Yarın çok önemli bir seçim var.

Türkiye, yeni Cumhurbaşkanı’nı seçecek.

İki aday var: Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu.

İlk aday, yani Erdoğan 21 yıldır ülkeyi yönetiyor.

2018’den bu yana, bütün gücü ve yetkiyi elinde bulunduruyor.

Öyle ki bizim kuşağın hayatının üçte birinden fazlası, Y kuşağının hayatının yarısı, Z kuşağının hayatının neredeyse tamamı Erdoğan liderliğinde geçti.

Türkiye, geldiğimiz noktada temel hak ve özgürlükler, adalet gibi konularda çok fazla sorun yaşıyor ama üç önemli konuda büyük krizler kapımıza dayanmış vaziyette:

■ Ekonomi iflasın eşiğinde:

Enflasyonu, hayat pahalılığını, gelir adaletsizliğini, derinleşen yoksulluğu anlatmama gerek yok. Sadece şu teknik detaylar dahi vahameti ortaya koyuyor: Merkez Bankası faizi yüzde 8,5 ama bankaların kredi ya da mevzuat faizleri yüzde 35’i aşmış. “Kefen parası” niteliğindeki ihtiyat akçesini dahi bitirmiş Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyişiyle Körfez ülkelerinin geçici depoladığı paralar sayesinde nefes alıyor. Bir çeşit yoğun bakım gibi. Erdoğan, durumun daha da kötüye gideceğinin farkında ve CNN Türk yayınında adeta seçimi kazanırsa para bulmak için kapı kapı dolaşacağını itiraf ediyor. İnsanlar 29 Mayıs’ta kötü bir sürprizle karşı karşıya kalmamak için birinci tur seçimlerinden bu yana bankalardaki paralarını çekip, altın alıp yastık altında tutmaya başladı. Bankalar bu yoğun talebi karşılamakta zorlanıyor.

Diğer taraftan deprem felaketi ve seçim ekonomisi için savrulan paraların faturası da kapıya dayanmış durumda.

Erdoğan’ın eski kurmayları dahi kendisine ekonominin böyle sürdürülemeyeceğini rapor edip, kademeli bir faiz artışını da içeren çıkış planları sunmaya başlamış.

■ Ülke işgal altında:

2011’den bu yana izlenen yanlış politikalar, Türkiye’yi kaçak göç merkezi yaptı. Ülkedeki yasal ve illegal göçmen sayıları konusunda kimsenin elinde doğru veri yok. İçişleri Bakanı’yla AK Parti Genel Başkanvekili dahi aralarında 2 milyona yakın fark olan rakamlar açıklıyor. Sokaklardaki manzara çok açık. Ülke resmen göçmen işgali altında. Sınır illerinde “Suriyeli vatandaşlarımızın” sayısı, kendi vatandaşlarımızı geçmeye başladı.

Göçmenler yetmiyormuş gibi bir de konut satışı yoluyla verilen vatandaşlıklar var. Sayısını bilen yok. Türkiye’deki seçmen artışının nüfus artışına oranı iki katı geçmiş durumda. Kaç göçmen pasaport aldı, kaç yabancı dolarla pasaport satın aldı bunların kaçı seçmen olup oy kullandı bilen varsa beri gelsin!

■ Kadınlarımız tehdit altında:

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en gerici en marjinal iktidarıyla karşı karşıyayız. İstanbul Sözleşmesi’nden tek başına çıkan Erdoğan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Yasa’nın kaldırılmasını isteyen HÜDA PAR ve Yeniden Refah’ı merkeze çekeceğine, HÜDA PAR ve Yeniden Refah Erdoğan’ı kendi yanlarına çekti. Artık, yalnız kadınların “sahiplendirilmesi”nden, kadınların mirastan yoksun bırakılmasından, boşandıklarında nafaka alamamasından, okullarda karma eğitime son verilmesinden söz eder oldular.

★★★

Çok sevdiğim ve sık sık tekrarladığım bir söz vardır:

Tamir etmeyi bilmiyorsan, bozmayacaksın!

Erdoğan, iktidarı boyunca bu ülke için çok kıymetli olan kuralları içeren o kaideyi bozdu ve ne yazık ki tamir etmeyi bilmediğini icraatlarıyla kanıtladı.

Türkiye’nin artık ciddi bir onarım sürecine ihtiyacı var.

O nedenle, iyi düşünün!

Yaratılan umutsuzluğa, “kaybedeceğiz” önyargısına rağmen yarın o sandığa gidin ve bir kısmını aktardığım bu gelişmeler karşısında tavrınızı koyun.

Aksi taktirde pazartesi sabahı, her şey için çok geç olabilir!