Türkiye’yi yasa boğan 6 Şubat depremlerinin ardından İBB’nin çağrısı ile bir araya gelen “İstanbul Deprem Bilim Üst Kurulu”, 15 Şubat’ta AKOM’daki toplantının ardından alanında uzman isimlerin katılımı ile ikinci kez Florya’daki İstanbul Planlama Ajansı kampüsünde buluştu.

“İstanbul Deprem Çalışma Grubu” toplantısının açılışında konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu önemli açıklamalar yaptı.

“İSTANBUL BİR DEPREM ŞEHRİ”

Gündemdeki deprem konusunun hiç kimse için yeni ya da unutulmuş bir konu olmadığını dile getiren İmamoğlu “Çünkü Türkiye bir deprem ülkesidir. İstanbul bir deprem şehridir. Binlerce yıldır böyleydi ve bundan binlerce yıl sonra da böyle olacak. Bu değişmeyecek. Asla değiştiremeyeceğimiz ve yaşamak zorunda olduğumuz gerçeklerdir. Ne yazık ki devlet olarak, kurumlar olarak ve vatandaşlar olarak üstünü örtmekle, geçiştirmekle yetindiğimiz yalın gerçektir bunlar. Ve kendisini her hatırlattığında bizim için ülke vatandaşları için ortaya çıkan çok ağır, çok acı bir faturası olan bir durumdur” dedi.

“SIK SIK GÖRMEZDEN GELDİK”

17 Ağustos 1999 ve sonrasında yaşanan deprem felaketlerine dikkat çeken İmamoğlu,
şöyle konuştu:

*Bugün 10 binlerce insanımızın hayatını yitirdiği bir afeti konuşuyor ve İstanbul'umuzun çok eksikleri üzerinden bir gündemle toplanıyorsak bu çok acı, çok ağır bir iş bizim için.

*Ne yazık ki devlet olarak, kurumlar olarak ve vatandaşlar olarak üstünü örtmekle geçiştirdiğimiz diye tariflediğimiz bu gerçeklere karşı duruşumuzun da bir özetidir.

*Sık sık görmezden gelmişiz. Israrla, inatla anlamak istemediğimiz bu çıplak gerçekler bize kendisini sık sık hatırlatmasına rağmen enteresan bir biçimde unutmayı başarabilmişiz. Çok acı. Ve kendisine her hatırlattığında faturası çok ağır ve çok acı oluyor.



“İSTANBUL BÜYÜK BİR RİSKLE KARŞI KARŞIYA”

İstanbul’un yakın geleceğinde olacakları konuşmanın yeterli olmadığını eyleme geçmenin şart olduğunu vurgulayan İmamoğlu şöyle konuştu:

*İçinde yaşadığımız, hepimizin evi olan kadim şehir İstanbul, görünür bir gelecekte tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük bir riskle karşı karşıyadır. Karşı karşıya olduğumuz depremin olacağı kesin ama ne zaman olacağı ve ne etkide olacağı henüz belli değil.

*Biz ne kadar rahatlatmak istersek isteyelim bugün İstanbul'da yaşayan her kesimden vatandaşımız çok ama çok kaygılı. İnsanlarımızın en büyük kaygısı evinin muhtemel deprem karşısındaki dayanıklılığı. İşyerleriyle, tarihi eserleriyle, kamu binalarıyla, köprüleriyle, üst geçitleriyle, İstanbul’un tamamı için kaygılanıyoruz. Ama bu kaygı bugün için çok yüksek.

*Zira biz millet olarak  çok çabuk unutuyoruz. Belki de olumsuzlukları unutmak istiyoruz.  Ama o yalın gerçek, biz unutsak da unutmak istesek de  yok olmuyor.



BAŞVURANLARIN SAYISI 100 BİNE ULAŞTI

Kaygının nasıl arttığını göstermek için İBB’nin 3 yıldır binalarda yaptığı hızlı tarama testi çalışmasını örnek veren İmamoğlu “Ekiplerimiz şehrin riskli her ilçe ve mahallesinde binaların risk durumlarını saptayabilmek amacıyla 107 bin binayı tek tek ziyaret etmişti. O ziyaretlerde sadece 29 bin binada oturan vatandaşımız, binasında inceleme yapılmasını kabul etmişti. Ama Kahramanmaraş depremi sonrasında bize başvuran yurttaşlarımızın sayısı bir kaç günde 100 bine ulaştı” dedi.

