Ülkemizi derinden sarsan deprem felaketinin üzerinden 16 gün geçti.

Bu süre içerisinde depremzedelerin yarasına merhem olmak için devlet tüm imkanlarını seferber ederken, ihmaller ve koordinasyonun tam olarak sağlanamaması her şeyin önüne geçti.

Neredeyse üçüncü hafta bitecek ama hala enkaz altında kalan yakınlarına ulaşamayanların feryadı bitmedi.

Çadır kentlerde ve konteyner kentlerdeki sorunlar büyüyor.

Tuvalet ve içme suyu sıkıntısı giderilemedi.

Merkezi hükümet depremzedelerin moralini yüksek tutmak, yardım çalışmalarını hızlandırmak için gayret ediyor ancak deprem de ülkemizin yakasını bırakmıyor.

Tam bitti artık iyileştirme çalışmalarına geçilecek derken 6,4 büyüklüğündeki Hatay depremi sil baştan yaptırdı.

6 kişinin can verdiği 294 kişinin yaralandığı son depremde yine bir çok bina yıkıldı ve çok sayıda insan enkaz altında kaldı.

Deprem bu ülkenin bir gerçeği.

Bu realiteden uzak yaşamak havanda su dövmeye benzer.

Fay hatları kırılmaya devam ettiği sürece -ki edecek- ülkenin başı felaketlerle sıkışacak.

Biz daha depremin yarattığı olumsuz havanın etkisi altına girmedik.

Genel sorunlardan sonra insanların gelecek kaygıları başlarsa işte o zaman yandığımızın resmidir.

Tek dileğimiz sorunlar yumağının hızla çözülmesi ve bir an önce normal yaşama dönmemizdir.

Şimdi gelelim asıl meselemize.

Kahramanmaraş depremlerinin ardından beklenen tutuklama hareketleri müteahhitlere dönük başladı.

Adana, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Hatay ve diğer deprem bölgesi illerindeki yıkılan binaları yapan müteahhitlerden bazıları tutuklandı.

Bir çoğu aranıyor.

Ancak konu sadece müteahhitlerle kalmamalı.

Çünkü depremde meydana gelen yıkımların sorumlusu o kadar çok ki…

En tepeden en aşağıya kadar bakıldığında belki de binlerce insan hakim karşısına çıkmalı.

Bu öyle üç beş müteahhidi tutuklamayla geçiştirilmemeli.

Adana’da bugünlerde insanı şaşkına çeviren olaylara tanık oluyoruz.

İşini adam gibi yapan müteahhitlerle, yaptığı binaların yıkılmasına rağmen pişkin davranıp suçu zamana ve o dönemin imar uygulamalarına bağlayanlara rastlıyoruz.

Bir müteahhit düşünün ki; son 30 yılda yaptığı en az 50 binadan hiç bir tanesinde yıkım meydana gelmemiş.

Buna karşın sorumluluğu omuzlarından atamayan bu müteahhit daire sattığı maliklere noterden ihtarname çekerek açık yüreklilikle önlemler konusunda bir dizi uyarılarda bulunuyor.

Noterden gelen tebligatları alanlar, “Vallahi bize noterden tebligat gönderen müteahhit öylesine güzel işler yapmış ki, oturduğumuz evlerde bir sıva çatlağı bile oluşmadı. Güvenle oturuyoruz evimizde. Buna rağmen bizi uyaran tebligatına da çok memnun olduk. Keşke her müteahhit böyle olsa” diyorlar.

Bazı müteahhitlerde var ki, yaptığı binaların çoğu hasarlı çıkmasına rağmen çıkıyor ortaya, “Benim yaptığım binaların çoğu 30 yıllık. O dönemin yönetmeliklerine göre inşa ettim. Eğer binalarda hasar oluşmuşsa bu benden kaynaklı değil tamamen yönetmelik suçu” gibi laflar ederek pişkinlikle sıyrılmak istiyor yaşanan olumsuzluklardan.

Peki oldu mu şimdi.

Bütün Adana’nın çok yakından tanıdığı bu müteahhidin ismi bizde saklı.

Basın meslek ilkelerine bağlı olduğumuz için böyle adamların ismini lanse etmiyoruz ancak meydanın da kendilerine kalmayacağını bilmesi gerek bu pişkinlerin.

Son yaşanan depremlerde 50 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetti.

Derinden yaralıyız.

Ancak işini adam gibi yapanlarla işi pişkinliğe vuranların kim olduğunu bizde biliyoruz bütün Adana’da.

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Çok atanlar iyi avcı olamaz.