Mısır’da cumhurbaşkanı Mursi’yi darbe ile devirip koltuğuna oturan Abdulfettah es-Sisi 27 Temmuz’da Ankara’ya gelecekmiş...

Sisi o gün 41 atlıdan oluşan Cumhurbaşkanlığı Atlı Tören Kıtası’nın arasında süzülen limuzinle sarayın bahçesine girecek. Aracı turkuaz halının ucunda durunca dünya liderimizi karşısında bulacak.

Hasretle kucaklaşacaklar!

Konuşa konuşa tören platformuna çıkıp ulusal marşlar dinlenecek. Sisi, tören kıtasını selamlayacak, sarayın kapısında poz verilip düşman(!) çatlatılacak. Aynalı kapıdan içeriye girilecek ve sarayda olan sarayda kalacak.

Ne yenir ne içilir, nasıl hediyeleşilir saray gazetecisi olamadığımız için bilemeyiz ama, dünya liderimizle Sisi arasındaki ‘sıcak’ sohbet aşağı yukarı şöyle olacak...

- Hoş geldiniz ekselansları, sizi ağırlamak büyük onur.

- Hoşgördük, o onur bana ait.

- Bu arada bir zamanlar ‘Sisi tirandır. Sisi zalimdir. Darbeyle gelene hiçbir zaman saygı duymam’ demiştim. Kırılmadınız değil mi?

- Yüreğinizi ferah tutun... Bu laflarınız üzerine ben de Türk büyükelçisini sınır dışı etmiştim. Üzüldünüz mü?

- Estağfurullah, ama insan birazcık şey oluyor tabii... Biz de ‘Mursi eceliyle ölmemiş, öldürülmüştür. Cenazesini ailesine vermekten bile korktular. Korkaklar zafer anıtı dikemezler. Mısır’ın yargılanması için gereken ne varsa yapacağız’ demiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne savaş suçlusu olarak zatıalinize yaptırım uygulanması için resmi talepte bulunmuştuk. Kızdınız mı?

- Geçti gitti artık... Ben de Körfez ülkeleri liderlerine, ‘Katar’a uygulanan ambargonun aynısını Türkiye’ye de uygulayın’ diye kulis yapmış, ticari ilişkilerin azalmasını sağlamıştım. Gönül koymadınız değil mi?

- Gönül koymak ne demek! Ben de size ne kadar muhalif Müslüman kardeş lideri ve Mısırlı varsa Türkiye’ye davet etmiştim. Sizden kaçan gazeteci, televizyonculara kapıları ardına kadar açmış, kurdukları televizyonlardan sabah akşam altınızı oymalarına izin vermiştim. Rahatsız olmamışsınızdır inşallah!

- Unuttum gitti... Eminim ‘CHP zihniyetinin’ baskılarından etkilenip istemeden yapmışsınızdır. Ben de o ara dolduruşa gelip İtalya, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, İsrail, Ürdün ve Filistin’i de yanıma alıp gıcıklığına Akdeniz gaz birliği oluşturmaya çalışmıştım. Bu arada saray da çok büyükmüş, gez gez bitmiyor. Kaç odalıydı acaba?

- Hay Allah, güldürdünüz beni ekselansları. Gaz birliği de konu mu! Ben, ‘Sisi ile görüşür müsünüz’ diye soran gazetecilere gaza gelip, ‘şaka yapıyorsunuz herhalde. Asla, söz konusu bile olamaz’ dedim! Mahcup oldum bak şimdi.

- Demeyin böyle şeyler... Ben de dış işleri bakanıma talimat vermiş, ‘Türkiye cumhurbaşkanı kişisel emellerine ulaşmak ve geçmişin hayallerini canlandırmak için terör gruplarına siyasi destek, finansman, barınma sağlıyor’ dedirtmiştim. Yanlış anlamayın lütfen.

- Allah sizi inandırsın yerel seçimler sırasında bizim İstanbul belediye başkanı adayımız Binali Bey’e oy isterken muhalefet adayı İmamoğlu için ne dedim biliyor musunuz? Dünyada tahmin edemezsiniz... Pazar günü Sisi mi diyeceksiniz, Binali Yıldırım mı? Şakaydı tabi!

- Şakanız komikmiş. Hatırlar mısınız, New York’ta Amerikan başkanının sofrasında ben olduğum için siz yemeğe katılmadan ‘Sisi’li masaya oturmam’ diyerek salonu terk etmiştiniz. Ben de bakanlarımdan birine talimat verdim şu açıklamayı yaptırdım: Onun seviyesine inmeyeceğiz! Seviye meviye nahoş olmamıştır umarım.

- Ekselansları memleketimizde bir laf vardır, dün dündür... Ben yıllardır dört parmağımla Rabia işareti yapıp, torunları bile bu işaretle selamlıyorum... Rabbim affetsin, artık bugüne bakalım olur mu!

***

Savaş ilan edecek halden can ciğer kuzu sarması haline evrilmesiyle diplomasi tarihine geçecek ‘düzeyli’, ‘ilkeli’, ‘öngörülü’ dış ilişkilerimizden bir kesit!

Ne kazandık bu işten?

Sıfır!

10 yılda ne kaybettik peki?

2013’de Sisi’li Mısır’a küsmeden önce, bu ülke iğneden ipliğe ihtiyaçlarını Türkiye’den karşılıyormuş. 2012 yılı ihracatımız 3 milyar 679 milyon dolarmış ve katlanarak artıyormuş. Rabia işareti yapmasak yıllık ihracatımız 10-15 milyar dolar olurmuş! Çarp haybeye geçen 10 yılla...