“VATANDAŞIMIZ KAYGILI OLMAKTA HAKLI”

Bu kaygıyı hafife alma lükslerinin olmadığının altını çizen İmamoğlu “Hiç kimsenin böyle bir hakkı da yok. Vatandaşımız kaygılı olmakta haklıdır. Öncesinde gerekli tedbirlerin alınmadığı, sonrasında hızlı ve yeterli müdahalenin yapılmadığı bir afet ve kaos ortamında binlerce insanımızı çaresizlik içinde bırakan, kabul edilmesi hiçbir koşulda mümkün olmayan koşullarda kaybettik. Bu manzarayı gören hiçbir yurttaşımız, hele ki deprem bölgelerinde yaşıyorsa, yaşamına hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi mümkün değildir” dedi.

İmamoğlu aynı şekilde, bu ülkenin hiçbir yöneticisinin de hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemeyeceğini vurguladı.

“BU YIKIM BİZİ KENDİMİZE GETİRMELİ”

İmamoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

*Yaşadığımız bu büyük felaket deprem meselesine devlet ve millet olarak bakış açımızın yanlışlığının ispatıdır. Hepimiz başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeliyiz. Bu büyük felaket, bu inanılmaz yıkım bizi kendimize getirmeli.

*Bize yetki veren vatandaşlarımızla bir senet imzaladık.  Vatandaşlar biz yöneticilere, canlarını, mallarını, sevdiklerini, umutlarını, hayallerini emanet etti. Biz ise bu emanete sahip çıkacağımıza söz verdik. Yöneticilik bu demektir.

"KADER PLANI" GÖNDERMESİ

*Vatandaşın bizlere yüklediği sorumluluk hiçbir yöneticinin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyüktür.

*Merkezi idare, yerel idare, akademi, sivil toplum demeksizin güçlerimizi birleştirip, aklın, bilimin yolundan ilerlediğimizde çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur.  Bunu kader diye tarifleyip akılla ve bilimle dalga geçmeyelim. Ben umut ve kararlılık içerisindeyim.

“İSTANBUL’DA YENİ BİR DÖNEME ATIM ATIYORUZ”

*İhtiyacımız olan tek şey, çalışmaktır. Bu anlayış içerisinde İstanbul’da yeni bir döneme adım atıyoruz.

*Önümüzdeki günlerde çok kapsamlı bir açıklamayı çalışmalarımızı ve yol haritamızı paylaşmak için yapacağım.

*Deprem bölgemize sık sık gittim. Gördüklerim, tanık olduklarım aynı zamanda benim için bir iç hesaplaşma süreci başlattı.

“BU TRAJEDİNİN İSTANBUL’A YAŞATILMASINA İZİN VERMEYECEĞİM”

*O iç hesaplaşmadan çıkan en önemli sonucu sizinle paylaşayım. Bu trajedinin İstanbul’a ve İstanbullulara yaşatılmasına, ne pahasına olursa olsun izin vermeyeceğim.

*Bu çerçevede gerçekçi bir yaklaşıma, durumun içtenlikle paylaşılmasına, bilimsel aklın depremin yıkıcılığına karşı verdiğimiz mücadelede öne çıkarılmasına, toplumun ve devletin bütün güçleriyle seferber hale gelmesine ve kaynakların en geniş ve etkili biçimde bu mücadele için harekete geçirilmesine ihtiyacımız var.



“EKSİKLİKLERİ HIZLA GİDERECEĞİZ”

*Bu bütünlüklü stratejinin bazı öğelerinin altını çizmek isterim. Birincisi bilimsel bir yol haritasının en geniş biçimde oluşturulması ve öne çıkarılması gerekiyor.

*Bugüne kadar yaptıklarımızı daha da etkili hale getirmek için mühendisliğinden planlamasına, ekonomik boyutundan sosyal meselelerine, sağlık örgütlenmesinden lojistik altyapısına kadar tüm boyutları içerecek biçimde deprem konusunda çalışan bilim insanlarımızı, uzmanları bir araya getiren bir çağrı yaptık.

*Bugün ve önümüzdeki dönemde bir çalışma yürüteceksiniz. Nerede çalışmalarımızda eksiklikler varsa sizlerin de katkısıyla hızla gidereceğiz.

