine kapanmış, kendi kendilerinin gölgesi gibi ancak -o da ateş pahasına- ekmek almak için dışarı çıkıyorlardı.

RUMLAR YOLDAN GEÇEN TÜRKLERİ YUNAN KARAGAHINDAKİ BAYRAĞA
SELAM DURDURUYORLARDI

Beri yandan, Rumlar sokaklarda caka satarak dolaşıyor ve rastladıkları Türkleri itip kakarak duvar kenarına sürüklüyor, geleni geçeni Yunan karargâhında dalgalanan mavi beyaz bayrağı selamlamaya zorluyorlardı.”

Gazeteci-yazar Falih Rıfkı (Atay) da o günleri şöyle anlatıyordu:

“İstanbul’da hayat denebilecek ne varsa, bir kaç gün içinde Türklüğün havasından çıktı.

Galata kaynaşmakta. Beyoğlu şenlik içinde. Biz ise şehrin bu yakasında birbirimizin boğazına sarılmış, sövüşüp duruyorduk. Sevmediklerinden öç almak için işgal casuslarına yanaşanlar çoktu...

Türkçülük ve Türkçüler, hiç politikaya karışmasalar bile suçlu ve sorumlular arasındadır...

Bir sabah gazetesinde İngiltere Başbakanı Asquit’ın şu sözlerini okumuştuk:

“Büyük hasta ölüm döşeğinde. Bu hastanın milletler ailesi ortasında, bir şer kuvveti olarak son günlerini yaşadığını ümit edelim...”

SÜLEYMAN NAZİF İŞGALİ KARA GÜN OLARAK YAZDIĞI İÇİN KURŞUNA DİZİLECEKTİ

Beyoğlu’nun o devir hatıraları arasında Yunan generalinin oturduğu binanın kâbusu da vardır. Balkonuna Yunan bayrağı çekildiği zaman, halk zorla selama dururdu. Türkler geçişlerini bu zamana rastlatmamak için hesapla yola çıkarlardı...”

Süleyman Nazif, Fransız askerinin İstanbul’a girdiği gün için, kara gün diye yazdığı bir fıkradan dolayı az daha kurşuna dizilecekti...

(U.D.): Gerçekten İstanbul’da insanı dehşete düşüren bir durum yaşanıyordu.

Mustafa Kemal Paşa herhalde İstanbul’un işgal altındaki durumunu görünce çok etkilenmiştir.

Bu konuda ayrıntılı bilgi verir misiniz?

SELANİK’İN TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM EDİLMESİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA HAYATININ EN BÜYÜK TRAVMASINI YAŞATMIŞTI

(İ.B.): Mustafa Kemal Paşa, o ana kadar elbette çok sayıda büyük olaylarla karşılaşmıştı. Belki de travmalar yaşamıştı. Ama onu en çok etkileyen travmalardan birisi, Selanik’in Kasım 1912’de 5. Kolordu Komutanı Hasan Tahsin Paşa tarafından tek mermi atmadan düşmana teslim edilmesidir.

Bunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisi şöyle olmuştu:

“Bir gün işittim ki, baba ocağım Selanik ve oradaki anam, kardeşim, bütün akraba ve yakınlarım vatanlarından kovulmuştu. Hortacı Süleyman Camisi’nin minaresine çan takılmış ve orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğnenmişti.”

Selanik’te yaşananları, Mustafa Kemal Paşa’nın ne İstanbul’da ne de Anadolu’da yaşanmasına izin vermesi mümkün değildi.

Bana göre Kurtuluş Savaşı’nın ilk kıvılcımı, Mustafa Kemal Atatürk’ün 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa Garı’na indiği anda ve düşman donanmasının, İstanbul önüne girişini gözleriyle gördüğü an çakmıştı.

Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da altı ay geçirdi. Bütün çareleri denedi.. Artık tek bir çare kalmıştı: O da Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’nı bozkırda başlatmak.

Ordu Müfettişi olarak kendisine bir görev verilmesi de ona büyük bir fırsatı sunmuştur. Mustafa Kemal Paşa bu durumu şöyle değerlendirilmişti:

“Ben zaten, şu veya bu suretle Anadolu’ya geçmek fırsatı arıyordum. Madem ki onlar teklif ettiler, fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyim...”

16 Mayıs 1919 günü öğle sıralarında, Mustafa Kemal Paşa ve yanındakileri Samsun’a götürecek olan Bandırma Vapuru, İstanbul’dan yola çıktı.

Mustafa Kemal Paşa; 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ulaştı.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SAMSUN’A ÇIKTIĞI 19 MAYIS 1919 GÜNÜ KURTULUŞ SAVAŞI FİİLEN BAŞLAMIŞ OLDU

Onun Samsun kıyısında Anadolu toprağına ayak basmasıyla, hem kendi kaderine, hem de milletin kaderine yön ve şekil verecek Kurtuluş Savaşı fiilen başlamış oldu..

Gerçekten, Türk Milleti olarak ne yapsak, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı olan borcumuzu ödeyemeyiz.

(U.D.): Bu anlamlı ve güzel söyleşi için teşekkür ederim. Atatürk ve silah arkadaşlarının manevi huzurunda bir kere daha rahmet ve minnetle eğiliyoruz.