CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu, seçim sürecini ve CHP’deki değişim çağrılarını SÖZCÜ’ye değerlendirdi


CHP’nin dışarıdan müdahaleye, dizayn edilmeye, elbise giydirilmeye açık bir parti olmadığını ifade eden Canan Kaftancıoğlu, “CHP’nin lideri şu olsun, bu olsun diyenler gelsin mücadelemize katılsın. Kılıçdaroğlu’nun asla koltuğa yapışmak gibi bir duygusu yok, bunu iddialı şekilde söyleyebilirim” dedi


Seçimlerden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili eleştiriler, öneriler iktidar medyasında ve tüm medyada aralıksız devam ediyor. Siyasi parti liderlerinin, diğer siyasetçilerin açıklamalarını duyduk ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kazanılmasındaki katkısı tartışılmaz olan CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Canan Kaftancıoğlu’nun son seçimlerle ilgili görüşlerini duymadık. Bugün Canan Kaftancıoğlu ile genel seçimleri, 9 ay sonra yapılacak olan yerel seçimleri, CHP dışında ve içinde “değişim” konusunda yapılan yorum ve açıklamaları, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in Kurultay’da yaptığı konuşmasında CHP ile ilgili vurguları ve daha birçok konuyu konuştum, önemli açıklamalarını ilgiyle okuyacağınıza eminim.

Canan Kaftancıoğlu, seçimlerin ardından ilk kez Ruhat Mengi’ye konuştu.


Sayın Kaftancıoğlu, seçimler bittikten sonra CHP ile ilgili çok şey söylendi, birçok gelişme oldu ama siz hiç açıklama yapmadınız. Nedenini sorabilir miyim?

Ben siyasete girerken amacım öncelikle siyasetin dilini değiştirmek, kişiler üzerinden değil siyasetteki bozuk mekanizmalarda yapacağımız değişikliklerle Türkiye’yi muhalefetiyle, iktidarıyla hak ettiği bir siyasi iklimi oluşturmaktı. Ne yazık ki siyaset insan üreten değil, insan öğüten bir mekanizma. Bu mekanizmanın değişikliği de siyasete yeni katılan kadınlarla, gençlerle olacak ve ben de ilk Cumhuriyet Partisi’ne üye olurken dışardan eleştirerek bir şeyi değiştiremiyoruz, içeriye gir, mücadele et diyerek, bu duyguyla siyasete girmiştim. Şimdi de seçimlerden sonra yaklaşık bir ay seçim sonuçlarını değerlendirme, anlamlandırma ve yorumlama adına bu bir ay boyunca Cumhur İttifakı’na oy vermiş seçmenlerle, Millet İttifakı’na oy vermiş seçmenlerle, örgütümüzün farklı kademeleriyle bir araya gelerek, aklına güvendiğim, bizim gibi düşünen ya da düşünmeyen gazetecilerle konuşmayı ve dinlemeyi tercih ettim, çünkü seçimi iyi analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Seçimden sonra vatandaşlarımız gibi bizim de canımız çok sıkıldı ama siyasetin görevi yeniden topluma da umut olmak üzere ayağa kalkmaktır. Toplumda oluşan o umutsuzluk ve öfke hali o kadar anlaşılır ki bizim her şeyi bir kenara bırakıp “Neden böyle oldu” diye bir zaman geçirmemiz gerekiyordu. Bu ülkeye değişimi vaat ederek, yeniden demokrasiyi, güçlendirilmiş parlamenter sistemi vaat ederek neden dönüştüremediğimize dair eksiklerimizi, yanlışlarımızı ve bundan sonra yapmamız gerekenler üzerine kapsamlı bir çalışma yaptık. Umarım önümüzdeki seçimlerde eksiklerimizi, hatalarımızı bir daha yapmayız.

SEÇİM SONUCUNU KİŞİLERE BAĞLI YORUMLAMAK DOĞRU DEĞİL!

