Ekonomist Atilla Yeşilada, ekonomik açıdan hepimizi nelerin beklediğini SÖZCÜ’ye anlattı:

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan'a çizilen bir çerçeve bulunduğuna işaret eden Atilla Yeşilada, "O çerçevenin içinde Türkiye’de ekonomiyi, gelir dağılımı adaletsizliğini, refah yoksunluğunu düzeltecek mesafe yok, yer yok. Yani, ellerinde öyle bir araç yok" dedi.


Atilla Yeşilada


Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın başına eski Bakan Mehmet Şimşek, Merkez Bankası’nın başına Hafize Gaye Erkan geldi, “Ekonomiyi düzeltmek, TL’nin değerini yükseltmek için rasyonel politikalara dönülecek” dendi ve hemen arkasından dolar önce 24.41TL’ye fırladı ve artmaya devam ederek 26 TL’nin üstüne çıktı. O arada tabii “Dış kaynak arandığı” gibi çok önemli başka gelişmeler de oldu. Doların artması yani TL'nin değer kaybetmesi ile enflasyon-hayat pahalılığı arasındaki ilişkiyi bildiğimize göre, bu “dış kaynak” denilen borçlanmaların da yıllar, kuşaklar boyunca milletin cebinden ödeneceğini bildiğimize göre yıl sonuna kadar ekonomi konusunda neler yaşanacak? Uluslararası başarıya sahip ekonomistlerimizin başında gelen bir isimle; Sayın Atilla Yeşilada’yla konuşarak bize merak ettiğimiz gelişmeleri anlatmasını rica ettim. Daha net anlatılamazdı, ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum.

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan


YAZIN TURİZM GELİRİ NEDENİYLE DOLAR 28 TL’NİN ÜZERİNE ÇIKMAZ, KIŞ GELİNCE SORUN YENİDEN BAŞLAR!

■ Sayın Yeşilada, yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “düşük faiz” ısrarıyla ekonomi hep kötüye gitti. Şimdi isim değişiklikleri yapıldı ve bu karar hemen değişerek Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk toplantıda politika faizi yüzde 8,5’tan yüzde 15’e yükseltildi. Aynı gün dolar yükseldi. Bundan sonra ne olacak, dolar 30 TL’lere mi çıkacak?

Şimdi, ülkede resmi enflasyon 40’sa faizi 8,5’tan 15’e çıkartmak hiçbir şeyi değiştirmez. Çok basit bir kural; eğer enflasyonla mücadele edecekseniz faiz enflasyondan daha yüksek olacak, oraya gitmek de zor. Peki, o zaman Türkiye’nin sorunlarını nasıl çözeceğiz, çünkü tek sorunumuz enflasyon da değil, işte ödemeler dengesi açığı var, yani yeterince dövizimiz yok. Bir miktar faiz arttırıyorsunuz, Türk Lirası’nın da değer kaybetmesine müsaade edip ekonominin kendi kendine dengelenmesini sağlamaya çalışıyorsunuz, yürür mü, yürümez. Daha doğrusu, yaz aylarında yürür çünkü ben dolar/TL’nin 28’in üzerine çıkacağını zannetmiyorum, yazın çok güçlü bir turist geliri girişi var, sistemden de para kaçmıyor artık, dolayısıyla doğal olarak Merkez Bankası fazla müdahale etmeden biraz daha yükselir dolar ve dengesini bulur. Tabii kış aylarında sorun yeniden başlar.

YİNE 21 ARALIK GİBİ BİR DURUMA GELİRSEK ERDOĞAN O ZAMAN FİKİR DEĞİŞTİREBİLİR!

■ Madem faiz bir gün arttırılacaktı, neden yıllarca “faiz düşük kalacak” inadıyla toplum yüksek enflasyon altında kıvrandırıldı acaba?

