Her zamanki gibi, Bebek Kahve’de oturuyordum. Müezzin, öğle ezanı bitirir bitirmez, bir delikanlı geldi, “oturabilir miyim?” Dedi.

Bir yerden tanıyordum ama çıkartamadım !

O da farkına vardı! “Tanımadım mı?” Diye sordu.

“Tanımadım “ dedim !

“Ben şeytanım, karşılaşmıştık!”

O an tüylerim diken diken oldu. Karşılaştığım önceki adama (veya her kimeyse) benzemiyordu!

“Hatırlamadın mı? Maliye Bakanı Şimşek ile Merkez Bankası Müdüresi Hafize Hanım hakkında bir şeyler anlatmıştım!”

Hatırladım hemen. Paranın başındaki bu iki kişinin, yeni yılın ilk ayında Erdoğan tarafından kovulacağını söylemişti !

Cumhurbaşkanı, yerel seçim öncesinde ekonomideki kötü gidişi bu ikilinin üstüne atıp, dizginleri yeniden ele alıp, bir iki iyileştirme kararı ile halka nefes aldıracaktı.

Şeytanca bir düşünceydi. Öne süren de zaten şeytandı.

“Derdin ne bu sefer” diye sordum.

“İlginç bir şey geldi aklıma!”

O sırada yanımızdan Selahattin geçiyordu, “Bir bana, bir de Ajda” dedim.

Bana dediğim, küçük bardak. Ajda ise büyük bardağın ismi !

Selahattin, “Abi hayrola, iki bardak?”

O an, şeytanı benden başkasını göremediğini hatırladım.

“Bir arkadaş gelecek de !”

Selo, bu erken ısmarlamaya anlam veremedi ama siparişleri getirdi.

“Acelem var, konuya girelim!”

“Konu nedir?”

“Önce Türk halkının meraksızlığından söze başlamak istiyorum.”

“Konuş, uzatma…”

“Türkiye’nin parasının başında genç bir kadın var. Hafize Hanım. Hakkında ne biliyorsunuz. İyi okullarda okuduğu, yetenekli bir ekonomist olduğu, falan filan !..”

“Daha ne bilecektik ?”

“Nerede büyümüş, annesi babası kim, ne iş yaparlar, sosyal durumu nedir, sevgilisi var mı, gençliği nasıl geçmiş, arkadaşları, öğretmenleri hakkında neler diyor?”

“Uzattın ama !”

“Amerika’da, Merkez Bankası’nın başına geçen insan için ertesi gün çok kalın biyografi kitabı piyasaya çıkar. Orada her türlü bilgi olur !”

“Konuya girelim artık !”

“Konumuz son dolandırıcılık. Kahramanı genç bir kadın. Çorlu ilçesinde doğmuş, büyümüş, okumuş. Adapazarı’nda yüksek öğretim yapmış. Önemli bir bankanın Çorlu şubesinin başına gelmiş. Genç, bukleli saçları var. Gülünce, gözlerinin içi de gülüyor. Hafif kızarık yanaklarında gamzeler oluşuyor. Balık etinde. Tam da Türk erkeklerinin hoşlanacağı kadın tiplerinden biri !”

“Özetle!”

“Kim bu genç kız? Çorlu’ya kimler gidiyor? İstanbullu iş adamları, genel müdürler, yöneticiler, falan filan. Zaten Çorlu, kaçamak yapmaya niyetlenen iş adamlarının, eşlere bahane olarak söyleyecekleri en uygun adres. Kızımız, tüm bu çapkın iş insanları ile haşır neşir. Onun amacı masum, mevduatları bankaya çekmek. Bazen gamzeleri ortaya çıkartan sıcak bir gülümseme, bazen bir iki kadeh içki... Sizin erkekleriniz zaten bu konu da oldukça salak. Bir gülüşe, iki hoş lafa hemen tav olursunuz. Tıpkı sazan balığı gibi. Bankalar da bu zaafı bildiği için, şube müdürlerini genellikle hoş kadınlar arasından seçer!”

“Konuya gir !”

Tam bu sırada Selo yanımızdan gecti. “Abi Ajda soğumuş. Ekildin galiba…” diye laf soktu!

Şeytan, şeytanca fikirlerini anlatmaya devam etti:

“Banka yönetimi, kızımızı apar topar İstanbul’a tayin etti. Para kimde var? Genç futbolcularda. Gözünü onlara dikti. Şube müdürü kızımız, en az banka yöneticileri kadar akıllı! Planını yaptı. Bu konuda tek başına değildi. İşin içinde başkaları da vardı. Amaç, bir lira bankayaysa, üç lira cebe girmeliydi.

Kız akıllı dedim ya. Önce futbolculara sözünü geçirecek ünlü teknik direktöre gözünü dikti. Onunla dost oldu. Evine girdi çıktı. Teknik direktör zart zurt görünse de ipler karısının elindeydi. Ona yanaştı. Gerekli güveni sağladı. Direktörün parasını, ilk zamanlar faiziyle ödedi.

Sarı kırmızı tişörtler giyip, bütün güzelliğini sergileyerek, tirübünlerde şov yaptı ! Onun artık kükreyen bir aslan olduğundan kimsenin şüphesi kalmamıştı. Futbolcuların amigo prensesiydi!

Sonunda, teknik direktörün adını kullanarak, çok özel fonunu kurdu.

Çoğu teknik direktörün talebesi olan, ünlü futbolcular, sinekler gibi ağa takılmakta gecikmedi. Önce biraz para dağıttı.

Paranın tadını alanlar, milyon dolarları kesekağıdına koyup, bankada, arabanın içinde, pastanede kızımıza teslim etti.

Hiç biri böyle bir faizin, dünya üstünde verilmediğini hesaplayamadı…”

“Özetle”

“Bu kızcağız sadece bir piyon. Arkada kimler var? Toplanan paralar şimdi nerede? Listedeki iş adamları kimler?”

“Söyle bakalım”

“Şimdi ezan okunacak, benim kaybolmam lazım. Bir daha ki sefere…”

Ve şeytan birden kayboldu!