Seçimde aslında adaylar görünürdür ama seçime örgütlü yapılar, yani partiler girer, dolayısıyla bu süreçte seçim sonucu ortaya çıktıktan sonra bir kişi ya da kişilerin suçlanmasını, hedef gösterilmesini asla doğru bulmuyorum, çünkü seçim sonrası yaptığımız analizlerde de gördüm ki bu sürecin böyle olmasında örgütlerin de eksiği var, yanlışı var, kampanya stratejisinde yanlışı var, kampanyaya dair eksiklerimiz var, uzun lafın kısası bu seçime giren herkesin bir şekilde eksik bıraktığı, yanlış yaptığı bir süreç olmuş ki bu seçim kaybedilmiş, dolayısıyla seçim sonucunu kişilere bağlı yorumlamak ya da bunun üzerinden toplumda linç yaratmak doğru değil, en azından benim düşüncelerimle örtüşmeyen bir şey. Çünkü ben hep örgütlü mücadeleye inanırım, örgütlü mücadeleye inananlar faturayı bir kişiye kesmek yerine bütün bu süreçlerin içinde ne eksik var, nerede hata yaptık diye süreci tamir etmeye çalışırlar.

BİZ SEÇİMİ KAZANACAĞIMIZA, 86 MİLYONUN KAZANACAĞINA İNANDIK!

Biz seçimi kazanacağımıza inandık, 86 milyonun kazanacağına inandık ama bu seçimin 2 turlu bir seçim olduğunu ne yazık ki unuttuk. Aslında toplumdaki hayal kırıklığının en büyük sebeplerinden biri bu bana sorarsanız. Biz bu seçime giderken çift başlı bir kampanyanın yapılması, yine karşımızda devasa imkanları kullanan bir iktidarla eşit koşullarda yarışamıyor olmamız da kaybetmemizde rol oynadı. Ben bu son seçimleri şuna benzetiyorum, düşünün 2 yapı seçime giriyor, yapılardan biri otoban yapmış ve siz geriden başlamak zorundasınız, kuralları bir kişi belirliyor ve o otobanda karşınıza ne zaman çıkacağını bilmediğiniz engeller var, yani o engelleri rakibiniz biliyor ama siz bilmiyorsunuz, o koşullarda seçime girdik. Önümüzdeki seçimlerde toplumun her kesimine daha çok güven veren ve her kesime daha çok ulaşan bir süreci yürütme adına bu süreç benim için bir değerlendirme süreci oldu. Cumhurbaşkanı adayımızın ve Millet İttifakı’nın toplumun bütün sorunlarına çare olacak somut ve net önerileri vardı ama o kara propagandanın etkisi ve bizlerin eksik bıraktıkları nedeniyle toplumun her kesimine bunları ulaştırmakta zorlandık.

BENİM POLİTİK BİLİNCİM KİŞİLERİ BİR YERE GETİRMEYE YÖNELİK DEĞİL

Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa aday olmazsa sizin Oğuz Kaan Salıcı’yı destekleyeceğiniz gibi bir haber de çıktı, bu doğru mu?

Hayır, bakın şimdi şöyle, Cumhuriyet Halk Partisi dışardan konuşulduğu gibi bir parti değildir, Cumhuriyet Halk Partisi kurucusunun Atatürk olduğu, değerlerinin ve ilkelerinin 6 okla tarif edildiği sosyal demokrat bir partidir. Yıllardır bu partiye gelmeden önce de örgütlü mücadelelerin içinde bulundum, örgütlü mücadelelerde şöyle bir şey vardır; eğer siz örgütlü bir yapının içine girdiyseniz ve o örgütlü mücadelenin içinde ana çatının altında başka başka yapılar oluşturursanız bu ana yapıya zarar verir. Dolayısıyla, ben bu gelenekten gelen birisi olarak parti içinde yapılardan, kişilerden ve kliklerden uzak dururum, tamamen reddederim, çünkü örgütlü yapılarda siyaseti yapılar, kişiler üzerinden okuduğunuzda hata yaparsınız. Örgütlü mücadelede lider vardır, örgüt vardır ve o örgütlü mücadelenin içine giriyorsanız siz de örgütü güçlendirerek yukardan aşağıya disiplini, aşağıdan yukarıya da demokrasiyi güçlendirerek güçlü bir örgüt, güçlü bir parti haline getirirsiniz. Dolayısıyla, bunlar hep söyleniyor, benim Cumhuriyet Halk Partisi’nde yol arkadaşlarım vardır, dava arkadaşlarım, fikir arkadaşlarım vardır ama partide benim politik bilincim, ideolojik bilincim kişileri bir yere getirmeye yönelik değil, örgütlü mücadeleyi olması gereken yere taşımak ve o örgütlü mücadele sonucunda da insanların örgütlü mücadelenin talepleri üzerinden pozisyon almalarına vesile olmaktır.