Faizler arttırılırken yüzde 20-25’in üzerine çıkabileceğini şu anda kimse görmüyor, öyle bir niyet de yok ve biz enflasyonun 40’tan 50’ye çıkmasını bekliyoruz, buna karşı yüzde 25 faizin de herhangi bir etki göstermesine imkan yok. Ancak, bu enflasyon ve cari açık, döviz eksikliği sorunları birbirini tetikler, yine 21 Aralık gibi bir duruma gelirsek Erdoğan o zaman başka türlü düşünebilir. Erdoğan’ın bu fikir değiştirmesi de gerçekçi değil, yani gerçek bir fikir değişikliği değil, ben böyle düşünüyorum.

Bence Erdoğan Türkiye’yi büyütme planını Körfez’den, Rusya’dan, Azerbaycan’dan gelecek yatırımlara bağladı, yani Türkiye’nin varlıkları satılacak, orada da muhatapları “Bu şekilde bir ekonomi politikası varken biz Türkiye’ye yatırım yapmayız, sen biraz akıllı uslu insanları getir, paranın güvende olacağına emin olalım” dediler, dolayısıyla Mehmet Şimşek geri döndü, Gaye Hanım da Merkez Bankası’nın başına getirildi. Onların göreve getirilme amacının “Türk milletinin enflasyondan kurtulmasını sağlamak” olduğunu düşünmüyorum, bence onlar eğer buraya para girecekse daha çok döviz piyasasının dengesinin sağlanması amacıyla iş başına geldiler. Biraz da tabii “Batılı görünüşlü” insanlar, sermaye çevrelerinde belli bir itibarları var ya da aynı dili konuşuyorlar, oradan da bir miktar para gelecek, yani Erdoğan’ın kafasındaki plan bu. İçerde artık kaynak kalmadı, onları tamamen heba ettik, dışardan gelsin. Şu anda bir kısır döngü yaşıyoruz; enflasyon Türk Lirası’nın değer kaybını tetikliyor, o daha fazla enflasyonu tetikliyor, bunun yerine yurt dışından gelen parayla dövizdeki kanamayı dindirelim, faizleri de bir miktar yükselttik, belki insanlar ellerindeki dövizleri satarlar, onu da Türk Lirası’na, krediye dönüştürürüz, bu badireden çıkarız diye düşünüyor. Bence yürümez, iki sebepten dolayı yürümez; 1- Eminim Azerbaycan, Rusya, Arap şeyhlikleri Türkiye’ye yatırım yapmayı planlıyorlar, niye yapmasınlar ki, her şey çok ucuz Türkiye’de, yani varlık olarak konuşuyorum, bugün Türkiye’deki şirketlerin değeri bu yanlış politikalardan dolayı dünyada benzer şirketlerin yarısına kadar indi. Ama burada bir küçük detay var, “Hadi satıyorum” deseniz ya da onlar “Alıyorum” dese teknik nedenlerden dolayı bu işler bir yıl sürer, işin tabiatı böyle.

YURT DIŞINDAN 10-15 MİLYAR DOLAR GELECEK DESELER ONLARI DAHA İNANDIRICI BULABİLİRİM 

İkincisi; Bahsedilen rakamlar çok büyük, hani deseler ki yurt dışından 5-10-15 milyar gelecek –Türkiye’nin rekoru zannederim 20 milyar dolardı, o da 2010’larda- onları daha inandırıcı bulabilirim ama böyle 30-40 milyar, “Bu daha işaret fişeği, arkası gelecek” filan, bu biraz hayal kokuyor bana. Gelen paralarla tamam, belki kışı rahat geçiririz, yerel seçimlere giderken Türk Lirası güçlü olur, Erdoğan’a bir avantaj kazandırır ama onun dışında Türkiye’nin sorunlarını çözmez. Eğer o yaklaşımla Türkiye’nin sorunları çözülecekse o zaman bu iş ortamı dediğimiz yapının değiştirilip mafyalardan, kankacılıktan kurtulmak, yargının üstünlüğünü tesis etmek, Merkez Bankası başta, SPK, BDDK hepsinin bağımsızlığını sağlamak gerekir. Niye bunlar önemli, çünkü bunu yaparsanız Batı’dan sermaye gelir, yani Avrupalı şirketler, Çinli şirketler gelip Türkiye’de fabrika kurarlar, üretimlerini buraya kaydırırlar. Bunun birçok nedeni var, herkes tedarik zincirlerini daha yakına çekmeye çalışıyor. Eğer Türkiye içine düştüğü çukurdan dış yatırım yoluyla kurtulacaksa, bunun yolu faiz politikasından ya da bir takım siyasi, kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklardan geçmiyor, Türkiye’de Batılıların, daha doğrusu iş yapmak isteyen herkesin anlayabileceği şeffaf ve adil bir iş rejimi kurmaktan kaynaklanıyor ama öyle bir niyet olduğunu da zannetmiyorum açıkçası.