*İkincisi, deprem gerçekliği konusunda yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında bir iş birliği ve birlikte çalışma çerçevesine ihtiyaç var. Hiçbir siyasi kaygıya düşmeden iş birliğine hazırız.

“İSTANBUL DEPREMİ DİYE BİR ŞEY YOK BÜTÜN MARMARA RİSK ALTINDA”

*Üstelik şu bir gerçek; İstanbul Depremi diye bir şey yok. Marmara bölgesi bütününden söz ediyoruz. Dolayısıyla biz hızlı biçimde İstanbul için toplandık. Ancak bu yaklaşımın bölge bütününe yayılması gerekir.

*Önümüzdeki günlerde buradan çıkan dersleri merkezi yönetimin ilgili birimleriyle Marmara Belediyeleri ve Belediyeler Birliği ile paylaşacağız. Birlikte çalışmak için irademizi beyan edeceğiz.

*Üçüncüsü, bu seferberlik aynı zamanda kamu kurumlarıyla sivil toplumu da bir araya getirecektir.

*Bu toplantıya olabildiğince meslek odalarını, organize sanayi tesislerinin yöneticilerini, işveren ve emek örgütlerinin temsilcilerini çağırdık. Burada ilan ettiğimiz seferberlik dalga dalga yayılacak.

*Örneğin mahalle ve semt ölçeğinde kapsamlı ve klasik sivil savunma yaklaşımının ötesine geçen bir deprem örgütlenmesini gerçekleştireceğiz. Toplum Çalışma Grubundan gelecek önerileri de dikkate alan bir örgütlenme çalışmasını en dış semtlerimize kadar taşıyacağız.

SPEKÜLATİF HABERLERE KARŞI WEB SİTESİ KURULACAK

*Dördüncü boyut olarak bilgilendirme ve saydamlığı son derece önemsiyoruz. Sadece deprem konusuna odaklanan bir web sitesini hizmete sokuyoruz. Buradan toplum ve uzmanlar için önemli ve gerekli her türlü bilgiyi en hızlı biçimde paylaşacağız.

*Her defasında görüyoruz. Spekülatif haberler ve manipülasyonlar toplumu gereksiz paniklere ve soru işaretlerine sürüklüyor.

*Şunu mutlaka gerçekleştireceğiz; deprem konusunda en ufak bir gelişme ya da belirsizlik doğduğunda vatandaşlarımız bu siteye girdiklerinde doğru bilgiye ulaşacaklarını bilecek.

MALİ BOYUT: 360 MİLYAR TL

*Beşincisi mali boyutu. Eğer gerçekçi olacaksak şunu en baştan itiraf edelim. Bugün İstanbul’u hakkını vererek depreme hazırlıklı hale getirmek demek Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının üzerinde bir kaynak gerektiriyor.

*Bir konutun maliyetinin en iyimser haliyle 1 milyon liranın üzerinde olduğu bir ortamda sadece bina stoku açısından 90 bin ağır hasarlı binadan söz ediyoruz.

*Bu binalar tek bir konut değil her birinde çok sayıda bağımsız birim var. Çok iyimser biçimde bina başına 4 bağımsız birim varsaydığımızda sadece sorunlu binalarımızı dayanıklı hale getirmenin faturası, 360 milyar lira eder.

*Şunu söyleyeyim, bu İBB’nin üç yıllık bütçe büyüklüğünün üzerinde bir rakam. Biliyoruz ki depreme hazırlıklı olmak sadece bu binaların güçlendirilmesi demek değil. Çok ötesinde ve maliyeti yüksek işler yapmamız gerekiyor.

HÜKÜMETE ÇAĞRI: İSTANBUL’U RAHATLATALIM

*Buradan hükümetimize de bir çağrı yapmak istiyorum. Gelin hep birlikte hem deprem bölgesini hem de İstanbul gibi deprem tehdidi ile yaşayan bölgeleri, kentleri rahatlatalım.

*İstanbul, öyle ya da böyle Türkiye ekonomisinin belkemiği, GSMH’nin en az üçte biri bu bölgede üretiliyor. Nüfusunun yaklaşık dörtte biri  İstanbul ve çevresinde yaşıyor. Tarihi-kültürel mirasının en değerli öğeleri bu kadim şehirde.

*Geçtiğimiz dönemde bu birikim ve yoğunlaşma nedeniyle büyük ölçekli denilen projelerin hedefi haline geldi İstanbul.