PARTİ İÇİNDEKİ ÖRGÜTTEN BAĞIMSIZ KİŞİSEL YARIŞLARIN TAMAMINI REDDEDİYORUM!

Ama kişisel bir çekişme görülüyor şu anda partinin içinde. Medyada aynı gün farklı isimlerin “yarışta olduklarını” bildiren açıklamaları çıkıyor.

Tamamını reddediyorum. Tam da benim değiştirmek istediğim şey, değişimin de bu olduğuna inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 okunun ışığında, tariflenmiş programının ışığında güçlü bir örgüt bilinciyle birlikte bu tartışmaları, siyasetin yapılma şeklini değiştirmek lazım. Bakın, benim hayatımda hiç il başkanı olmak aklıma bile gelmedi, düşünmedim bile, “il başkanı olayım da kendimi şuraya atayım” düşüncesinde değildim. Güçlü bir örgüt olur, o örgüt size ihtiyaç duyar, belirli görevleri verir, yaparsınız. “Yapmıyorum” deme şansınız da olmaz, örgütten bağımsız, güçlü bir örgütlenmeden bağımsız “Ben şunu olmak istiyorum” ya da “O onu destekliyor, bu bunu destekliyor” kısmının ben kategorik olarak tamamını reddediyorum. Bakın, isimlerden bağımsız reddediyorum. İnandığım tek şey örgütlü mücadeledir, o örgütü güçlendirmektir.

DİSİPLİNLİ ÖRGÜTLÜ YAPILARDA ÖRGÜT İÇİ KONULAR ASLA KAMUOYU ÖNÜNDE KONUŞULMAZ!

CHP Genel Başkanı “Belediye başkanlarımız görevine devam edecek” diyor, CHP Sözcüsü Faik Öztrak aynı şeyi söylüyor ama Belediye Başkanı “Genel Başkan değişmeli” sözüyle aday olduğunu ima ediyor, biz ne anlamalıyız?

Yüzde yüz haklısınız, ben de diyorum ki; şu anda seçim bitti, bizim parti içi süreçlerimiz var, kurultay sürecimiz başladı, güçlü örgüt için çalışmalar başladı vs. vs. Disiplinli örgütlü yapılarda örgüt içi durumlar ve konular asla ve asla –bakın kim yaparsa eleştiriyorum- kamuoyu önünde konuşulmaz. Ben seçimden sonra hiç konuşmadım, benim örgüt içinde ya da parti içinde konuşmadığım mı zannediliyor? Parti içi durumlar, ilgililerinin, muhataplarının olduğu yerde ve partinin kurullarında konuşulur. Örneğin, benim seçim sonrasında yaptığım tespitler; iyi, kötü, eksik, yanlış, ben İl Başkanı olarak nerede konuşabilirim, giderim il başkanları toplantısında konuşurum, partinin danışma kurullarında konuşurum, buna dair kamuoyuna bir mesaj vermek o kişileri belki kamuoyunda bir anlık popüler yapabilir ama soru şu; Biz popüler olarak mı siyaset yapacağız, yoksa bunu yapmadan Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütlü yapısını mı güçlendireceğiz ve değişimi buradan mı başlatacağız. O yüzden siz böyle düşünmekte haklısınız ama kim yaparsa yapsın, kim derse desin parti içi konuşulması gereken konuların -bakın genel siyasete dair demiyorum, kamuoyuna dair demiyorum- kamuoyu üzerinden konuşulmasını yanlış bulurum. Bunu bugüne kadar bir kez bile yapmadım, bundan sonra da yapmam. O zaman ben örgütlü mücadeledeki süreci zayıflatmış olurum.