TÜRKİYE BİR SENE ÖNCE YAŞADIĞI RAHATSIZLIKLARI KIŞ AYLARINDA YENİDEN YAŞAYACAK!

Özetle söylemek gerekirse, nedenleri ne olursa olsun “rasyonele dönüş” olarak tabir ettikleri şey Türkiye’ye zaman kazandırdı ama sorunların hiçbiri geçmedi ve muhtemelen (zaman vermek güç ama) kış aylarında Türkiye yeniden bir sene önce yani yine 2022’yi 2023’e bağlayan aylarda yaşadığı rahatsızlıkları, huzursuzlukları yeniden yaşayacak.

■ Gerçek rasyonelin bu olduğunu, şeffaf bir sistemle Batı’dan yatırım gelmesini sağlamak olduğunu siz hep söylediniz, peki bunu büyük ısrarla yeniden Bakan yapılan Sayın Şimşek görmüyor mu ki hala “dış kaynak teminine çalışıyoruz” diyerek Körfez ülkelerinden para arıyorlar?

Yo, oradan para gelmesine de karşı değilim, bir; yeterli olmaz, ikincisi; mesele para değil, mesele birilerinin gelip sizin üretim yapmanıza destek verecek yatırımlar yapması lazım. Ben Mehmet Şimşek’in bunu gördüğüne eminim, şahsen de kaç defa karşılaştık, Gaye Hanım da görüyordur ama sonuçta bu görevi kabul ederken “Patron ne isterse onu yapacağız” anlayışı hakimdir, patron da şimdilik bunları kabul etmeye razı değil. Dolayısıyla, onlara çizilen bir oyun alanı var, onun içinde oynuyorlar. Belki Erdoğan’a söylüyorlardır, Erdoğan dinlemiyor diye düşünüyorum. İnşallah yanılıyorum ama onlara çizilen çerçevenin içinde Türkiye’de ekonomiyi, gelir dağılımı adaletsizliğini, refah yoksunluğunu düzeltecek mesafe yok, yer yok. Yani, ellerinde öyle bir araç yok.

■ Peki, Bakan “ekonomi politikalarını kısa vadede değiştireceğiz, fiyat istikrarını ve makro finansal istikrarı hedefliyoruz” diyor, bunu bu kadar yıldır neden hedeflememişler acaba?

Erdoğan’ın seçimi kazanmasında önemli faktörlerden biri; Rusya’dan, Azerbaycan’dan, Araplardan ciddi boyutta para gelmesiydi, muhtemelen seçimlerden sonra da bu sistemi devam ettirmek istedi ve aldığı cevap da “Tamam, daha fazla para yatırırız Türkiye’ye ama senin artık ekonomi politikanı düzeltmen lazım, biz sana seçim için yardım ettik, sen bu politikalarla Türkiye’yi yürütemezsin, biz de paramızı kaybederiz” oldu, kimse kaybedeceği yatırımı yapmak istemez. Dolayısıyla, “Bize bir şeyler göster, tamam bu çok modern kapitalist ekonomilerde olduğu gibi dört başı mamur ekonomi politikası olmasın ama en azından en büyük hatalarından vazgeç ve bütün dünyaya senin değiştiğini gösterecek birkaç isimle çalış” dediler. Ben bütün bu sürecin bu şekilde bu noktaya geldiğini düşünüyorum.

Mehmet Şimşek


ŞİMŞEK YAPISAL DEĞİŞİM SAĞLAYABİLİR AMA ONA BÖYLE BİR ROL VERİLDİĞİNİ ZANNETMİYORUM!