*İşte orada ormanlarını ve su havzalarını yer yer tahrip ederek inşa edilen 3. Havalimanı duruyor. O havalimanı için 10 milyar dolarlık bir kaynak inşa süreci için kullanıldı. Bu arada çalışan bir havalimanını da pistleriyle imha ettik.

“KANAL İSTANBUL’A DEĞİL İNSANA YATIRIM YAPALIM”

*Şimdi milyonlarca İstanbullunun büyük kaygı içinde yaşamını sürdürdüğü bir dönemde buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin bu seferberlik ve ulusal birlik anında bir başka büyük proje yapalım.

*Cumhuriyet tarihinin en büyük projesini yapalım. Gelin o büyük projeyi ıssızlığın ortasındaki bir coğrafyaya yapmayalım. 100 milyar doları, insansız bir coğrafyaya gömmeyelim. Bu şehirde Kanal İstanbul gibi anlamsız işlere ihtiyaç yoktur.

*Gelin bu kez yatırımı insanımıza yapalım. Devletin anlamı insanı yaşatmaktır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başlarken en büyük ve en çılgın projemiz insanımıza, çocuklarımıza, geleceğimize yatırım olsun.

*İstanbul’un her tarafını şantiyeye çevirelim.  Ama hayat kurtaran şantiyelere çevirelim. Ekonomiyi canlandıralım, işsizlik kıskacındaki insanlarımıza istihdam yaratalım. Ama bu kez ıssızlığa ve bir avuç girişimciye değil, yatırımı önce insana yapalım.

“BU AFET GELECEĞİMİZİ DEĞİŞTİRECEK”

*Deprem dolayısıyla yaşadığımız acı tecrübeleri bir büyük dönüşümün itici gücü haline getirmek zorundayız.  Çünkü, Kahramanmaraş Depremi diye tarihe geçecek bu büyük afet, bu “olay” tüm geleceğimizi değiştirecek.

*1999 yılında Marmara bir büyük deprem yaşadı. Orada da büyük kayıplar yaşadık. 17 binin üzerinde insanımızı kaybettik. Çok sayıda yerleşme etkilendi. Yer yer kaoslar yaşandı. Altyapıda, yollarda sıkıntılar çekildi.

*Kahramanmaraş Depremi gösterdi ki aradan geçen 24 yılda çok şey değişmemiş hatta bazı şeyler daha da kötüye gitmiş. İmar düzeni bunun en iyi örneğidir.

*Devlet kurumlarının etkili müdahalesinde yaşanan sıkıntılar bunun örneğidir. Lojistik alanında karşılaşılan sorunlar bunun örneğidir.

*Belli ki 24 yıl afet alanında bir zihniyet ve yaklaşım değişimini getirmemiş. Binlerce insanı kaybetmemize karşın 1999 Marmara Depremi bir olay, bir milat olamamış.

*Çok daha büyük kayıpların ve yıkımın yaşandığı Kahramanmaraş merkezli depremin de aynı akıbeti paylaşmasına izin veremeyiz.

“BİZİM NEYİMİZ EKSİK?”

*Bunu başaranlar var. Örneğin Şili yaşadığı büyük depremler sonrası dersler çıkarmış ve yaklaşımını neredeyse tümüyle değiştirmiş. Bizim neyimiz eksik?

*Gelin yerel yönetimleri, merkezi yönetimiyle, üniversiteleri ve meslek kuruluşlarıyla, sivil toplum örgütleri ve uzman kuruluşlarıyla, ama hepsinden önemlisi tüm bilinçli insanlarımızla son yaşadığımız depremi bir milat, bir olay yapalım.

*Gelin resmi olarak 45 bine yaklaşan insanımızın kaybıyla sonuçlanan bu büyük trajedi bir milat olsun. Kentlerimizi yaşam ve insan merkezli hale getirelim.

*Kentleri bir para basma makinası, bir rant aygıtı olarak görmekten hızla uzaklaşalım. Kentlerimiz artık daha beton blokların değil uygarlığın yükseldiği yerler olsun. Biz bunu yapabiliriz.

KİMLER KATILDI?

Toplantıya; CHP Genel Başkan Yardımcıları Fethi Açıkel, Onursal Adıgüzel, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Türkiye’nin önde gelen deprem bilimcileri Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Şengör, Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Prof. Dr. Haluk Özener, Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, milletvekilleri, belediye başkanları ile çeşitli oda ve STK’ların temsilcileri katıldı.