DIŞARDAN CHP’Yİ DİZAYN ETMEYE KALKANLARA İÇERİDEN FIRSAT VERECEK ZEMİN OLUŞTURMAK ÇOK YANLIŞ!

Muhalefet partilerinden milletvekilleriyle yaptığım röportajlarda ‘Hep sizden özeleştiri beklendi, siz karşı taraftan baştan sona antidemokratik bir seçim yapmaya ne hakları olduğu konusunda özeleştiri istediniz mi’ diye hep sordum. Sayın Kılıçdaroğlu da “Seçimin ahlaki meşruiyeti tartışılmıyor” dedi. Neden “ahlaki ve hukuki meşruiyeti” tartışılmıyor?

Bu seçimin öncesinde de, sonrasında da demokratik olmayan, ahlaki meşruiyeti olmayan koşullarda, Anayasa’ya aykırı olarak yapıldığını parti tek sesli olarak, hepimiz çok sesli bir şekilde gündeme getirmeliydik. Ancak ne yazık ki “Biz vatandaş olarak CHP içindeki çıkışlar için ne düşünelim” dediğiniz süreçler nedeniyle gündeme getirilemedi, burada ben hepimizi eleştiriyorum. Seçmenin, gazetecilerin eleştirileri çok kıymetli ancak, dışardan Cumhuriyet Halk Partisi’ni dizayn etmeye kalkmak, buna da içerden fırsat verecek zemin oluşturmak çok yanlış. Dışardan insanlar “CHP’nin lideri şu olmalı, bu olmalı” diye konuşanlar eğer buna inanıyorsa gelsin örgütlü mücadelemize, birlikte mücadele edelim.

Cumhuriyet Halk Partisi 100 yıllık tarihi boyunca hiçbir dönemde, hiçbir genel başkan döneminde öyle dışardan müdahaleye, dizayn edilmeye, elbise giydirilmeye, ideoloji giydirilmeye açık bir parti değildir, böyle olsa 100’üncü yaşına gelmezdi. Bunun için partinin tarihini bilmeniz lazım, süreçleri çok iyi okumuş ya da yaşamış olmanız lazım ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusunun kim olduğunu unutmamanız lazım. Bugünlerde en kızdığım şeylerden biri; çıkıyorlar “Cumhuriyet Halk Partisi’ne yeni bir ideoloji, yeni bir doktrin”, hakikaten üzülüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri belli, programı belli, süreçleri belli, yeni bir elbise giydirilmeye gerek yok. Cumhuriyet Halk Partisi’nin değerlerine açıkça sahip çıksak yeter. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 oku; ben İl Başkanı olarak –diğerlerini hiç ihmal etmeden- derim ki “halkçılık ve devrimcilik oku öne çıkarılmalı” derim, parti içinden biri de “milliyetçilik öne çıkarılmalı” diyebilir. Ben şuna da katılmıyorum, dediler ki “İki seçim arasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin stratejisi değişti”, hayır stratejisi değişmedi, taktik değiştirdi, ikisi çok farklı şeydir.

Şimdi “Cumhuriyet Halk Partisi milliyetçiliğe sahip çıktı”, tabii ki sahip çıkacak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 okundan biri milliyetçilik zaten. Onun için hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisi’ne doktrin bilmem ne, yeni bir ideoloji giydirmeye çalışmasın.

KİŞİLER ÜZERİNDEN “PARTİ SAĞA, SOLA KAYDI” DEMEK PARTİYE HAKSIZLIKTIR!

Daha sola kaymalı, daha sosyal demokrasiye kaymalı diyenler var.