■ Bakan Şimşek “Türk Lirası’nı cazip hale getirmeye devam edeceğiz ve bu nedenle Kur Korumalı Mevduat sistemini yıl sonuna kadar uzatıyoruz” diyor. Dolar 26 liranın üstüne çıktı, TL ile arasındaki farkı şanslı bir kitleye ödemeleri Hazine’ye, millete dev yükler getirmeyecek mi, iyice yükselecek vergilere halk nasıl dayanacak?

Dediğim gibi, ben şahsen Mehmet Şimşek’i geçmiş dönemlerinden de hatırlıyorum, Erdoğan “Al anahtarı sana veriyorum, ben artık hiç ekonomiyle ilgilenmeyeceğim, sen yap” dese bütün bunlara çözüm bulacak bir program hazırlanabilir. Yalnız bu bir faiz politikası değil, “istikrar programı” dediğimiz hem kısa vadeli hedefleri, hem uzun vadeli hedefleri dikkate alacak bir yapısal değişim lazım. Mehmet Şimşek bir ekip kurup bunları yapabilir ama kendisine öyle bir rol verildiğini zannetmiyorum. Dolayısıyla, iyice bozulan sistemi bir anda normal, Türk milletine refah üretecek bir duruma getiremezsiniz, kısıtlı adımlar atıyorsunuz. Bu kısıtlı adımlar içinde de KKM’nin kaldırılması yok, kaldıramazsınız. 125 milyar para birikmiş, onun yarısı dolara kaçar, o zaman da Türkiye iflas eder, döviz krizi yaşanır. O yüzden idare ediyorsunuz, orada yapılmak istenen şu; biz bir noktada enflasyonu durdurup Türk Lirası’nın da belli bir seviyede istikrar kazanmasını sağlarsak millet kendiliğinden TL mevduata geçer ve biz bunu yıllar içinde tedrici olarak tasfiye ederiz.

KKM İLE BÜTÇEYE AĞIR YÜK BİNECEK AMA ELİMİZDE “İYİ” YOK, “KÖTÜ VE DAHA FAZLA KÖTÜ” VAR!

Bu süre zarfında bütçeye maliyet binecek ama bakın -bunu daha önceki sohbetlerimizde de konuştuk- elimizde “iyi ve kötü” yok, genelde size verilen şartlar içinde “kötü ve daha fazla kötü”, yani bizim işimiz iyiyi bulmak değil, yok öyle bir şey, siyasetçiler işi batırdıktan sonra ancak “daha az kötü” politikalara geçebilirsiniz, yapılması gereken de bu. Ya KKM’yi kapatacaksınız ve döviz krizi olacak, ya da KKM’yi böyle idare edeceksiniz, Hazine ile Merkez Bankası acayip bir masraf ödeyecek. Döviz krizini kabullenemeyeceğinize göre o zaman o masrafı sineye çekiyorsunuz ama size katılıyorum, asıl önemli olan bütçe. Herkes faiz konuşuyor, döviz konuşuyor ama bütçe bitmiş durumda. Türkiye bu sene milli gelirinin yüzde 10’u kadar bütçe açığı üretebilir. Yani devlet neredeyse 90 milyar dolar vergi toplamada harcama yapacak, borçlanacak, Merkez Bankası para basacak, belki bir kısmını vergi olarak toplayacak. Bunu bir sene sürdürebilirsiniz…

90 MİLYAR DOLAR AÇIĞINIZ VAR, GELECEK SENE BU GÜNLERDE ECEVİT GÜNLERİNE GERİ DÖNECEĞİZ!

■ Nereden vergi toplayacak, halktan mı, iş adamlarından mı?

