Dünyanın en büyük 17’nci ekonomisiydik.

Şahlandık.

Şaha kalktık.

Şahlanış döneminin kapılarını açtık.

Şahlanışın sembolü olduk.

Şahlanışımızı ispatladık.

Ekonominin kitabını yazdık.

“Hamdolsun, Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokma hedefimize hiç olmadığımız kadar yakınız” dedik.

Uçuşa geçtik.

Pik yaptık.

Üç yıl önce, 18’inci sıraya düştük.

İki yıl önce, 20’nci sıraya düştük.

Dün açıklandı...

21’inci sıraya düştük.

Bu yılın sonunda iki sıra birden gerileyerek, 23’üncü sıraya düşeceğimiz kesinleşti.



Hedef 2023.

Sıra anca 23.



Çünkü...

Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük iktisatçısı kimdir derseniz?

Profesör Nasreddin hoca’dır.



Adam Smith, Keynes, Marx, Milton Friedman filan hikayedir.

Nasreddin hoca’dan daha net izah edebilen yoktur.



Profesör Nasreddin hoca, komşusunun kazanını ödünç ister. Kullanır. İade ederken kazanın içine tencere koyar. Komşu “bu ne?” diye sorunca, “gözün aydın, senin kazan doğurdu” der.

Komşu kazanın doğurmayacağını elbette bilir ama, avantadan tencere hoşuna gider, hiç bozuntuya vermez, teşekkür ederek alır.

Bir hafta sonra, profesör Nasreddin hoca komşusunun kazanını tekrar ödünç ister. Komşu avantadan bir tencere daha kapacağı düşüncesiyle seve seve verir.

Bir hafta geçer, ses yok.

Bir ay geçer, gene ses yok.

Komşu pimpiriklenir, profesör Nasreddin hocanın kapısını çalar, kazanını geri ister.

Profesör Nasreddin hoca üzgün bir ifadeyle “hiç sorma, senin kazan öldü” der.

Komşu “etme eyleme hoca, kazan ölür mü hiç” diye itiraz edince, “doğurduğuna inandın da, öldüğüne niye inanmıyorsun be adam” der.



Hani biz güzel güzel şahlanırken, pik yaparken, dünya lideriyken, asrın ülkesiyken, Almanya bizi kıskanırken, Çin’den bile fazla büyürken, dünya bize hayranken, her seçim öncesinde memleketin her tarafından petrol fışkırıyorken, Karadeniz’de dünya dengelerini değiştirecek kadar doğalgaz buluyorken, Akdeniz’de doğalgaz sondajına başlamışken, ay’a gidiyorken, uçan otomobil yapıyorken, yedi liralık şarjla sekiz saat çalışabilen elektrikli traktör icat ediyorken, paramızı küresel aktör yapmışken, faizin belini kırıp, işsizliği yok etmişken, enflasyonu düşürmüşken, ne oldu da, askıda ekmekle iftar açıp, çıkma sebzeyle sahur yapar hale geldik, bir dolar bir lira olacakken, bizzat hazine bakanımız niye paramızın düşebilecek en değersiz seviyeye düştüğünü söylüyor, elektrik faturasını gördüğümüzde niye parmağımızı prize sokmuşuz gibi çarpılıyoruz, niye ucuz kıyma kuyruklarında bekleşiyoruz, mazot niye 22 lira oldu, çölde bile yetişen patatesi bile niye anca taneyle alabiliyoruz, alt tarafı marul nasıl olur da 20 lira olur, mevsiminde yemediğimiz için pahalı diyorlar, saman mesela, mevsiminde yemediğimiz için mi ithal ediyoruz, yumurtayı ucuz yiyebilmek için hangi mevsimde yumurtlamak gerekiyor, dana mesela, serada mı yetişiyor, dana kuşbaşı o yüzden mi bu kadar pahalı, bolluk bereket ayı ramazanda ayçiçek yağını niye anca bardakla alabiliyoruz, baklava niye boş satılıyor, 10 kişilik çöpçü kadrosuna niye 52 bin üniversite mezunu gencimiz başvuruyor, emekliye niye anca sadaka gibi maaş veriliyor diye merak ediyorsun ya...



Seçimi kazan’dık diye halay çekiyordun.

Senin kazan sizlere ömür canım kardeşim!

Yılmaz Özdil’in yeni kitabı Anka Kuşu'nu Sözcü Kitabevi aracılığıyla edinmek için tıklayın

.