Partileri sağ ya da sola kaydıran şeyler, partilere gelen ya da getirilen kişiler değildir. Siz sağdan bir partili getirirsiniz, bu sizin sağa kaydığınızı göstermez, sağa kaydığınızı ne gösterir biliyor musunuz; programınız ve ilkeleriniz dışında iş yapmak. Emeğe karşı bakışınızı değiştirirseniz parti aks değiştirmiştir, vatandaşa karşı bakışınızı değiştirirseniz parti aks değiştirmiştir, temel ilkeler vardır, onun dışında kişiler üzerinden “parti sağa ya da sola kaydı” demek partiye haksızlıktır. Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir kitle partisidir, nokta. Sosyal demokrat kitle partisinde solun bütün yelpazesindeki düşünüşler olur, sosyalist birisi de olur, sosyal demokrat da olur, bu dönemin siyasetinin gerektirdiği “kendisini merkez sağda konumlayan” insanlar da olmuştur, bunların olması partide bir ideolojik aks değişikliğine neden olmaz. Üzülerek söylüyorum, biz bunu bile topluma anlatamadık. Partiler, ilkeler, programlar üzerinden yorumlanır ve partinin liderinin söyledikleri bağlar.



KILIÇDAROĞLU “GİTMELİ, BIRAKMALI” DİYE YAKIŞMAYACAK ŞEKİLDE İTİBARSIZLAŞTIRILIYOR!

Kemal Kılıçdaroğlu’na bugünlerde “gitmeli, bırakmalı” diye bence yakışmayacak bir şekilde itibarsızlaştırılıyor, bunun korkunç karşısında olduğumu bir kez daha söylemek isterim. Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’ne Genel Başkan olduğunda parti sosyal demokrat bir parti, bir şekilde o günün siyasi gerçekliğidir vs. sebep önemli değil, toplumun bir alanına sıkıştırılmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte parti solun, sosyal demokrasinin bütün yelpazesine açılması için kararlı bir süreç yürüttü. Bu süreci yürütürken 12 yıl önce olduğu noktayla bugünkü noktaya baktığımda parti yeni siyasi aktörler kazanmaya başladı, toplumun daha geniş bir tabana yayıldı. Kendimden örnek vereyim, Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmasaydı Cumhuriyet Halk Partisi’nde benim gibi bir siyasi aktör -beğenirsiniz, beğenmezsiniz- olamazdı. Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmasaydı çok büyük ihtimalle Ekrem İmamoğlu profilinde birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olamazdı. O zaman da mesela “sağcıydı” derlerdi, eş dost, tanıdık, il başkanı, yakını kim ise getirir onu belediye başkan adayı yaparlardı. Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmasaydı gencecik milletvekilleri siyasette varlık gösteremezdi. Bunların katlanarak artması lazım ama bu süreçler bir zamandır, birdenbire bir sihirli değnekle bu işler yapılmaz. Şimdi tam da bu söylediğim şeylerin topluma, daha geniş bir tabana yayılması ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin -Genel Başkan’ın ifadesiyle söylüyorum- güvenli limana ulaşabilmesi için o örgütlü yapısının da güçlendirilerek o umutsuz olan kesimleri yeniden umutlandırabilmeyi başarabileceğine inanıyorum.

İKTİDAR “CHP YEREL SEÇİMLERİ KAYBEDECEK” ALGISI OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR!

Özellikle geniş iktidar medyasında “CHP yerel seçimlerde kaybedecek” duygusu devamlı olarak empoze ediliyor, bununla nasıl başa çıkacaksınız?

Bunlar sırf bu algıyı oluşturmak için yaptıkları şeyler. Bakın, İstanbul iki seçimde de 2 puan farkla önde bitirdi. Belediyelerin en güçlü olduğu 22 ilçede birinci bitirdik. 31 Mart seçimlerine giderken CHP’nin belediyeleri kazanacağını kimse düşünmüyordu, kazanıldı. Bugün de, yerel seçimle genel seçim dinamiği farklıdır, İstanbul özelinde ve elbette Türkiye’de gayet başarılı belediye başkanlarımız vardır, biz bugünden yerel seçimlere dönük -genel seçimden çıkardığımız dersleri de içine koyarak- kamuoyunu gereksiz gündemlerle meşgul etmezsek göreceksiniz yerel seçimlerde başarısız olmak diye bir şey olmayacak.