Yani İnşallah vermeyenlerden toplayacak ama sonuçta kimi yakalarsa ondan toplayacak. Bakın, faiz ve dövizi bir günde değiştirebilirsiniz ama mesela Türkiye’nin vergi politikasını değiştirip bundan sonuç beklemek 4-5 yıl sürer. Dolayısıyla, ben öyle bir yapma niyeti, yani “zenginden daha fazla vergi alalım, AKP’den, işte tarikat veya iş dünyasından daha fazla vergi alalım” diye bir niyet olduğunu düşünmüyorum ki yapsanız da bunların sonuç vermesi en az 2-3 yıl sürer. O sistemi kurmanız 2-3 yıl sürer, Türkiye’de 3 bin, 4 bin vergi müfettişi var, hangisine yetişeceksiniz ki? Bunu 10-20 bine çıkartın, e-devleti “vergi kaçağını” tespit etmekte kullanın ve ödemeyenin canını yakın filan uzun bir hikaye de yok öyle bir şey. Zaten çok da vergi toplayamazsınız, sigara, alkol fiyatını ikiye katlar, ÖTV’ye zam yaparsınız ama sizin 90 milyar dolar gibi bir açığınız var, buradan 10-15 milyar dolar çıkar, gerisini sineye çekeceksiniz, bu da dediğim gibi bir sene yürür. Biz gelecek sene bu zamanlarda öteki bütün badireleri atlatsak da Ecevit günlerine geri döneceğiz. O zaman çok meşhur bir laf vardı, Demirel sık sık söylerdi; “Kamu finansman gereksinimi” diye, yani Türkiye bankacılık sisteminde artık bütçe açıklarını finanse edecek para kalmamıştı, o yüzden de zaten İMF filan çağrıldı, çok iyi hatırlıyorum, Hazine’nin topladığı vergi faize yetmiyordu, şimdi o noktaya gidiyoruz. Yarın değil ama gelecek sene bu günlerde “nereden para bulacağız, nasıl ödeyeceğiz” diye bütçeyi konuşuyor olacağız.

TÜRKİYE’NİN ALTINI YOK, GÜMÜŞÜ YOK, SOL CEBE KOYDUKLARINI SAĞ CEPTEN GERİ ALACAKLAR!

Seçimden önce neredeysek bugün de buradayız, ben seçimden önce bunu anlatmaya çalıştım, yani Erdoğan’a oy verirsiniz, Kılıçdaroğlu’na oy verirsiniz ama en azından sonuçlarını anlayın diye ama şimdi herkes “Allah razı olsun, Erdoğan cebimize para koydu, bizi aç bırakmadı” diye oy verdi ama 6 ay sonra “Keşke vermeseydik, elimiz kırılsaydı” diyecekler, çünkü hiçbir devlet -eğer sonsuz doğalgaz ve petrolünüz yoksa- vergi toplamadan harcama yapamaz. Ben seçimden önce Erdoğan’ın 20-25 milyar dolar para dağıttığını hesaplıyorum, o parayı da yeniden geri alacak, çünkü başka çaresi yok. Türkiye o anlamda zengin değil ki, altınımız yok, gümüşümüz yok, petrolümüz yok, o zaman ne yapacaksınız; bir elinizle sol cebe koyduğunuzu, öteki elinizle sağ cepten alacaksınız.

SEÇİMDEN ÖNCE CEBİNİZE KONAN PARANIN DAHA FAZLASINI VERECEKSİNİZ 

■ Seçimden önce dağıttığı paraları geri alacak diyorsunuz, bunun olacağını söylemiştiniz.

Alıyor zaten, işte trafik sigortasına zam geliyor, benzine her gün zam geliyor, ekmeğe geliyor, gelmeyen bir şey yok ki. Gelen para ile giden parayı topladığınızda cepten çıkan para çok daha fazla. “Seçimden önce cebimize para koydular, bunun bir kısmını versek de bir şey olmaz” değil mesele, daha fazlasını vereceksiniz. Çok basit bir nedenden dolayı, çünkü o parayı size vermenin bir de faizli maliyeti var, şimdi faizini ödeyeceğiz.

■ Yani seçim öncesi dağıtılan paraları faiziyle geri alacak.