Ekrem İmamoğlu İBB başkan adayı olacak mı, olmayacak mı belli değil, kendisine açılmış 2 dava var ve duruşma Kasım’da, seçim ondan 3 ay sonra, ya hüküm giyer ve siyasi yasaklı hale getirilirse ne olacak? Ve sanki genel başkanlığa adaymış gibi konuşuyor, halk böyle algılıyor.

Halk öyle algılayabilir ama ben Ekrem Başkan’ın ağzından şu ana kadar böyle bir şey duymadım. Ekrem İmamoğlu Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra İstanbul’da çok şey değişti, İstanbul’un bütçesi arttı ve İstanbulluya kullanılmaya başlandı. İkincisi, İstanbul şeffaf yönetilmeye başlandı, üçüncüsü İstanbul’da bugüne kadar yapılmayan, ihalesi yapılmasına rağmen bırakılan; metrodan tutun, İstanbul’un tarihi yerlerine sahip çıkılması, restore edilmesi, İstanbul’a kazandırılan yeşil alanlar, sosyal yardımların olması gerektiği şekilde verilmesi gibi belediyecilik anlamında çok kıymetli işler yapıldı. O nedenle İstanbul’u yeniden kazanacağımızı düşünüyorum. Sorunlar var mıdır, elbette vardır, iktidarın çalışmalarını engellediği ve kısıtlı bütçelerle iş yapmaya çalışan bir belediye var. Dolayısıyla sorunlar var ama bunu düzeltecek süreçler yürüttüğümüzde İstanbul’u kazanmakta hiçbir zorluğumuz olmayacak.

BİZ DEĞİŞİMDEN PARTİ İÇİ KURULLARDA SÖZ EDİYORUZ, EKREM BAŞKAN KAMUOYUYLA PAYLAŞIYOR!

Peki siz yerel seçimlere 9 ay kala Ekrem İmamoğlu’nun “değişim” derken genel başkan değişikliğinden söz etmesini doğru buluyor musunuz?

Şöyle, sizin algıladığınızla benim algıladığım biraz farklı olabilir. Biraz önce söyledim, örgüt içi meselelerin kamuoyunda konuşulmasını doğru bulmam, kim olursa olsun, kim yaparsa yapsın. Ekrem Bey de genel başkanlıkla ilgili bir söz etmedi, parti içinde bir değişim; fikirsel değişim, birçok ayakları olan bir değişim olması gerektiğinden söz etti, aynı şeyi ben de söylüyorum, Genel Başkan da söylüyor. Belki tek farkımız bizler parti içi kurullarda bunu söylüyoruz, Ekrem Başkan bunu kamuoyuyla paylaşıyor ama bir yerde “benim kastettiğim şey genel başkanlık değil” dediğini biliyoruz.

PARTİ İÇİ MESELELERİ DIŞARDA KONUŞAN HERKES PARTİYİ YIPRATIR!

Şu anda topluma; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP Grup Başkanı Özgür Özel arasında genel başkanlık konusunda rekabet var gibi bir hava yansımıyor mu?

Partide kurultay var, kurultayda herkesin çıkıp genel başkan olma hakkı var. İnsanlar yarışır, kurultayda örgüt kime teveccüh gösterirse o genel başkan olur. Ama bu süreçleri kamuoyunda tartıştırmadan yürütmek en ideali olur. Her şeyden, kişilerden daha önemli olan şey Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğidir. Yani bizim kamuoyunda birbirimize dönük söylemlerimiz ya da kamuoyunda “öyle olmasa bile öyle algılanıyor” dediğimiz durumlar kişilere kısa vadeli faydası var gibi gelebilir ama uzun vadede Cumhuriyet Halk Partisi’ni yıpratır. Sadece onları kastederek de söylemiyorum, parti içi meseleleri dışarda konuşan herkesi kastederek söylüyorum.

Sosyal medyada “asla umutsuz olmayın” çağrısı yaptınız, “umut bir çiçek yeniden yeşerecek” dediniz, sizce kitleler bu umudu taşıyor mu ve bu kadar kısa zamanda umut nasıl yeşerecek?

Olur, olur. Bakın şöyle örnek vereyim; 2018’de Cumhurbaşkanı seçimini kaybettik değil mi, ardından yine Cumhuriyet Halk Partisi’nde böyle hararetli bir süreç yaşadık, o dönemki umutsuzlukla bu dönemki umutsuzluk arasında hiçbir fark yok. O zaman da “biz öfkeyi umuda çevireceğiz” demiştik, bugün daha fazla zamanımız var, örgütlü mücadelelerde şunu hep deneyimlemişizdir, dünyada da böyledir; eğer siz güçlü bir şekilde kendi içinizde süreci, girecek koşulları oluşturursanız, topluma güven verecek unsurları oluşturursanız istediğiniz sonucu alabilirsiniz. Vatandaşlar öfkeyi çok hızlı satın alırlar ama umudu da hiç beklemedikleri anda içlerinde bulurlar. 2018 seçimlerinden sonra “sandığa gitmeyeceğim” diyen seçmen çok daha fazlaydı. Biz 2018’den sonra bunu başardıysak şimdi niye başarmayalım, başarılır.

Geçen seçimlerde kara propagandada bu kadar ileri gitmemişlerdi, bu yerel seçimlerde hakarette, iftirada daha ileri gidileceği şimdiden görülüyor.

Niye, çünkü çaresiz, ekonomiye dair süreçte bir şey yapamıyor. Önlemlerimizi alacağız, ne gerekiyorsa. Yerel seçimin kaybedilmesi toplum için de çok kötü olacak. Din nedir; inananla-inandığı arasındaki doğrudan ilişkidir değil mi? Devletin dini olmaz, devletin dini adalettir. Devlet bütün inananların inandığıyla arasındaki duygu bağını oluşturması için kolaylaştırıcı olmak zorundadır. İbadet yeri ihtiyacı varsa onu yapmak zorundadır, inancının gereğini yere getirmek için her türlü hakkı ona vermelidir, tam da bunu değiştirmek için siyaset yapmak lazımdır. İnanç veya dinin bir insanın oy vermesi için kullanılması ne kadar acı bir şey.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “İstanbul HDP sayesinde kazanılmış, o zaman size bundan sonra hayatta başarılar” dedi. Böylece yerel seçimde CHP ile bir araya gelmeyeceklerini ima etmiş oldu. Bu gerçekleşirse seçime yansıması nasıl olur? Sizce yine bir ittifak olacak mı?

Şunu söyleyeyim; Sayın Akşener’in kurultayda yaptığı konuşmaya dair yorum yapmayı doğru bulmam, o mutlaka kendi inandığı şekilde söylemiştir. Ancak ben kendi perspektifimden inandığım şeyleri söyleyeyim; örneğin “İstanbul’da biz İstanbul İttifakı ile kazandık” dedik sürekli. İstanbul İttifakı neydi; İstanbul’da bütün siyasi partilere oy vermiş seçmenlerle oluşturduğumuz, onu etkili bir çalışmayla oya dönüştürdüğümüz, adayımızın başarılı bir çalışmasıyla, bizlerin de hep beraber oylara sahip çıkmasıyla aldığımız bir sonuçtu. Dolayısıyla, bu yerel seçimlere giderken de henüz gerçekleşmemiş ittifaklar üzerinden yorum yapmayı doğru bulmam ama şunu söyleyebilirim; önümüzdeki yerel seçimlerde yine İstanbul İttifakı diye tarif ettiğimiz resmi ittifaklar nasıl olur olmaz ona dair bir şey söyleyemem ama mutlaka bir İstanbul ittifakı yine olacaktır. Resmi ittifakların ne olup olmayacağına günü geldiğinde yine liderler karar verir ve İstanbul ittifakı dediğimiz o toplumsal uzlaşı zemininde İstanbul’u alacağımızı düşünürüm.