Tabii ki faiziyle geri alacak, devletin de bir şekilde kendi bütçesini sürdürmesi lazım. Siz para ödediniz, bunun bir faiz maliyeti var, yani Türkiye’de enflasyon 50 iken sizin bana verdiğiniz 1 liranın size maliyeti 4 kuruştur, 30 milyar dağıttıysanız bunun yıllık maliyeti döviz olarak yüzde 10’dur, yani bir de en azından 3 milyar vatandaştan ekstra almak zorundasınız, demek ki vatandaşın cebinden aldığından daha fazlası çıkacak. Bizde bayağı bilgi eksikliği var, bu yüzden para dağıtmak yetiyor Türkiye’de. 6 ay sonra o paranın ne kadarı cebinizde kalacak sorusuna kimse cevap vermek istemiyor.

■ Siz diğer ülkelerdeki ekonomik durumları da yakından takip ediyorsunuz, Türkiye’de artık insanlar pahalılıktan otel yerine plajda uyuyor, herkes borç içinde. Diğer ülkelerde toplum itiraz eder, Türkiye’de insanlar buna neden tepkisiz sizce?

Çok güzel bir soru, ben de seçim gecesinden beri bu soruya cevap arıyorum, cevabı tam bulduğuma emin değilim ama bulduğumu sizinle paylaşayım; 2 Türkiye var, biri Hatay’dan başlayın kıyıdan İstanbul’a kadar gelin, burası Batı düşünce kalıplarına sahip, Batı standartlarında yaşayarak ve dünyayla ticaret yaparak yaşıyor. Onlar durumu anlıyorlar ve AKP’ye, Erdoğan’a oy vermiyorlar ya da daha az veriyorlar. Bir de içeride bir Anadolu var, orada hayat biraz daha kolay, herkesin bir bahçesi, toprağı, bir iki hayvanı var, yardımlaşma var, benim ayda devletten aldığım para İstanbul’da 3 günlük masrafıma yetmez ama belki Çankırı’da yaşasaydım beni bir ay geçindirirdi beni. Bu ikinci Türkiye hala daha fazla milletvekili üretiyor ve oradaki insanlar görmüyorlar bu sorunu.

■ Karadeniz de böyle mi?

Evet, yani bir çanak çizin, en dibini Konya’ya koyun, sonra onu Karadeniz kıyısına açın, o bölgede yaşayan insanlar da ekonomiyi böyle görmüyorlar, çünkü onların hayatları böyle değil diye düşünüyorum. O yüzden oy davranışları bu iki bölge arasında o kadar farklı ki. Değişik yaşam tarzları ve ekonomiden değişik yararlanma bence oy kalıplarını çok ciddi boyutta etkiliyor. Ve bizim gibi toplumun Batı’ya entegre olmuş kesitleri olayın farkında ve artık Erdoğan’a, AKP’ye oy vermiyor, o bölgelerde çoğunluk muhalefete ait ama içeriye doğru gittiğinizde durumun değiştiğini görüyorsunuz. İstanbul’da da bir tane İstanbul yok, bazı semtlerde hayat daha pahalı. Bugün hala İstanbul ve Ankara’nın; İzmir’in önemli bölgeleri kentleşmemiş durumda, oralarda hayat çok daha ucuz.

Seçimden önce insanların cebine 25 milyar dolar girdi, şöyle bir örnek vereyim; ben Sayın Erdoğan’ın cömertliğinden önce 3500 lira emekli maaşı alıyordum, bir gecede 7500 lira oldu. Takdir edersiniz ki ben emekli maaşımla geçinemiyorum ama emekli maaşıyla geçinen bir insan için bir gecede cebine giren paranın yüzde 100’den fazla artması o kişinin hayatını değiştirir. Ve o kişi bence onun ötesini de görebilecek durumda değil.

ERDOĞAN’IN 4 SORUNU; EKONOMİ, SURİYE, YEREL SEÇİMLER VE İKTİDARINI EBEDİ HALE GETİRMEK!

■ Yazdığınız bir twitte “Erdoğan’ın oyun planının 4 hedefi var” dediniz, diğer hedefler nedir?