Sayın Akşener daha önce CHP’nin İYİ Parti’ye vererek Meclis’e girmesini sağladığı 15 milletvekiliyle ilgili olarak da “diyetini hala ödeyemedik” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben saygı duyarım, kendi görüşü olarak pişmanlık duyabilir ama ben de o 15 milletvekilinin verildiği partinin bir İl Başkanı olarak şunu söyleyebilirim; ne Sayın Kılıçdaroğlu, ne ben, ne de Cumhuriyet Halk Partililer bu milletvekillerini bir diyet olarak vermedik, ya da “size bunu veriyoruz ama sonrasında bunu hatırlatırız” duygusu aklımıza gelmedi. Ben o milletvekillerimizin nasıl ağlayarak gittiğinin tanığıyım, biz Türkiye demokrasisine katkı sunsun, herhangi bir siyasi partinin seçime girme hakkı engellenmesin diye verdik. Orada Sayın Akşener belki televizyondaki tartışmaların etkisiyle veya kim ne söylediyse öyle düşünmüş olabilir ama Cumhuriyet Halk Partisi’nde liderimiz ve bizler bunun demokrasiye katkı olsun diye verildiğinin bizzat tanığıyız.

Millet İttifakı’nda 6 parti ve iki belediye başkanı olmasına rağmen seçimin bütün faturasının bir anda Sayın Kılıçdaroğlu’na kesilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın ben size kendimden bir örnek vereyim, AKP yargısı nedeniyle 4 yıl boyunca hiçbir şey yapamıyorum. Seçimler bitti, vatandaşlarımız gibi benim de üzüntümün, öfkemin karşılığı yok. 6 yıldır işimden, ailemden, sosyal yaşantımdan taviz vermişim ve 4 yıl boyunca siyasi yasaklıyım. Kazanılmış bir hakkım hukuksuz gasp edildiği için İl Başkanlığı’na devam ediyorum ama yeniden bir yere seçilebilme hakkım yok. Benim duygum “Canan sen toplum için elinden geleni yaptın, biraz da başkaları yapsın” deyip gitmekti ama ben bile kongrelere kadar bırakıp gidemedim. Bunun adı nedir biliyor musunuz; sorumluluk. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu, konuşuluyor, “10 seçim kaybetti, 12 seçim kaybetti”, bunu söyleyen partililere söylüyorum, sanki Kılıçdaroğlu genel başkan oluncaya kadar her seçimde CHP kazanıyordu, yüzde 30-40’lar oyu vardı da, Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra seçimler kaybedilmeye başladı. Bugünü dünle birlikte bütünleştirip değerlendirmeniz lazım. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla birlikte partinin oyları arttı mı arttı ve artmaya devam ediyor (AKP’nin oyları ise sistematik bir şekilde düşüyor), 2019’da tarihi bir yerel seçim başarısı kazanıldı mı kazanıldı, vatandaşla buluşmadaki zemin genişliği her geçen gün artıyor.

KILIÇDAROĞLU ÖRGÜTÜNÜ DİNLEYECEKTİR, ÖRGÜT ADAYLAŞTIRIRSA ADAY OLUR YOKSA OLMAZ!

Bunlar olurken seçimin faturasını bir kişiye kesmek yanlıştır. Kazanılınca “ben kazandım”, kaybedilince “ben kaybetmiyorum”, böyle bir şey olabilir mi? Kazanılırsa hep birlikte kazanılır, kaybedilirse de hep birlikte kaybedilir, herkes üzerine düşen sorumluluğu alır. Kılıçdaroğlu’nu tanıyan biri olarak asla koltuğa yapışmak gibi bir duygusu olmadığını bizzat biliyorum, bunu iddialı söyleyebilirim. Kılıçdaroğlu örgütünü dinleyecektir, örgütü kendisini adaylaştırırsa o sorumluluktan kaçmayacaktır, örgütten aksi yönde bir ses gelirse de aday olmaz. Yani Kılıçdaroğlu’nun kendisinin aday olması gibi bir durum olmaz.