Birincisi tabii ekonomiyi düzeltmek, en azından kendi kafasına göre düzeltmek. İkincisi, Suriye sorununu muhakkak çözmesi lazım çünkü oy kaybettiriyor. Üçüncüsü yerel seçimler, dördüncüsü de iktidarını ebedi hale getirmek. Ben sağlığı elverirse “Benim artık son dönemim, hadi bana Allahaısmarladık” diyeceğine kesinlikle inanmıyorum. Dolayısıyla, bir şekilde Anayasa değişikliği olacak ya da bir şekilde Erdoğan istediği kadar seçime girmeye yol açmaya çalışacak.

9 AY SONRA O PARA BİR DAHA HARCANAMAZ, ÖYLE BİR PARA YOK ARTIK!

■ İktidarın yerel seçimleri kazanmak için de para dağıtacağı öngörüleceğine göre buldukları kaynakların çoğunu yine kendileri için mi harcayacaklar acaba?

Bu ekonomiyle Erdoğan’ın işi yerel seçimde kolay değil. Bütün muhalefeti hapse atar, o zaman seçim olmaz zaten ama bu ekonomiyle seçim yarışına girdiğinde büyük kentlerde başarı elde etmesi çok güç. Harcayacak para da kalmadı artık, para da basamıyorsunuz, borçlanma kaynaklarınız da sınırına erişiyor, 9 ay sonrasını düşünürsek o para bir daha harcanamaz artık, öyle bir para yok yani.

■ Yerel seçim için harcayacak para kalmadı diyorsunuz.

Kalmadı, kesinlikle.

■ Merkez Bankası verilerine göre net uluslararası rezervler geçen hafta 8,5 milyar dolarla tarihin en büyük artışını kaydetti” haberi çıktı. “Rasyonel politikalara dönüş devam edecek” diyor. Nasıl oldu da rezervde tarihin en büyük artışı oldu?

Gayet basit, turist parası. Temmuzdayız, tatile giden millet plajda yatıyorsa otelde başkaları kalıyor demektir. Dolayısıyla, büyük bir başarı değil yani, biz yaz boyunca bu başarı hikayesini duyacağız, rezervler her gün artacak çünkü ayda 7-8 milyar dolar turist parası geliyor, Türkiye o kadar enerji ithal etmiyor ve tabii döviz girişiniz döviz çıkışınızı aşıyor ama bu Ekime kadar, ondan sonrası Allah Kerim.

■ Ama haberdeki ifade bu 8,5 milyar doların “rasyonel ekonomi politikasına dönüşle” olmuş gibi, yanıltıcı değil mi?

Ne demesini bekliyorsunuz ki? “Arkadaşlar, bu tamamen tesadüf, daha biz hiçbir halt yiyemedik, bizden de daha fazla bir şey beklemeyin” mi diyecekti?

ROCKY FİLMLERİ GİBİ, DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK AMA GİŞEDE HASILAT İÇİN İSİMLERİ DEĞİŞİYOR!

■ Ortodoks ve heteredoks ekonomi politikaları hakkında daha önce sık sık konuşmuş, eğlenmiştiniz, yani şimdi de “devlet müdahalesini sınırlayan” ortodoks politikaya dönüş olmayacak mı?

Türkiye’de Ortodoks, Heybeliada’da bir ruhban semineri var galiba onunla sınırlı, onun dışında hiçbir yerde geçerli olmuyor. Ortodoks filan yok, Türkiye’de sürekli olarak aynı şeyleri yapmak için değişik kavramlar üretiyoruz, “epistomolojik kopuş” da vardı (gülüyor) biliyorsunuz. Berat Albayrak günlerinden başlarsak yeni ekonomi modeli 3 defa değişti; önce ihracata yönelikti, sonra teknolojiye yönelik oldu, sonra Çin modeli oldu, yani yeni ekonomi modeli de sürekli TOGG gibi model değiştiriyor. O da olmadı heterodoksa geçtik, şimdi yine ortodoksla ilgileniyoruz, sonuçta hiçbir şey değişmiyor. Sonuçta tek bir kişi kafasına göre Türkiye hakkında çok da doğru olmayan kararlar veriyor, halk da tahammül ediyor, işin gerçeği bu. Rocky filmleri gibi, aslında hepsi aynı ama gişede hasılat yapmak için isimlerini değiştiriyorsun.